Cuma, 14 Temmuz 2017 10:28

15 TEMMUZ İhanete Karşı Milli Destan'ın Yazıldığı Gün

Bir yıl önce…

Değil ülkemizde, dünyada örneği görülmemiş bir ihanetle karşı karşıya kaldık.

Her on yılda bir askeri darbeyle yüzleştiğimiz bir gerçekti. MİT krizi, Suriye’de Türkmenlere destek götüren MİT tırlarına yaptıkları uluslararası bağlantılı operasyon,17-25 aralık yargı darbesi ve yeni yeni ortaya çıkan karanlık teşebbüsleriyle  başarıya ulaşamayan alçak Fetö çetesinin bir darbe girişiminde bulunabileceğinin sinyalleri vardı. Ancak, her türlü nimetlerinden herkesten fazla zıkkımlandıkları ülkemize ve içinde yaşadıkları milletimize karşı düşmanların bile yapamayacağı bir katliama teşebbüs edebilecek kadar şeref yoksunu olduklarını da kimse beklemiyordu.

Orduya intisap ettiğim 1976 yılından beri TSK içinde ve sivil hayatta tüm hayatımız vesayet sistemi ve onun uzantısı darbeci unsurlarla mücadeleyle geçti. Adeta bir anti darbe uzmanı olduk ve bu yöndeki tespit ve uyarılarımızı her zaman kamuoyu ve ilgililerle paylaştık.

Fakat yüzleştiğimiz bu haşhaşi  ordusu bambaşka bir yapıydı.2014 yılında,15 Temmuz darbe girişiminin elebaşı olduğu iddia edilen Akın Öztürk’ün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yaptığı dönemde karargahta çalışan bir Albay;”Akın Öztürk ve Hava Kuvvetleri komuta kademesinin % 80’i fetöcü ve bunlar bir darbe yapabilirler...” dediğinde inanamış, biraz da abarttığını düşünmüştüm.

Ve o gece ihaneti gördük..!

İki oğlum ve gelinlerimle bizim evdeydik. Üsküdar’da yaptığımız ASDER aylık toplantı bitiminde 21.30 gibi eve gelmiştim. Gelirken yolda herhangi bir anormallik dikkatimi çekmemişti.Tv.de iki boğaz köprüsünün Jandarma unsurlarınca kapatılmış olması ilk pirelendiğim durum olmuştu. Arkasından Ankara’da  uçakların alçak uçuş yaptığı haberini alınca bunun bir darbe girişimi olduğunu anlayıp  oğullarımla birlikte evden fırlamıştık.

O gece eşimin ve çocuklarımın hiç tereddüt ve yılgınlık göstermeden pozitif bir tepki vermelerini ve doğabilecek her türlü sonucu göze alarak benimle birlikte hareket etmelerini Rabbimin büyük bir lütfu olarak görüyor ve her an şükrediyorum.

İlk adresimiz  eşimin evden çıkarken gitmemizi önerdiği bize en yakın emniyet birimi olan Kurtköy/Yenişehir polis karakoluydu. Hışımla karakola girerek kendimi tanıttım ve nöbetçi amire neler olduğunu sordum. Fakat onun da hiçbir şeyden haberi yoktu, olanları anlamaya çalışıyordu. Heyecanla O’na; ”Bu bir darbe girişimidir, Paralel çetenin darbe girişimidir…Bu gün vatana sahip çıkma günüdür…bu şerefsizlere acımayacak alınlarından vuracaksınız…Eğer bunu yapmazsanız vallahi gelir sizi tek tek ben vururum..!” diye bağırmam üzerine donakalmıştı.

İkinci adresimiz Kurtköy Jandarma Komutanlığı olmuştu. Orada da nöbetçi amiri olan ve sorularıma verdiği cevaptan  darbeden haberi olmadığını düşündüğüm Başçavuşa da; “Başçavuşum..! Bu bir darbe girişimidir. Paralel çetenin darbe girişimidir. Bugün üniformanın hakkını verme ve vatana hizmet günüdür. Aman bunlara uymayın. Darbe anayasal suçtur, hesabını veremezsiniz. Bugün onlara karşı durma günüdür…!” diye bağırdığımda onun da sesi soluğu kesilmişti.

Hızla yola devam edip üçüncü adres olarak düşündüğümüz Pendik İlçe Emniyet müdürlüğüne doğru arabayı sürdük. Yolda büyük oğlum Murat, Kartal’dan tankların çıktığını söyleyince hemen rotayı değiştirdik ve bir an önce son gaz oraya ulaşmaya çalıştık.E-5’ten kışlaya yaklaşırken tankların ışıkları ve hareketlilik görülüyordu. Kışla önüne döndüğümüzde tankları karşımızda bulduk. Saat 23.15 sıralarıydı. Ve…o an… Yaşadıklarımızı telefonuyla kameraya almayı akıl ederek  önemli bir iş yapan Sefa’nın kaydettiği görüntüler;

https://www.youtube.com/watch?v=VztcsIwPy6g

Tankları kenara çektirip yolu açtırmıştık ama aldıkları emre uymakta ısrar eden askerleri ve tankları kışlaya sokmaya ikna edememiştik. Ancak elleri tetikte, zaten olmayan akılları da uçmuş olan darbecilerin silahlarını ateşlemesine fırsat vermeyecek şekilde krizi de yönetmiştik. Aksi halde bizi hedef alarak üzerimizde gezdirdikleri namlusu ile  tankları bile ateşlemeyi düşündükleri belli olan darbecilerin orada bir katliama sebep olmaları, bizimle birlikte onlarca insanı öldürüp yaralamaları an meselesiydi. Üç kişiyle daha fazla yapabileceğimiz bir şey kalmadığından, Ak Parti Kartal İlçe Başkanlığı önünde toplandığını haber aldığımız duyarlı vatandaşlarımıza ulaştık ve onların Nurettin Baransel kışlası önüne ulaşmalarına vesile olduk.

