Salı, 16 Haziran 2020 13:51

Sosyal Medya Etik Kuralları ve Siyaset Dili..

Mayıs ayının başlarında AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, “Sosyal Medya Etik Kuralları”nı açıkladı. Ünal, kurallara AK Parti’nin mensuplarının uyacağını bildirerek, diğer siyasi partilerden de aynı hassasiyeti göstermelerini istedi. Ardından da Twitter hesaplarına yeşil bir nokta koyulmasını isteyerek, farkındalık oluşturulmaya çalışıldı.

Elbette kurumsal olarak her tüzel kişiliğin belli birtakım prensipler edinmesi ve ilkelerle hareket etmesi ‘kurumsal ciddiyet’ açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda Sayın Mahir Ünal’ın açıkladığı 12 maddenin içeriğini ve kamuoyuna açıklanmasını fevkalade doğru bulduğumu belirtmek isterim. 

1990’larda sert siyasi tartışmaları hatırladığımızda özellikle siyasi figürlerin birbiriyle atışırken ve polemiklerde kullandığı dili arar hale geldik. Mesut Yılmaz’ın Çiller ile; Turgut Özal’ın Süleyman Demirel ve Erdal İnönü’yle yaşadıkları sert tartışmalarda; Erbakan’ın Deniz Baykal ve Bülent Ecevit’le yaşadığı polemiklerde belli bir seviye hâkimdi. Elbette bazen ayarlar kaçmış ama hiç sıradanlaşmamıştı!!

AK Parti, 2002’de kurulmadan önce medya ve TV dünyasında azınlık bir grup tarafından görüşlerine yer verilir, medyanın tamamına yakını hakaret, küfür, argo, rencide edici sözlerle hem AK Parti’yi, hem AK Parti’ye oy veren milyonlarca vatandaşımızı, hem de hareketin lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı aşağılamaya çalışırlardı. Ancak her seçim döneminde Türk milleti de; medya ve anket manipülasyonlarına inat edercesine AK Parti ve Erdoğan’a açık ara destek vererek zaferler kazandırırdı. Bugün devran değişti. AK Parti’ye yakın medya, TV ve sosyal medya hesapları ciddi bir ağırlığa sahip oldu. Ancak Başkanlık sistemiyle başlayan, 2 genel seçim ve 1 yerel seçim ve 2 İstanbul seçiminde medya desteğine rağmen sükûtu hayal yaşandı. Belki sonuçları itibariyle AK Parti ve Erdoğan iktidarı halen takdir ediliyor olsa da; başta muhafazakâr taban olmak üzere ciddi bir tartışma yaşanıyor. Nitekim bünyesinde 2 parti çıkmasıyla ve seçim sonuçlarıyla da bu kopuşlar görülüyor.

Demek ki medyaya sahip olmak, tek başına yeterli bir şey olmadığı gibi Türk milletinin tercihlerinden de görüleceği üzere her iki siyasi atmosferdeki sonuçları itibariyle görülüyor (1990’lar ve günümüz). Elbette medyaya hâkim olmak önemli bir güç unsurudur. Mesela 2013 Gezi kalkışmasında bunu açık bir şekilde gördük. Ancak medyada hacimsel ağırlığa sahip olmak yeterli değil; önemli olan içeriksel derinliği/zenginliği millete sunmak gereklidir. Bugün gazeteler okunmuyor ama nitelikli kitaplar yok satıyor. Bazı TV’ler tiksindiriyor ama sosyal medya gündem belirliyor.

Ne yazık ki bugün hakaret ve argo Türk siyasetinde sıradanlaşmış, muhalif ve iktidar savucuları agresifleşerek; aile, ev, kadın gibi kavramlarıyla birbirlerine karşı eleştiri tadında küfür ve argo sıradanlaşmıştır.

Ancak medya etik kuralları açıklandıktan bir ay içerisinde TV ekranlarında sıkça gördüğümüz Ak Parti Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcıları Şamil Tayyar ve Emre Cemil Ayvalı ‘farklı nedenlerden’ ötürü istifa etti. Lakin yıllardır Ak Parti’nin ekran yüzü olan ‘nasıl olduğunu anlamadığımız’ birçok gazeteci, eski/yeni milletvekili, moderatör, hukukçu, siyasetçi yüzlerce şahıs AK Parti’nin ciddiyetine halel getirirken, güvenirliliği sorgulatırken, samimiyetini tartışma konusu yaparken herhangi birine yaptırım, müeyyide veya resmi bir reddiye yapılmadı.

CHP ve laik zihniyetin medya dilini yıllarca eleştirdik, mağdur olduk; bugün geldiğimiz durum muhafazakâr medyanın sekülerleşerek hiçbir değerimizle örtüşmeyen bir dil ve tavır içerisine girdiğini görüyoruz. Gücün verdiği bir şımarıklık söz konusu olmakla birlikte belli kişilere tanınan iltimas ve öncelik; kaba davranış ve sözlerinde emsal teşkil edilmesine neden oluyor. Son tahlilde muhafazakâr medyası CHP gibi oldu; sekülerleşti, dünyevileşti nihayetinde de değerlerinden de kopmuş durumda. Haliyle ciddi bir inandırıcılık problemi yaşadığı gibi gereksiz övgü ve dalkavuk sözlerle de topluma ‘eğrelti’ gözüküyor. 

Bu bağlamda kişisel ihtiras, eleştiriye tahammülsüzlük, sorunları halının altına süpürerek yüzleşmemek son kertede inandırıcılık problemine neden olduğu gibi meşruiyeti de sorgulatır hale getiriyor; üstelik bunca yazılı ve görsel medya gücüne rağmen… Nihayetinde eleştiri, ‘Zihinsel bir gusül abdesti’ almaktır. Hataları yapmamak, handikapları ön almak ve kestirmek demektir.

Bu bağlamda AK Parti’nin kendi içerisinde bir özeleştiri yapmasını kıymetli buluyorum. Ancak AK Parti kurumsal yapısı, dolayısıyla Medya ve Tanıtımdan sorumlu Mahir Ünal’ın artık belli bir takım tasfiyeleri/tasfiye niteliğindeki açıklamaları yapmasını kaçınılmaz değerlendiriyorum. Bunun için medyadan düzenli eleştiri talep etmesini, Twitter’da en azından TC kimlik numarasıyla hesap açılmasını, sorunları halının altına süpürülmeyerek; bakan, vekil, belediye başkanı, parti yöneticisi hatta Cumhurbaşkanı ve mahalle temsilcilerine kadar bir performans ölçümü ve eleştiri birimi kurmasını tavsiye ediyorum. Vesselam.

Sabri BALAMAN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...