Cuma, 04 Mart 2022 16:51

BAŞÖRTÜLÜLER PKK’DAN DAHA TEHLİKELİYDİ, ÖYLEMİ… 1

1990 lı yıllardı. Kayseri Ana Tamir Fabrikasında Personel Kısım Amiri olarak görev yapıyordum. KKK lığınca tüm subay ve astsubayların eşlerinin ve 14 yaşından büyük kız çocuklarının dörder adet fotoğrafları istendi. BÇG tarafından düğmeye basılmış, eşi ve çocukları başörtülü olan tüm subay ve astsubaylar fişlenecekti. Bazı kişiler vermek istemeyince Kuvvet Komutanlığından çok sert bir emir geldi, özetle; “o nasıl bir amir veya komutan ki kendi personelinin bir fotoğrafını almaya gücü yetmiyor, mutlaka alınacaktır” şeklindeydi.

Fotoğraflar gönderildi. Daha sonra sakınca listesi geldi. Eşi başörtülü olan, inancını yaşamaya çalışanlar listeye alınmış, tabi ki listede ismim var. Fakat en başta F.E. isimli bir personel var, hiç islami hassasiyeti olmayan, rahatlıkla alkol kullanan bir arkadaş. Sonrada öğrendim ki eşi başörtülü resim verdiği için O’nu da sakıncalı personel kategorisine almışlar. Yakından tanıdığım bir arkadaşım var ki, eşi başörtülü ancak listede ismi yokdu. Aradım kendisini bu ne iştir, sizin isminizi sakıncalılar listesinde görmedim dedim. Abi açık fotoğraf istediler, ben de baldızımın resmini gönderdim, herhalde ondandır dedi. Güldüm…

PKK’dan daha tehlikeli görülen ve bin yıl süreceği açıklanan irtica rüzgarı estiriliyor. Subay ve astsubayların çağdaş ve ilerici olacağı, asla irticaya izin verilmeyeceği bildirilerek eşi başörtülü personelin üzerine gidiliyor, mutlaka açmaları gerektiğini, eğer açmaz iseler TSK’nden ilişiklerinin kesileceği tebliğ ediliyor. İçkili geceler yapılıyor, gelmeye zorlanıyor, gelenlere ise alkol almaları için psikolojik baskılar yapılıyordu. Sanki çarpmadaki yutan eleman gibi eğer eşiniz başörtülü ise yapmış olduğunuz görevin veya başarınızın hiç önemi yok, yurt dışı göreve gidemezsiniz, dil kurslarına alınmazsınız, ödül veya takdir edilecek bir başarı elde etmişseniz isminizin üzeri çizilir, akademiye alınmazsınız, eşinize kimlik kartı ve sağlık cüzdanı verilmez, hastaneye ve lojmanlara alınmazsınız, tam bir zenci muamelesi yapılmakta idi.

Kayseri’de görevliyim. Eşim astım bronşit hastalığına yakalandı, doktor tarafından muayene edilmek üzere hastaneye götürdüm, almadılar. Bu günkü gibi hastanızı arzu ettiğiniz hastaneye götürüp muayene ettiremiyorsunuz. Diğer hastanelere ancak sevkli alıyorlar. Askeri sağlık tesislerinden, doktor muayenesi ve hastanelere başörtülülerin girişi yasak olduğu için alınmıyor. Rahatsızlığı ilerledi, özel doktora götürdüm, tetkik ve muayeneler ücretli, ilaçları ise hep para ödeyerek hizmet alabiliyorsun.  Tedavisi yaklaşık beş yıl sürdü ve biz her iki ayda bir tetkik ve tedavi için özel hastaneye götürdük, muayene ve ilaç SGK ve çalıştığımız kurumun hiçbir katkısı olmamıştı. Başörtülüler dışındaki hastalar ise hastane, muayene ve ilaçlar (belirli yüzde hariç) ücretsiz verilmekteydi.

