Pazar, 16 Şubat 2020 14:45

Nereden Nereye

“Paşa, bu ülkeyi sen mi yöneteceksin, yoksa ben mi?”

Abdulkadir Selvi Hürriyetteki köşesinde, geçen gün yazdı bu ifadeleri.

Hatırlayalım; nerede, ne zaman, kime söylenmişti bu sözler? 28 Şubat sürecinde, 27 Nisan e-muhtırası verilince, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Başbakanın telefonuna çıkmıyor, AK Parti’nin açıklama yapacağı duyurulunca, 28 Nisan günü Erdoğan’ın telefonuna geri dönüş yapıyor. Erdoğan’ın ilk sözü “Paşa, bu ülkeyi sen mi yöneteceksin, yoksa ben mi?” oluyor.

E, tabi eski alışkanlık, o zamanlar Genelkurmay Başkanları her ne kadar memleketi yönetiyor görülmeseler de aslında perdenin arkasında yok da değillerdi. Lakin bu sefer sert bir kayaya toslamışlardı. Karşılarında anıyla şanıyla Recep Tayyip Erdoğan bulunuyordu.

Başka neler yaşandı, o yıllarda? Yine Selvi’nin yazısından aktaralım; “Bir MGK toplantısında ise Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur hükümeti itham eden bir konuşma yapıyor. Başbakan’ın uyarmasına rağmen Eruygur aynı tonda konuşmasını sürdürünce, Erdoğan masaya vurup “Kes ulan!” diye bağırıyor.”

Bu kadar mı? Hayır aslında çok var da tabii ki hepsi aşikâr edilmedi. Son bir anekdotu yine Selvi’den nakledelim; Balyoz darbe planı yargılamasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, soluğu Dolmabahçe’de Erdoğan’ın yanında alıyor. Erdoğan da gelişmeden dolayı rahatsız, ancak Koşaner o denli sert bir üslupla konuşuyor ki, Başbakan bundan rahatsız oluyor. Başbakan’ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan, “Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası’na mı götüreceksin” diye uyarıyor.

Peki, bu kadar gerginliğin altında ne vardı?

Ne olacak, koskoca 28 Şubat süreci, yani post modern darbe! Şu an 30 yaşın altındaki gençlerin bilmedikleri, üstelik anlattığımız zaman; “haydi canım abartmayın, böyle şeyler de olur mu" deyip, bir türlü inanmak istemedikleri o şiddetli fırtınalı yıllar.

Gerçekten şimdi, şu an geldiğimiz ve yaşadığımız demokratik seviye itibarıyla inanmakta zorluk çekilen o yıllar, tam anlamıyla kâbus yıllarıydı.

Süreç, binlerce Subay, Astsubayın Silahlı Kuvvetlerden sorgusuz sualsiz, YAŞ kararları ile re’sen emekli edilmeleriyle başlamıştı. Biz bu atılmaları sivillere anlatmakta zorlandık önceleri, sonra başörtülü kızlarımıza okullara alınmama zulmü başlayınca ne oluyoruz dedi insanlar, sonra iş hastaneler ve tüm kamu kurumlarına yaygınlaştırılınca ve Başbakanın eşinin bir askeri hastaneye, bir hasta ziyareti için alınmamasına kadar gidince, “ohaa” oldu ondan sonra. Ama tabii bir Cumhurbaşkanın kendi verdiği resepsiyonuna, başörtülü olması nedeniyle eşini getiremeyeceği için eşsiz davetiye çıkartması ayrı bir acziyet ve garabet idi!

Çok şeyler yazıldı, çizildi yine aynı şeyleri tekraren yazacak değilim, ama bugün Ergenekon, balyoz, vs. mağdurlarının ortaya dökülüp, her ağızdan farklı bakış açılarıyla, farklı yorumların yapıldığı, hele bir de darbe gibi lafların dillendirilmeye başlandığı bir ortamda, bir de 28 Şubat seneyi devriyesinde, bizim de o yılları hatırlatmamamız olamaz, elbette.

