Pazartesi, 09 Mart 2015 10:34

BUNU GAVUR YAPMAZ

 

Bunu gâvur yapmaz

“28 Şubat Mağdurları” Emekli Hava Albay Mustafa Hacımustafaoğulları ve Emekli Hava Yarbay Engin Ocakçı, “karanlık dönemde” uğradıkları işkenceleri Akit’e anlattılar, faillerin 

Bunu gâvur yapmaz
Eklenme: 09 Mart 2015, 07:09 / Güncelleme: 09 Mart 2015, 07:09
Bu haber 1.850 kez okundu
 
 

SERDAR ARSEVEN / MUHAMMET KUTLU / ANKARA
 - 
Emekli Hava Albay Mustafa Hacımustafaoğulları ve Emekli Hava Yarbay Cengiz Ocakçı, “İşkence davası” için yoğun takipte. Ocakçı ile birlikte Akit’e konuşan Hacımustafaoğulları, “cuntacıların” işkencesinden geçen diğer silah arkadaşlarıyla birlikte işkencecilerin cezalandırılması için yıllardır hukuk mücadelesi verdiklerini ancak dosyalarının savcılık savcılık dolaştırıldığını, dört yıldır “iddianame aşamasına” bile gelemediklerini söylediler. 

Hacımustafaoğulları, işkenceleri, hukuk sürecini ve gelinen noktayı şu ifadelerle dile getirdi:

CUNTA İŞKENCELERİ!

“TSK içerisinde, 28 Şubat darbesini yapacak cunta kurulmuştu. O zaman Genelkurmay Personel Daire Başkanı Tuğgeneral rütbesiyle İsmail Hakkı Karadayı idi. Bizim o zamanlar yarbay rütbesinde olan Adnan Paşa’ya (Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi) cuntada yer alması için teklif gitti. Adnan Paşa teklifi tabii olarak reddetti. Hava Kuvvetleri’nde ‘irtica ile mücadele’ adı altında dindar personele fişleme ve baskılar arttırıldı ve tasfiyeler başladı. Ankara Etimesgut’taki Hava Ulaştırma Grup Komutanlığı’nda oluşturulan ‘işkence ve sorgu merkezi’ne yüzlerce subay¸ astsubay ‘görev’ adı altında çağrıldı ve hepsi günler boyunca hücre hapsinde işkenceden geçirildi. Orada sistematik işkence uygulandı.”

“ONURUMUZU KIRDILAR!”

“Günlerce süren sorgulamalardan geçtik. O zamanlar Eskişehir Birinci Hava Kontrol Grup Komutanlığı’nda yüzbaşı rütbesiyle kontrolördüm. İşkencenin amacı, kişinin özgüvenini örselemek, onurunu kırmak, aşağılamak, ruhsal bütünlüğünü parçalamaktı. Askeri Savcılık’ın uygulamaları ‘işkence suçu’ olarak kabul etmesinin en büyük sebebi fiziksel işkencenin yanı sıra psikolojik işkencenin de uygulanmasıydı. Biz oraya gittik, üç dört adımlık bir hücreye tıktılar. Hücre dış dünyadan tecrit edilmiş, kontra plaklarla kapatılmış, gün ışığını görmeniz mümkün değil, devamlı gözetim altındasınız. Adamın biri ilk girdimizde ayakkabının bağcıklarını, kravatı aldı, pantolon kemerini çıkarttırdı. Biz asker değil sanki ‘çapulcu’ olduk. Üniformaya hakaret!.. Günün belirsiz saatlerinde sorgu odasına alındık. İlk dönemde gözleri bağlı sorguluyorlardı. Sonra, gözlerini açıp heyeti görenler olmuş. Ondan dolayı bizim dönemimizde çok güçlü projektörler koydular. Sorgu odası zaten bodrumda, yer altına yapmışlar. Oraya inerken bir döner merdiven, bir de simsiyah boyamışlar duvarları. Nazi döneminden kalan bir uygulama. İnerken insan ‘Eyvah beni doğrayacaklar!’ diyor. Amaç psikolojik olarak sindirmek. Sorgu odası denilen odaya indik. Simsiyah, izole bir oda. Yerde bir tabure. Projektörle aydınlatılmış bir sahne görüyorsun. ‘Nereye geldik!’ diyorsun. Oradan bir ses ‘Hoş geldin!’ Tabure yere zincirli, çünkü daha evvel tabureyi işkencecilerin kafasına fırlatanlar olmuş. Sorgulama sebebi irtica. Gerçek sebep, eşlerimizin başörtülü olması, namaz kılmamız, dindar olmamız. Yüzlerce subay, astsubay… Dayak, işkence, hakaret… Önce yatak verdiler, sonra aldılar. İnsanlar ıslak zeminde günlerce bırakıldı. Betonda günlerce ayakkabıların üzerinde oturdu insanlar, bir de yerleri ıslatarak zulmü katladılar. Sorgulamayı yapan subaylardan biri, bir arkadaşımıza‘Ya konuşursun ya da Mamak’ta yapıldığı gibi hanımını getirip gözünün önünde tecavüz ederiz!’ dedi. Bizleri ‘yalan makinesi’ne bağladılar! O dönemlerde bunların basında, kamuoyunda gündeme getirilmesi mümkün değil. Oraya çağrılanların bir bölümü sonradan YAŞ kararı, bir bölümü de kararname ile atıldı. Konuşmak mümkün değil, konuşanları da basın dikkate almıyor. O günlerde derdimizi kimseye anlatamadık, anlatmamız mümkün değildi. Bu işkenceler 7 yıl boyunca devam etti. Bütün dindar subay, astsubaylar günün birinde işkenceye çağrılmayı bekliyordu. Amaç dindarları sindirmek, cuntacı kadrolaşmayı gerçekleştirmekti. O günlerde 28 Şubat’ı hazırladılar. İşkenceden geçen bütün personeli ‘şüpheli personel’ kategorisine aldılar. Terfilerini engellediler. Kanuna aykırı olarak sicil düşürme emirleri verdiler. Sicil amirlerinin kararlarına müdahale ettiler. Böylece kadrolarını oluşturdular. Hava Kuvvetleri’nden sonra, Deniz, Kara ve Jandarma’da da aynı şeyler yapıldı.”

