Çarşamba, 31 Ocak 2024 14:27

Filistin diyar-ı enbiyadır

Filistin, Kudüs diyarıdır. Kudüs, diyarı enbiyadır. Mekke ile Medine bizim rükû ve secdemizdir. Kudüs ise bizim kıyam halimizdir. Filistin’in şehidleri ümmetin şehidleridir. Filistin’in yetimleri de ümmetin yetimleridir. Kudüs; İslam ümmetinin ufkunu inşa eden ilahi bir ikram ve bereket yurdudur. Kudüs; İbrahim’in hicret yurdudur, Lut (as)’ın mekânıdır, Davud (as)’ın fethettiği kutsal beldedir, İlahi vahye beşiklik etmiş, peygamber yurdu, vahiy coğrafyasıdır. 

Sahâbelerden birisinin ismi de el- Filistînî’dır. Ne zaman ve nerede doğduğu bilinmemektedir. Çocukluk yıllarında babası Akrebe ile birlikte Hz. Peygamber’i ziyarete gitti; Peygamber de onu yanına oturtup başını okşadı ve Bahîr olan adını Beşîr’e çevirdi. Dilindeki kekemelik de Hz. Peygamber’in duasıyla geçti. Yaşlandığı zaman saçları ağardığı halde Hz. Peygamber’in elinin değdiği kısımların siyah kaldığı rivayet edilir.  Zaman Medine zamanı. Mescidde, Kâinatın efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v) İmamdır, ardında gökteki yıldızlar misali ashabı kiram, cemaat olmuştur. Bayram namazı kılınmaktadır. Namazdan sonra sarılırlar, bayramlaşırlar ve dışarıya çıkarlar. Dışarıda oynayan çocukları görür Allah’ın Rasûlü. Sevinir onları görünce. Asr-ı Saadet‘te çekilen çilelerle birlikte bu çocukların gülüp oynadıklarını düşünün. Peygamberimizin (s.a.v) yüzünde tebessümler belirir. Sonra bir köşede ağlayan bir çocuğu görür. Nebi (sav) hemen yanına gitti. Çünkü Nebi (sav) dayanamazdı çocukların ağlamalarına. O ki, namaz kılarken bile sırtına binen torunları inene kadar secdesini uzatan bir Peygamberdir. Başını avucuna almış ağlayan çocuğun başını okşar ve sorar Nebi (sav): “Arkadaşların oynarken sen neden ağlıyorsun”? Başını kaldıran çocuk karşında kimin olduğunu bilmeden cevap verir: “Benim babam en sevgilinin yolunda Uhud’da şehid oldu. Annem başkasıyla evlendi. Herkes babasının elini öperken ben elini öpecek bir baba bulamadım!” Bu çocuk Nebi (sav) ismini Beşir yaptığı çocuktu. Yani Beşîr Akrebe idi. Nebi (sav) onun ağlamakta olduğunu görünce, “Ağlama! Ben baban, Âişe de annen olsa istemez misin?” İbn-i Hacerül  Askalani, el-İsabe Fi Ma’rifeyi’sahâbe, C:1, Sh: 302  diyerek onu teselli etti.  Çocuğun bir anda çehresi değişir. Karşısında Resulullah (s.a.v) olduğunu daha yeni anlar. Heyecandan nutku tutularak ancak “Nasıl razı olmam, Ya Rasûlüllah?” diyebildi.

Giydiği yeni elbiseleriyle oynayan arkadaşların yanına gider. O değişimi gören arkadaşları “sana ne oldu, az önce ağlıyordun” derler. Der ki çocuk: “Vallahi açtım, doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, Aişe annem, Rasûlüllah babam oldu” der. Diğer çocuklar: “Keşke bizim de babalarımız Uhud’da şehit olaydı da, biz de öyle bahtiyar bir babaya kavuşmuş olaydık” derler.

Bu çocuğun adı, Beşir bin Akrebe’dir. Peygamberimizin vefatına kadar onun yanında kaldı. Peygamberimiz ebedî âleme göçtükten sonra Beşir b. Akrebe için asıl yetimlik başlamış oldu. Şöyle ağlıyordu: “İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum.” Örnek ve önderimiz Hz. Muhammed (sav) nasıl “el-Filistînî” olarak bilinen bu yetim sahâbeye baktıysa bu ümmet de Filistin’in bugünkü yetimlerine bakacak. Kudüs, Mescid-i Aksa, Filistin Peygamber (sav)’in emanetleridir. Bu ümmet, bu emanetlere sahip çıkacaktır.

El- Filistînî adındaki sahâbe zulme ve zalimlere, haksızlıklara boyun eğmeyen birisiydi. Abdülmelik b. Mervân, Amr b. Saîd’i öldürdüğü gün Beşîr’den kalkıp bir şeyler söylemesini istedi. Beşîr de, “Ben Hz. Peygamber’in, sadece gösteriş ve riya için konuşmaya kalkışanı, Allah kıyamet günü riya ve gösteriş mevkiinde tutar, buyurduğunu işittim” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 500) diyerek halifenin teklifini reddetme cesaretini gösterdi. Daha sonra Filistin’e yerleşen Beşîr b. Akrebe, el-Filistînî nisbesiyle de anılmaktadır.

Kudüs, eman yurdudur. Zi’l-Esâbi’ (Sevbân b. Yemred) radıyallahu anh dedi ki: “Ya Rasûlallah! Şayet biz, Sen’den sonraya kalıp sıkıntıya düşecek olursak bizim nereye gitmemizi emredersin?” dedim. O sallallahu aleyhi ve sellem: “Sana Beyt-i Makdis’e gitmeni tavsiye ederim. Umulur ki Allah, sana oradaki mescide gidip gelecek nesiller verir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 27/190, no: 16632)

Mescid-i Aksa ve çevresi, Siyonist teröristlere terkedilemez. Ebu Ümâme radıyallahu anh Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar vermeyecektir.” Sahâbeler, “Ya Rasûlallah! Onlar nerededirler?” dediler. O (sallallahu aleyhi ve sellem), “Onlar, Beyti’l Makdis’te ve Beyti’l Makdis’in etrafındadırlar” buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 36/657, no: 22320)

Kudüs’te bulunmak, Mescid-i Aksa’nın mübarek kılınmış etrafında bulunmak, buraları muhafaza etmek, buranın muhafızlarına maddi ve manevi destekte bulunmak, “Taife-i Mansura”dan olmanın alâmetidir.

 

Mustafa Çelik

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...