Aslında o yılları, o zamanlar sanki normalmiş gibi yaşayan kırk yaşın üzerindeki insanlar, bugün otuz yaşın altındaki gençlere şu soruları sorsalar, birçok şey ve işin vahameti belki daha iyi anlaşılacaktır;

  1. Üniversitene girerken kapıda duran güvenlik görevlisi hemen yanında yürüyen başı kapalı öğrenciyi durduruyor ve içeri almıyor, hastaneye gidiyorsun kapıdaki görevli hasta olan sedyedeki başı kapalı nineni içeriye almıyor, asker olan abinin yemin törenine gidiyorsun nizamiyedeki nöbetçi başı kapalı olan anneni içeri sokmuyor, orduevinde akrabanın düğününe gidiyorsun kapıdaki asker başı kapalı diye ablanı düğüne sokmuyor,
  2. Genelkurmay Başkanlığı tüm yargı mensuplarını toplayıp irtica brifingi veriyor, savcı ve yargıçlar(!) generalleri ayakta alkışlıyor,
  3. Genelkurmay binasında gece ışıkları yanık görünce televizyonlar görüntü verip, garip yorumlar yapıyor,
  4. Genelkurmay Başkanı medyaya siyasi demeçler veriyor,
  5. Şehrin göbeğinde tanklar geçit resmi yapıyor, televizyonlar canlı yayına geçiyor, generalin biri; “demokrasiye balans ayarı” diye demeç veriyor,
  6. Generalin biri Başbakana toplantıda “pezevenk” diyor televizyonlar zevkten dört köşe bu sahneyi yayınlıyor, tebrik edilip, terfi ettiriliyor,
  7. Belediye başkanı şiir okudu diye görevinden alınıp, hapse atılıyor,

Evet yüzlerce rezilliklerden sadece aklıma gelen bu soruları bir delikanlıya sorun bakalım size ne cevap verecek? Şahsi kanaatim; "Manyak mısın? Ne diyorsun sen yahu, böyle şeyler olur mu?” diyecektir. Çünkü, o delikanlı bugün gelinen seviyede böyle şeyleri hayal dahi edecek durumda değildir.

Ha bir de şu var; Mevcut Genelkurmay Başkanımızın adı nedir, bugün kaç kişi biliyor acaba gerçekten merak ediyorum. Çünkü o zamanlar sadece Genelkurmay Başkanı değil bütün Kuvvet Komutanları hep gözümüzün önünde ve isimleri dağdaki çobanın dahi ezberindeydi. Hele, Çevik Bir adını neredeyse bütün dünya öğrenmişti.

Bugün gençlerin inanamayacakları bütün bu rezillikleri ne yazık ki bu cennet vatanımızda bize yaşattılar. Yazık ki yaşadık!

Sonunda 28 Şubat Post Modern Darbesini yapan “Batı Çalışma Grubu” çetesi yargılandı, cezalarını da aldılar. Ancak onlara çanak tutan siyasetçiler, yargı mensupları, iş adamları, rektörler ve medya mensupları maalesef henüz yargılanmadılar. Biz, adaletin tam tecelli edeceği günü elbette beklemeye devam ediyoruz. Beklerken aşağıda yazacağım isimleri hiç unutmadığımızı ve asla da unutmayacağımızı bir kez daha ifade etmeyi bir vazife biliyorum.

Çevik Bir, Nur Sertel, Vural Savaş, Kemal Alemdaroğlu özellikle bu dört isim 28 Şubat post modern darbesi denilince aklıma gelen ilk isimler olmaya devam edeceklerdir. Allah Teala hem bu dünyada hem ahirette cezalarını çektiklerini görmeyi nasip eylesin.

Bir daha darbe niyetiyle kalkışmaya yeltenen her sefil de şunu bilsin ki; bu Millet 15 Temmuz destanını tekrar yazmaya, her zaman muktedirdir ve daima hazırdır.

Bekleriz efendim. 

Gürcan Onat

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...