Salı, 04 Ekim 2011 19:00

Yonanistan gibi batcez be Emmioğlu

Sonbahar güneşi öğleye doğru dükkânıma vurmuş beni de tatlı bir uyku kaplamıştı. İnsanlar sadece vitrine bakıyorlar ama “cep delik cepken delik sende yok bende yok metelik” nedeniyle o gün hiç satış yapamamıştım. Kendime bir kahve yaptım tabureye oturdum duvara yaslandım, hülyalara daldım. Sert bir sesle irkildim:

—Selamaleyküm emmioğlu!

Gözlerimi araladım bizim köyden amcamın oğlu gelmiş.

—Aleyküm selam İbrahim kardeş! dedim.

Amcamın oğlu arkasına döndü baktı kimseyi göremeyince “Bağa mı didin?” (bana mı dedin?) diye sordu. “Evet senin selamını aldım” diye karşılık verince “Yâ gusura bahma emmioğlu köyde herkes bağa İbo dir, beş on senede bi senin gibi ahbablar İbraam (İbrahim) diyince ben de üzerime alınmam, ardımda biri var da oğa didin zandım” dedi.

İbo’nun altına bir tabure eline de bir fincan kahve verdim başladık muhabbete. Ne var ne yoktan sonra söz döndü dolaştı bizim iadei itibar mevzusuna dayandı. Gerçi hemen dayanmadı, amcamın oğlu konuyu biraz ısıta ısıta dayadı.

—Vallâ biz de Yonanistan (Yunanistan) gibi batcez (batacağız) be emmioğlu! dedi.

—Neden? diye sordum.

—Bu Ahparti hökümeti (AK Parti hükümeti) önüne gelene para dağıtıyo be. Irâmetli bubam (rahmetli babam) bilmem nezaman üç ay siğortalı olmuş, geçen sene siğortaya beş on guruş para ödedih anam emehli (emekli) oldu. Ana didim (dedim) gel emehli olma ben sağa baharın (sana bakarım), düvlete (devlete) boş yere yüh (yük) olma didim amma sözümü dutmadı be. Şindi (şimdi) yediyüz gayme (lira) mayış alıyo, diye dert yandı.

Annesi hangi kanuna göre emekli olmuş tam anlamadım o da tam izah edemedi. Sonuçta annesine devletten maaş bağlanmış.

İbo için köy ortamında yedi yüz lira çok büyük para, belki yedi bin lira kadar değerli. Gerçi yedi yüz liranın şehirde 70 lira kadar değeri yok. Sözün TSK mağdurlarına doğru gideceğini tahmin ettim ve amcaoğlu taşı gediğine koymaya çalıştı.

—Yâ gusuruma bahma emme (ama) hökümet asgeriyenin attıhlarına çuvalla para dağıtcâmış. Bi iki seneye galmaz bu gidişinen (bu gidişle) biz de Yonan cavırları gibi batıp gitcez gâri.

İbo’nun anladığı dilden cevap vermeye çalıştım.

—Farzedelim ki Askeriye'den bazıları (???) köye gelse; senin traktöre, tarlana, ineklerine, tavuklarına, serana el koysa. Senin başka bir iş yapmana engel olsa. Sen de gurbete gidip on sene, on beş sene kurtlar sofrasında bata çıka zararına tüccarlık etsen. Çoluk çocuğuna gereği gibi eğitim ve iş sağlayamasan. Sonra hükümet askeriyeyi gerçek mesleğini icra etmeye döndürse ve gasp edilen mallarının hakkını ve elde edemediğin geliri de sana geri verse. Sana bağış mı yapmış olur yoksa zaten senin olan malını ve paranı sana iade mi etmiş olur ve hükümetin bu âdil davranışıyla devlet batar mı? diye soru ile karşılık verdim.

—Suçum ne de el goysun be, diyerek merakla yüzüme baktı ve muhabbet devam etti.

—Suçun Ayşe bacımın başının dastarlı (örtülü/yemenili) olması.

—Böyle suç mu olur be? Benim garı (hanım-karı) anasından doğdu doğalı dasdarlıdır (örtülüdür).

—Olmaz da oldu kabul et. Ne olur? dedim ve 28 Şubat etkisi zannedildiği gibi bin yıl sürsecek olsaydı köylünün yemenisine de müdahale edeceklerdi, yemenili köylü analarımızı bacılarımızı  bazı askeriye içindeki yemin törenlerine almamakla işe başlamışlardı diye sesszice mırıldanırken İbo soruma cevap verdi.

—Aj (aç) galırız be emmioğlu. Köy yerinde ni yir ni içeriz?

