Salı, 12 Mart 2024 17:16

ASDER Konya Şubesi 12 Mart Basın Açıklaması

12 Mart darbesini unutmadık

Türk Siyasi Tarihine ''12 Mart Muhtırası'' olarak geçen olay; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci ve emir komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemidir. 

Şüphesiz ki, bu askeri müdahalede de, 1960 darbesinde olduğu gibi dış güçlerin parmağı olduğu açıktır. 

Dönemin MİT Müsteşarı, ülke menfaatlerinin korunmasında yürütmenin (başbakan ve hükümet ile Cumhurbaşkanının) gözü kulağı olması gerekirken, tam tersine muhtıracı paşaların hükümetin istifa etmesi yönündeki aldığı kararını Başbakan'a tebliğ etmeyi bir vazife bilmiştir.

Bu askeri müdahale ile bir yürütme erki olan seçilmiş hükümetlerin, 1960 darbesinden sonra ihdas edilen TBMM ve SENATO gibi kurumlarla çift parlamenter sistem ve Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenerek dengelenmesi ile yetinilmemiştir.  

Diğer taraftan da seçim sistemleri ile oynanarak, ülkede herhangi bir partinin, yeterli çoğunluğa sahip olsa da, tek başına iktidar olmasını önleyecek ve ülkeyi istikrarsızlığa mahkûm edecek şekilde, güçsüz koalisyon hükümetlerinin kurulmasına sebep olunacak bir düzen kurulmuştur

27 Mayıs 1960 kanlı askeri darbesi ile dozu iyice artan demokratik hayat üzerindeki vesayet, 12 Mart askeri müdahalesi ile devam etmiştir. 

Muhtıra ortamının olumsuz etkisiyle, Avrupa'da başlayan 1968 olayları ülkemize de yansımış; başlangıçta masum gençlik gösterileri şeklinde; banka soyma, adam öldürme, adam kaçırma şeklinde başlayan olaylar, giderek devletin bekasını tehdit etmeye başlamıştır.

Sol anarşist akımların içinde çok sayıda subay ve astsubay da yer almıştır. Buna karşılık, milliyetçi halk kesimleri de silahlı militarist grupları oluşturmuşlar ve böylece SAĞ-SOL kutuplaşması sonucu  bir iç savaş ortamı ortaya çıkmıştır. Nitekim 12 Eylül 1980 askeri darbesine bu çatışmalar gerekçe oluşturmuştur.

Bu müdahale ile başlayan kaos ortamında ve 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden süreçte:

1-Yüz binlerce vatandaş, anarşi nedeniyle okuluna, işine gidememiş; üretim ve yatırımlar bitmiş, ekonomi durma noktasına gelmiş, karaborsa ve enflasyon ülke tarihinde görülmemiş bir ölçüde yükselmiştir. Oluşan hayat pahalılığı toplumsal ahlakın yıpranmasına yol açmıştır.

2- Millet, yaşanan korkunç anarşi ortamında birbirine güvenemez hale getirilmiş; asayişi sağlayacak güvenlik birimleri dahi bölünerek, adaletin sağlanması büyük ölçüde mümkün olmamıştır. Millet etnik ve inanç aidiyeti farkları üzerinden birbirine düşman edilerek, milli birlik ve beraberlik hisleri yok edilmeye çalışılmıştır.

3- Ardı ardına yurt çapında ilan edilen sıkıyönetimler bahanesiyle, en temel insan hakları ihlalleri yaşanmış, sivil ve askeri hapishanelerde çok sayıda işkence olayı vuku bulmuştur. Bu kapsamda birçok sivil ve askeri memur, karşı kamplardan oldukları gerekçesiyle, bir kısmı bağımsızlığı şüpheli askeri mahkemeler tarafından bir kısmı da mahkeme dahi edilmeden kararnameler yoluyla mesleklerinden ihraç edilmişlerdir.

Yukarıda ifade edildiği üzere,Adaleti savunanlar derneği olarak o karanlık dönemde yaşanan kişisel hak mahrumiyeti ve ağır insan hakları ihlallerini hatırlayarak, bu günün Türkiye'sinde kavuşulan daha demokratik şartların, hürriyet ve serbestiyet imkânlarının kıymetinin özellikle genç nesillerimiz tarafından çok iyi idrak edilmesi gerektiğini, kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. 

Yukarıdaki sebeplerle; her türlü vesayete ve seçilmiş meşru hükümetlere yöneltilen entrikalara karşı çıkmak, demokrasinin gereği olarak milli bir vazifedir. Değişen ve gelişen teknolojiyi de kullanarak, yeni yeni VESAYET yöntemlerine karşı uyanık olmak, ferasetle hareket etmek ve planlanan oyunlara gelmemek, yine aziz milletimizin istikbali için hayati bir vazifedir. Global ve bölgesel aktör vasfındaki devletler arasında, sıcak savaş dönemine kadar yapılan ön mücadele kademeleri, artık çok sinsi ve şeytanca yapılmaktadır.

Aslında, siyasi tarihçilerin işaret ettiği 3’üncü Dünya Savaşları çoktan başlamış olup dünyanın hemen her yerinde ve özellikle de İslam ülkeleri üzerinde uygulanmaktadır. Dünyanın emperyal güçlerinin gizli-açık öznesi olduğu bu olaylarda, son 300 yıldır özellikle İslam Coğrafyalarında görülen enva-i çeşit vesayet türü, farklı şekillerde oluşturulan kaos ortamlarıyla bu ülkeleri kontrolleri altında tutarak, her türlü kaynaklarını günümüzde de sömürmeye devam etmek istemektedirler. 

Bunu yaparken bazen insanlarımızın saf ve samimi hislerini, bazen de dini duygularını sömürerek kontrol ettiklerinden biri ya da bir lider vasıtasıyla, bazen de vahşi kapitalizm faaliyetleri üzerinden finansal operasyonlarla yapabilmektedirler.

Adaleti savunanlar derneği  olarak, yukarıdaki beyan kapsamında çalışmalarımızı yürütmekten ve bağrından çıktığımız aziz milletimizin daima emrinde, ancak ismi ister “ultra modern darbe” yöntemleriyle, isterse sibernetik bir usulle kurgulanarak uygulanmış olsun, her türlü vesayetin karşısında bir STK olmaktan şeref duyuyoruz. Darbelerden zarar görmüş BİZLERİNDE maddi ve manevi haklarının iadesinin de ayrıca, tabii bir hak olduğu görüşündeyiz.

Bu vesile ile, 12 MART askeri müdahalesine sebep olanları ve yapanları tarihin önünde bir kere daha lanetliyor ve  bütün milletimizi uyanık olmaya davet ediyoruz. 12.03.2024

                                       Mehmet Kanmaz

                               ASDER Konya Şube Başkanı

Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...