Baskılar neticesinde bir kısım subay ve astsubaylar eşlerinin başlarını açıyorlar, kendilerini kabul ettirmek için olsa gerektir, suratlarına yarım kilo boya sürerek her tür eğlencelere katılmaya özen gösteriyorlar. Bir askeri personel elinde büyük bir çerçeve ile Atatürk’ün resmini göstererek diğer personelin bulunduğu ortamlarda geziyordu. Çok üzüldüm. Yapmacık hareketlerle “bakın ben de Atatürkçüyüm dercesine” kendisini tescillemeye çalışıyordu. Dedim ki “ evinizin her odasını Atatürk resimli duvar kağıtları ile döşeseniz, bazılarına inandıramazsınız, onlar senin geçmişini biliyorlar, olduğun gibi görünmelisiniz” demiştim. Eşinin başını açan, kendisini farklı göstermeye çalışan bu kişinin görevine son verilmedi, bu konuya daha sonra değineceğim.

1998 yılıydı. 1. Komando Tugayı Hakkari’de birliklerin çadırlarda yaşadığı arazi yerleşim bölgesindeyiz. Birliklerimiz çok zor şartlarda arazide görev yapıyor, Kuzey Irak’ta operasyonlara katılıyordu. Ziyaret amacıyla bölgeye gazetecilerin geleceği bildirildi, heyecan bastı, toplantılar yapıldı, temizlik, tertip, düzen, muhtemel sorulara karşı verilecek cevaplar hazırlandı. Tugay birliklerinin bulunduğu bölgede mescit yoktu. Gelecek gazeteci gurubunun içerisinde ibadet ihtiyacı olur amacıyla  gelmelerine bir gün kala çadırdan yeni bir mescit yapıldı. Kıbleyi ters tarafa göstermişlerdi, arkadaşım düzelttirdi. Tugay birliklerinin bulunduğu bir yerde askerlerin ibadetlerini yapmaları için bir mescit olması ne kadar güzeldi, personelin ibadetini yapacağı bir mescidin sürekli olması umuluyordu.  Ancak gazeteciler gittikten sonra ne yazık ki mescit kaldırıldı. Ne acıydı ki bölgesine gelen bir sivil gazeteci için bir günlüğüne ibadethane yapılıyor, ancak binlerce askerin görevli olduğu yerde bir mescit bulunmuyordu. Ya… PKK’dan daha tehlikeli olan irtica ile mücadele ediliyordu. Ne diyeyim…

Tugay arazide olduğunda Personel ve Merkez Şubenin işlemlerini biz yürütüyoruz, ayrıca kışlada kalan birliklerin de Tug. Kh. üzerinden yürütülmesi ayrı bir yük getiriyordu. Sonuçta operasyonları başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra kışlaya döndük.  Karargahta görevli bütün personele takdir yazıldı, takdir belgelerini de biz yazıyoruz, imzalattıktan sonra ilgililere ve birliklerine gönderiyoruz, ancak karargahta subay ve astsubaylardan iki kişiye takdir belgesi verilmiyordu. Bunlar eşi başörtülü iki personel. Çok ağırıma gitti, “bütün zor şartlarda işleri başkaları mı yaptı ki takdirleri başkalarına gönderdiniz, bu nasıl adalettir” demişim. Şube Müdürümüz hemen Kurmay Başkanına gitti, konuyu aktardı, gelen cevap “unutmuşuz…”. Bal gibi öyle değildi ama, bize böyle demişlerdi. Sonra takdir belgeleri bize de geldi. Geldi gelmesine de işin gerçek yüzünü yeni atandığım birlikte dosyama baktığımda gördüm. Usuldür, takdir belgeleri yazıldığında bir nüshası personelin kendisine, bir nüshanı şahsi dosyasına, bir sureti de Kuvvet Personel Başkanlığındaki dosyasına konulmak üzere gönderilir. Ancak kurmay başkanı bizim tepkimizden dolayı takdir belgesi verdi ve bana gönderdi, ancak şahsi dosyama koymadı ve Kuvvet’e göndermedi.  Çünkü BÇG emir vermişti, vebalılara, düzeltiyorum sakıncalılara takdir belgesi verilmeyecekti… Neyi, nasıl anlatayım…

Devam edecek…

 

Son Düzenlenme Cuma, 04 Mart 2022 17:41
Reşat Fidan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...