Pazartesi, 17 Temmuz 2017 15:13

Bin Yıllık Sosyal Dokumuz; Mezheplerimiz, Tarikatlarımız ve Cemaatlarımız

Muhammed Mustafa a.s.’ın tebliğ ettiği İslâm birkaç yüz yıl içinde Kuzey Afrika, Güney Anadolu ve Orta Asya sınırına ulaştı fakat bu fütuhatı yapan Müslüman Araplar aynı zamanda “siyasi çekişmeler” nedeniyle günden güne yıpranarak yorgun düştüler.

Emevîler döneminde bazı münafıklar fitneler çıkardı. En büyük fitne, Hz. Ali’yi tapınma derecesinde sevmeyeni, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’dan nefret etmeyeni ve “İmametin (halifelik) sadece Hz. Ali soyuna ait olduğuna inanmayanı kâfir ilân etmek idi. Bu fitne zamanla Şii itikadı olarak İran, Suriye ve Irak topraklarında çok çeşitli mezhepler halinde yayılmıştır.

Bir başka büyük fitne başka Şii itikadındakileri ve zamanın fıkhî meselelerini Kur’an ve Sünnet esaslarına göre çözümlemek için kıyas yöntemiyle içtihat yapanları ve içtihadî hükümleri hukuk kuralı kabul eden herkesi kâfir ve müşrik ilân eden Hâricilik olarak tezgâhlandı.

İç ve dış bozguncu mihrakların senaryolarıyla daha pek çok siyasi mezheplere ayrıştırılan Müslümanlar birbirlerini “DALÂLET” ile itham etmekte ve kan dökmekte sınır tanımaz hâle gelmişlerdi.

Şiilik ve Hâriciliğin ve diğer mezheplerin kargaşa ortamında Allah Rasulü Muhammed Mustafa’nın “Kur’an’ı sosyal dokuya uygulama metodu” olan sünneti Ebû Hanîfe (699-767), İmam Mâlik (711-795), İmam Hanbel (780-855), İmam Mâtûridî (853-944) ve İmam Eşârî (874-936) gibi zâtlar ve talebeleri yazı ile öğretilen ve öğrenilen bir İLİM hâline getirdiler. Bu ilmî metod “Ehl-i Sünnet Yolu/Mezhebi (sünnîlik)” ismiyle tanımlandı.

Bu zatlar böylece İslâm’ın iki vazgeçilmezi olan Kur’an (Dinin kesin ve açık hükümleri) ve Sünnet’in (Hz. Peygamber’in söz, fiil ve onaylarının) her sosyal dokuya uygulananılabilir olmasında sahabeden sonra en büyük hizmeti vermişler, Abbasiler de (750-12589) Ehl-i Sünnet Mezhebini tüm ümmeti, tüm azınlıkları ve tüm insanlığı kapsama özelliğinden dolayı devletin resmî politikası olarak benimsemiştir.

Müslüman Arap dünyası bu ateş içinde yanıp olgunlaşırken Türk coğrafyasında Büyük Komutan Selçuk Bey 950 yılında Ehl-i Sünnet itikadı üzere Müslüman olmuş ve Büyük Selçuklu İmparatorluğunun temellerini atmak için cihat ediyordu. Selçuk Bey’in bu cihadını Çağrı Bey ile birlikte devam ettiren Tuğrul Bey 1055 yılında ordusuyla Bağdat’a girerek Şia ve Hârici benzeri siyasal mezhepler kavgasında yok olma eşiğine gelen Sünnî Abbasi yönetimine destek vermiş ve böylece İslâm’ın hizmetkârlığını Araplardan Türklere devralmıştır.

Selçuklu Türk İslâm medeniyeti en kısa zamanda Şii, Hârici ve benzeri siyasal mezheplerin “sıcak çatışmalarına/kan dökmelerine” Türk devlet otoritesiyle son vermiş fakat asla ve asla bu mezheplere tabi insanlara, devlete ve ümmete ihanet etmedikleri müddetçe dokunmamıştır. Dokunmadığı gibi mabetlerinin, okullarının, canlarının ve mallarının muhafızı olarak inançlarını geleceğe taşımalarına imkân sağlamışlardır.

Selçuklu Türk İslâm İmparatorluğu, “sünnilik” prensibi gereğince tüm mezheplere ve tüm mezhepçilere ve İslâm’ı aşk ve vecd ile yorumlayan tarikat ve cemaatlara işte böyle bir huzur ve yaşama hukuku oluşturmuştur. Allah’ın yaratış kanunlarına, insan fıtratına ve sosyal dokuya en uygun olan “evrensel devlet yönetimi” budur.

Selçuklu tüm mezhepleri ve tüm mezhepçileri, tarikatları ve cemaatları yok etmeyi düşünmeden, inançlarını devletin resmi mezhebine göre zorla değiştirmeye yeltenmeden, büyük bir inanç ve itikad hürriyeti potasında mezheplileri, mezhepsizleri, tarikatları, tarikat karşıtlarını, cemaatları cemaat muhaliflerini ve sade vatandaşların hepsini “BİR ETMİŞ”, “İRİ ETMİŞ”, “DİRİ ETMİŞ”tir.