“VESAYET SİSTEMİNİN BİTİMİNDE YARGIYA BAŞVURDUK”

“Yıllar sonra, Merhum Özal Cumhurbaşkanı olunca, işkenceye maruz kalan bir arkadaşımız Merhum Özal’a başına gelenlerle ilgili şikâyetini yazılı olarak iletti. Merhum Özal, bu şikayet dilekçesini gereği yapılmak üzere Genelkurmay’a iletince, Genelkurmay Başkanı, orduya hakaretten şikayetçi arkadaşımıza dava açtı. Dava açıldıktan sonra olay ortaya çıktı. Savcılık devreye girince, ‘Bulut Projesi’nde işkenceci olarak rol alanlar, o merkezde görev alanlar ortaya çıktı. İşkenceciler cezalandırılmadı, işkenceye muhatap olan mağdur cezalandırıldı ama bu arada işkenceciler de resmi kayıtlara girmiş oldu.”

AK PARTİ DÖNEMİNDE YARGIYA GİDİLDİ

 “Yıllar sonra, Türkiye’nin normalleşmesi sürecinde bu dava da gündeme geldi. İlk olarak Emekli Hava Yarbay Engin Ocakçı 2010’da davacı oldu. Engin Ocakçı, görevdeyken şikâyetçi olmuştu ama dilekçilerini sümenaltı etmişlerdi. Onun için emekliliğini bekledi.  

Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi, işkence davasında “zamanaşımı” kararı verdi. Ocakçı bunun üzerine Genelkurmay Askeri Mahkemesi’ne ‘İşkence suçlarında zamanaşımı olamayacağı’nı belirterek, itirazda bulundu. Genelkurmay Askeri Mahkemesi itirazı haklı buldu. Bu olayların ‘işkence kapsamında’ değerlendirilmesine, ‘kovuşturulmaya yer olmadığına’ dair kararın (takipsizlik kararının) değiştirilmesine karar verdi. Bunun üzerine Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı dosyayı yeniden ele alarak kovuşturmayı başlattı. O dönemdeki müştekilerden 27’sinin ifadelerini aldı. ‘Eylemin işkence suçu oluşturduğuna’ ve ‘Bu işi yapanların cezalandırılması gerektiğine’ hükmetti. Yargılananların çoğu emekli olduğu için bu davanın sivil mahkemede görülmesi gerektiğine karar vererek, dosyayı 5 Ekim 2011’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Bu dosya 4 yıldan beri savcı savcı geziyor. Birinci etapta Memur Suçları’na, oradan Anasayal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’na, oradan tekrar Memur Suçları Soruşturma Bürosu’na, arkasından Kaçakçılık ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’na ve son olarak da Sincan-Batı Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi… Henüz dava açılamadı. Dört yıldır bekliyoruz, daha ortada iddianame bile yok. 28 Şubat davası şu ana kadar sonuçsuz, malûm…”

“HAKKIMIZI ARAMAYA ÇALIŞIYORUZ!”

Mustafa Hacımustafaoğulları, son olarak farklı illerden Ankara’ya ulaşarak, Sincan Batı Cumhuriyet Başsavcılığı’na gittiklerini belirtti ve şöyle devam etti: “Yıllardır hakkımızı aramaya çalışıyoruz. 28 Şubat cuntasının somut olarak mahkemeye intikal eden ‘Bulut Projesi’ni yargıya taşıdık. Olay, Hava Kuvvetleri’nin kayıtlarında mevcut, failler ortada.  Bunların hepsi biliniyor. Yapılan insanlık suçu, üstelik silah arkadaşlarına karşı işledikleri insanlık suçu. Biz böyle müessif olayların yaşanmaması için, BÇG ruhlu adamların tekrar aynı işlere kalkışmamaları için uğraşıyoruz. 28 Şubat davasında adeta dosya kapatılıyor. Paralel yapıların, derin güçlerin olaya müdahale ettiğinden endişe duyuyoruz.”

Yeni Akit
Son Düzenlenme Perşembe, 03 Aralık 2015 17:16
ASDER Genel Merkezi

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...