Bu arada Cumhurbaşkanımız halkımızı sokağa ve havaalanlarına çağırmıştı. Biz de daha önce gezi olayları sırasında orada toplanıldığı için hemen Atatürk Havaalanına gitmek üzere o tarafa yöneldik. Yolda, Sabiha Gökçen havaalanının bize daha yakın olduğu için oraya gitmemizin daha doğru olacağını düşünerek Maltepe’den geriye döndük. Bütün hareketlerimizde saliseler önemliydi. Sabiha Gökçen Havaalanına yaklaştığımızda trafiğin, oraya gelen kahraman halkımız tarafından tıkandığını gördük. Aracımızı birkaç km uzağa bırakıp yürüyerek tankların muhasara altına alındığı yere geldik. Tanklar havaalanı girişinde ele geçirilmiş, darbeci askerler ise içinde mahsur durumdaydı. Çok şükür, intihar eden bir darbeciden başka orada çatışma ve kayıp yaşanmadı. Askerleri tankların içinden çıkarıp polislere teslim ettik. Tankın içinden çıkarılan askerlere haklı olarak tepki gösteren, hatta linç etmek isteyen öfkeli insanlara engel olarak bu işi başarması, bu milletin  gerçekten yüce hasletlere sahip olduğunun en güzel örneğiydi.

Sabiha Gökçen’de tank tehlikesi kalmamıştı. Havaalanının içinde durumun nasıl olduğunu oğullarımla birlikte ulaşabildiğimiz her yerde kontrol ettik. Uçuşlar durdurulmuştu. Gelen ve giden yolcular ne yapacağını şaşırmış vaziyetteydi. Yoldan gelmiş olduğu halinden belli olan üniformalı Mısırlı bir pilot, Sefa’nın üzerindeki tişörtte Rabia işaretini görünce bizim Mısır’lı olduğumuzu düşünüp;” Egypt.. Egypt..!” diye seslenmişti. Türk olduğumuzu söyleyince neler olduğunu sordu. Darbe olduğunu ve darbeyi engellediğimizi, Sabiha Gökçen’e gelen on tankı da halkın ele geçirdiğini söyleyince gözlerini fal taşı gibi açarak özenti  ve imrenti  yüklü bir ifadeyle okey işareti yapıp;” Very good…Very good..!”diye bağırması ilginç ve hoş bir görüntüydü. Havaalanında herhangi bir olumsuz durum olmadığını gözlemledikten sonra sabaha karşı eve geçtik. Onların  da bizim ne halde olduğumuzu merak ederken gelişmeleri de endişeyle izlediklerini biliyorduk.

Evde sabah namazını kıldıktan sonra, yine aynı kışladan bu sefer polisin tankları çıkarmaya çalıştığı haberini alınca yeniden oraya intikal ettik. Polisin tankları çıkarmaya çalıştığının gerçek olduğunu gördük. Bunların da darbeci olduğunu düşünerek karşı koyduk ve orada sabaha kadar bekleyen binlerce vatanseverle tankların kışladan çıkmasına izin vermedik.

Orada halkın ele geçirdiği darbeci bir Yüzbaşıyı, linç etmek isteyen tepkili vatandaşların elinden, kendimi riske atıp o şerefsize kalkan olarak kurtarıp polise teslim etmem tam anlamıyla bir ironiydi!O an yaşadığım duygular karmakarışıktı. Bir yandan bu darbeye kalkışan alçakların linç edilmesini onaylayan duygular yaşarken, diğer yandan yıllar boyu şerefle giydiğim üniformanın ve omuzlarımda taşıdığım rütbenin ayaklar altında, toz toprak içinde sürünüp tepelenmesine gönlüm razı olmamıştı. Önüne geçemediğim duygularla o hainin üzerine kapanmış, onun yiyeceği sopanın bir kısmını da ben yemiştim..!

Artık güneş doğmuştu. Hem ortalık aydınlanmış hem de darbe önlenmiş ve karabulutlar memleketimizin üzerinden dağılmıştı. Ancak Boğaziçi Köprüsünde  mücadele devam ediyordu. Oradan boğaz köprüsüne hareket ettik. Vardığımızda halk ve polis duruma hakim olmuştu. Fakat her yer kan revan içindeydi. Ölen ve yaralanan kardeşlerimizin yerleri süsleyen kanlarını ve geriye kalan bir kısım eşyalarını görünce parçalanan yüreğimizden akan gözyaşlarımıza hakim olamamıştık.

ASDER mensupları o gece milletle beraber memleketin her köşesinde darbeye ve darbeci hainlere karşı verilen destansı mücadelede en ön saflardaydı. Askerlik mesleğini ve hainlerin ruh hallerini en iyi bilen kişiler olarak ölümü göze alıp görevlerini yapmışlardı.

O gece milletçe ayaktaydık…Minarelerden okunan sala seslerinin tarihi geceye özgü ulvi havası içinde  sabahı dört gözle beklemiştik. Elhamdülillah milletimizin özünde var olan Çanakkale ruhu yeniden  uyanmış, darbe ve işgal girişimini def etmiş, hainlere gereken dersi vermiştik.

İyi bilin ey hainler..!

15 Temmuzu hiç unutmadık ve unutmayacağız.

Artık, evlerimiz birer Okçular tepesidir..!

Her an her türlü ihanetinize karşı teyakkuzdayız.

Yarımız uyusa da yarımız uyumuyor..!

Vatanımıza yan bakanın gözünü oyacağız..!

Mustafa Hacımustafaoğulları

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...