Milletlerin, Müslümanların ve insanlığın “birlik ruhu”na ulaşması günümüzde de ancak bu evrensel yöntem ile sağlanır.

Selçuklu, “Ehl-i Sünnet” metodu sayesinde İslâm’ın ve diğer dinlerin, sosyal doku renkleri olan mezhepleri, tarikatları ve cemaatleri devletin zorbalığıyla yok etmenin milleti yok etmek olduğunu bilmiş, onları bir arada barış ve huzur içinde yaşatmanın milletin ve devletin devamı olduğunu görmüştür. Tabii ki aynı zamanda devletin ve milletin bekâsı için “Haşhaşilik” ve benzeri örgütlere devletin adalet kılıcının tadını da tattırmaktan taviz vermemiştir.

Selçuklu’dan sonra Ertuğrul Gâzi ve Osman Gâzi de Ehl-i Sünnet’in bu evrensel prensibini aynen riayet ederek kurdukları en büyük Türk-İslâm İmparatorluğu olan “Osmanlı Devlet-i âliye” ile İslâm’a ve insanlığa en büyük hizmet lutfuna mazhar olmuşlardır.

Tarikatlar (sufi ekolleri) ve cemaatler (sivil toplum örgütleri, Âhilik gibi) Hicrî 2. asırdan itibaren mezhepler ile birlikte sosyal dokunun renkleri arasında kesintisiz yer almaktadır.

Orta Asya Türk boylarının İslâm ile derinden tanışmasında en büyük etken ilk gezgin Arap sûfîleri ve tüccar Müslüman cemaatler (esnaf teşekkülleri) sayesinde olmuştur. Büyük Selçuklu İmparatorluğu bu vesileyle İslâm’ın aşk (tefekkür) boyutunu tekkeler ile şeriat (hukuk) boyutunu da medreseler ile kurumsallaştırarak İslâm ahlâk ve şuurunun evrenselleşmesinde önemli bir vazife üstlenmiştir.

Orta Asya’da Türk İslâm sosyal dokusunda kurumsallaşan tekkeler ve medreseler Alperenleriyle, dervişanıyla, ulemâsıyla ve Âhileriyle Türkmen boylarını Rum diyarına yönlendirerek Anadolu’nun tapusunu bizlere teslim etmiştir.

İstanbul Üniversitesi Türk İslâm Düşünce Tarihi bölümünde lisans eğitimi almış ve otuz seneden beri de bu konularda araştırma yapan biri olarak şunu iddia ediyorum… İtikatta Mâtûridi ve Eş’ârî, amelde Hanefî, Şâfî, Mâlikî, Hanbelî metodu temele oturtan tekkeler ve medreseler Hicrî 2. asırdan günümüze kadar devletine, milletine ve dinine ve insanlığa asla ve asla “İHANET KALKIŞMASI” içine, bölücülüğe, ötekileştirmeye girmemiştir.

Girmiştir diyenler var ise buyursun “VAK’A” sunsun. Ancak sunulacak vak’a “HAŞHAŞİLİK, FETÖCÜLÜK, MENEMEN, KALKANCI” gibi derin devletlerin düzmeceleri ise “REDDEDİYORUM” diye bir cevap verme zahmetine dahi girmeyeceğim.

 Türk İslâm Sosyal dokusu, ehl-i sünnet itikadı nedeniyle tarihin hiçbir döneminde hâin tarikat ve hâin cemaat üretmeyince, yerli ve yabancı düşmanlar, Haşhaşileri, Menemen esrarkeşlerini, FETÖ’cüleri ve Kalkancı-Fadime-Müslüm tiyatrosunu yapay olarak üretmişlerdir. Din ve milletin iç ve dış düşmanlarının bu projeden amaçları, düzmece tarikat ve cemaatleri bahane ederek, Türk İslâm dokusunu bin yıldan beri sapasağlam ayakta tutan Ehl-i Sünnet cemaat itikadını ve ehl-i sünnet tarikat ve cemaatlerimizin hepsini potansiyel tehlike gibi göstermektir.

Selçuk Bey’den son Osmanlı Sultanı’na kadar DEVLET REİSLERİMİZ her mezhebi, her tarikatı, her cemaatı, ve lâikiyle, dindarıyla, dinsiziyle hepsini “İHANET VE İHANETE UŞAKLIK” etmedikleri ve “İNANÇLARA HAKARET” etmedikleri, “TOPLUMUN MANEVİ DEĞERLERİNE” saldırmadıkları müddetçe kucaklamıştır.

On altı Türk ve Türk İslam imparatorluklarının özü ve özeti olan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de Şehit Başbakan Adnan MENDERES, merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL ve nihayet son Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN ile Selçuklu ve Osmanlı’nın bu kucaklama stratejisine tekrar dönülmüştür.