—Bizim traktörümüz, tarlamız, ineğimiz, tavuğumuz, seramız yoktu. Yanaşık düzen eğitiminden başka becerimiz, askerlikten başka mesleğimiz yoktu.  Eşlerimiz tesettürlü olduğu için tek gelir kaynağımız olan askerlik mesleğimize el konuldu. Öğretmen, hâkim, doktor vs. olan subayların ve teknik bilgisi olan astsubayların büyük bir çoğunluğu darbecilerin baskısından korkan işyerlerine veya resmi kurumlara giremedi, boğaz tokluğuna yıllarca orada burada çalıştılar. Kimisi de benim gibi ticareti ağzına yüzüne bulaştırdı. Şimdilik haklarımızın bir kısmını alacağız inşallah, gerisine Allah kerim. Öyle çuvalla muvalla para aldığımız falan da yok, devlet hakkımız ne ise onu veriyor, eksiği var fazlası yok.

Fazla ayrıntıya girmemeye çalışarak durumu izah ettim. İbo şemsiperli serpuşunu ( yani rahmetli Ecevit şapkası) eline aldı ve kafasındaki nakaratı tekrarladı.

—Yahu emmioğlu sen de polutigacılar gibi gonuşuyosun. Sen ne dirsen di bu hökümet düvletin gasasını (kasasını-mali dengesini) batıracah. Anama didiğimi sağa da diyom, çalışmadan sağa verilen emehliliği gabul itme, kendin bağgurdan (Bağ-Kur’dan) hakkınlan emehli ol.

İbo’ya ne desem boşa gidecekti. İzahta fazla ısrar etmedim.

Amcamın oğlu benimle yaşıt olup tam bir köylü efendiliğiyle devletine her şeyini fedâ edecek kadar vatanperver birisidir. Yüzü sıcaktan ve soğuktan kapkara kavrulmuştur, elleri kazma ve kürekten nasır tutmuştur ama yüreği pırıl pırıldır. Annesinin dahi yasal yolla hakettiğinin devlete yük olmasına inanan “milletin efendilerindendir”.

Bizler de İbo gibi vatan perveriz fakat gasp edilen haklarımızı almakla vatanı sevmiyor da değiliz. Hükümet devletin  “devlet-i ebed müddet” olabilmesi için Edebâli’nin “Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın” nasihatını uygulamak azizliğini gösterdi. Darbe ve eski bürokrasi zihniyetinin “SADECE DEVLET VAR İNSAN YOK “ içeriğine sahip olan anlayışını tedricen değiştirme sürecine girdi, yeniden devleti ve insanı tek vücut haline getirdi. Hiç bir zaman devletine küsmemiş olan bizler gibi yüz binlerce mağdur insan ile devleti yine de barıştırdı. Sırtını “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” prensibine dayayan hükümet 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ile mağdur edilen insanımızın itibar ve maddi haklarının iadesini “gayri meşru güç odaklarına rağmen” cesurca gerçekleştirdi.

Değerli mağdur kardeşlerim ve değerli büyüklerim. Vatandaş temiz duygularla bizleri haklı bulduğu gibi devletin kasasını da düşünüyor. Sokaktaki her vatandaş benim emmioğlu misalince bizlerin hak iadesine sıcak bakmıyor ama bizlere karşı düşmanlık da beslemiyor. Ben “İbo”ya dilim döndüğünce durumu anlatmaya çalıştım... ve anlamak istemeyen vatandaş tanıdıklarıma da anladığı dilden izah etmeye  kendi minik dünyamda devam ediyorum.

6191 sayılı yasa kapsamında adaletin tecellisine vesile olan tüm siyasilere, tüm ASDER öncülerine, tuzları “YAŞ” veya kuru olan tüm dostlara sonsuz şükranlarımı arz ediyorum.

Kapsam dışı kalan kaderdaşlarımızın da bir an önce haklarına kavuşması için gayret ve dua halimize devam edelim diyorum.

Selam ve saygılarımla

BİR NOT:

... daha anlaşılır olsun: geçmişe ait maddi alacakların toplamı 2.000 kişi için; 2 tane ARENA STADI tutarıdır. Para olarak söyleyince çok gibi gözüküyor :)) Maaşlar +OYAK+ gecikme faizi (!) = 1.6 milyar eski parayla; 1 katrilyon, 600 trilyon... Yani devlet Opera ve Bale genel md.lüğünün bütçesi kadar. Türkiye her sene AİHM mahkemesine 400 trilyon tazminat ödüyor. Uffffffff yazarken bile sıkılıyorum. Ne yazıldıysa işin özütü bu, gerisi hep hikaye.... (Bu yorum Kabul Edilen Re’sen Emekliler Facebook grubundan değerli dost Arif Bayram Koçdoğan’a aittir.)

Kemal GÖKDOĞAN
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Son Düzenlenme Salı, 04 Ekim 2011 19:05
Kemal Gökdoğan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki bayram mert Salı, 04 Ekim 2011 22:03 yazan bayram mert

    Kemal Bey, yazınızı büyük keyfle, ailece okuduk. Çok güzel olmuş.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...