Karanlık güçler bu aydınlık dönüşü durdurmak ve yok etmek için nihayet projelerini 15 TEMMUZ ihaneti ile sonuçlamak istediler. İhanet başarılı olmayınca hemen 16 TEMMUZ’dan itibaren başka bir sinsi projeyi uygulamaya başlamışlardır. Kripto FETÖ hainleri ve bazı destekçileri, AKP’ye ve R.T. Erdoğan’a:

“ÇAYCILAR İÇERİDE, DAMATLAR DIŞARIDA,

(adalete güveni yıkma operasyonu)

CUMHURBAŞKANI ADALETSİZLİĞE GÖZ YUMUYOR,

(en büyük iftiradır)

CUMHURBAŞKANI FETÖ MÜCADELESİNDE YALNIZ,

(en büyük kuyruklu yalan budur)

AKP VEKİLLERİ FETÖNÜN SİYASİ AYAĞINI KORUYOR,

(AKP’yi yıkma operasyonu)

İKTİDARA YAKIN OLANLAR FÖTÖCÜLERİ MAHKEMELERDEN KURTARIYOR,

(çamur atma)

AKP ADALETİ İŞTE BU,

(çamur atma)

CEMAATLAR FETÖLEŞİYOR,

(cemaatları yok etme operasyonu)

MEZHEPÇİLER ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR,

(milletin inancına saldırı operasyonu)

TARİKATÇILAR, CEMAATÇILAR DEVLETE İNSAN YETİŞTİRMEK YERİNE KENDİLERİNE MİLİTAN YETİŞTİRİYORLAR,

(başörtüsünü devletten yasaklama ve müslümanları devletten temizleme operasyonu)

TAYYİP ERDOĞAN FETÖDEN SONRA TARİKATLARI VE CEMAATLARI YOK EDECEK,

(milleti kışkırtma operasyonu ve Cumhurbaşkanına iftira)

CUMHURBAŞKANI’NINI DANIŞMANLARI YANILTIYOR,

(Cumhurbaşkanını itibarsızlaştırma operasyonu)

250 ŞEHİT 2500 GAZİYİ BU HÜKÜMET HAKETMİYOR,

(gelecek darbe ihanetlerinde milleti evde tutma operasyonu)

MASUMLAR İÇERİDE FETÖCÜLER DIŞARIDA ŞEHİTLER BOŞUNA MI ÖLDÜ?”

gibi sloganlar ile hep bir ağızdan yüklenmeye başladılar.

Ve maalesef… vatanını milletini dinini ve insanlığı seven asla FETÖ’cü olmayan bazı dostlarımız HAÇLI-MASON-SİYON ittifakının uşaklığını yapan bu FETÖ ağzını hiç farkında olmadan sık sık kullanıyorlar.

Ve onlara Kültüğin misali “TİTREYİN VE KENDİNİZE DÖNÜN” diye sesleniyorum.

Karanlık ittifak, Selçuk Bey ile başlayan “Ehl-i Sünnet Türk İslâm İktidarını” darbeyle yeryüzünden ebediyen silmek ümidini 15 TEMMUZ’da nakavt olduktan sonra yitirmiştir. Artık bundan sonra bunların ümitleri ne CHP’dedir ne PKK’dadır ne de Kontrollü Darbe söylemindedir. Son ümitleri yukarıda bir kısmını yazdığımız FETÖ SLOGANLARI’nı ne dediğinin ve ne yazdığının farkında olmayan dostlarımızın kaleminden ve ağzından yayarak AKP’yi ve Sn. Cumhurbaşkanı’nı seçmen gözünde itibarsızlaştırmaktadır.

Karanlık güçler Recep Tayyip ERDOĞAN’ı ve AKP’yi, Devlet BAHÇELİ’yi, MHP’yi ve TÜRK İSLÂM ŞUURUNDAKİ ÜLKÜCÜLER’i, Ehl-i Sünnet mezhepleri, cemaatleri, tarikatları bu FETÖ sloganlarıyla yıpratmayı denemektedirler. Ancak… Ne yaparlarsa yapsınlar;

Bu millet, Selçuk Bey’in, Osman Gâzi’nin ve Abdulhamid Han’ın mührünü yani “Ehl-i Sünnet Metodu ile devletimizi yönetmeye aday olacak Cumhurbaşkanı adayını demokrasi toylarında (seçimlerde) seçerek OĞUZ BEYİ olarak “Beştepe Demokrasi Sarayı”na oturtacaktır.

Yazımıza Bilge Kağan’ın zaman üstü sözleriyle son verelim:

EY TÜRK OĞUZ BEYLERİ!

ÜSTTEN GÖK ÇÖKMEDİKÇE, ALTTAN YER DELİNMEDİKÇE, BİL Kİ, TÜRK MİLLETİ, TÜRK YURDU, TÜRK DEVLETİ, TÜRK TÖRESİ BOZULMAZ.

Kemal Gökdoğan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...