Uyarı

JUser: :_load: 989 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Çarşamba, 06 Mayıs 2020 12:34

Korona Karantina Günleri / Anılar Volkanı

Hep bir ağızdan tekrarlıyorlar. Dünyanın en hayırlı işlerinden biri yapılsa yine bir araya gelemeyecekler… Devletler, parti temsilcileri, hükümet yetkilileri, sendikalar, gazeteler, televizyonlar, zenginler, fakirler, kısaca STK denen sivil toplum kuruluşları ve diğerleri. Bir mucizeyi terennüm ediyorlar :

“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”… “Dünya tarihi, Korona Öncesi (K.Ö.) / Korona Sonrası (K.S.)  diye yazılacak”…

Geçmişi karanlık bir dünyadan, klişe cümlelerden, dünyası kendisinden ibaret insan yığınlarından bıkmıştı. İçi boş ifadeler, sloganlar, aforizmalar, kalbi ürpertmeyen fazlasıyla dünyevî, çoğunlukla sığ laf kalabalıklarından…

Korona/Karantina günleri, iki yıl önce geçirdiği trafik kazasını hatırlattı. Yaz aylarının en sıcak günlerinde aylarca metal korseyle yatmıştı. Terlemiş, bunalmış, nefes alamaz hale gelmişti. Zorunlu ev günlerine yabancı değildi.

Çocukluk günleri şehrin fakir mahallelerinden birinde geçmişti. Çok katlı apartmanların olduğu bir semtte ortaokula başladığında, farklı dünyalar olduğunu görmüştü. Sınıfta zengin çocukları vardı. Bulaşıcı hastalık taşıyıcısı muamelesi yapıyorlar, uzak duruyorlardı. Korona günleri hafızasının derinliklerine gömülmüş anılarını yeniden gün yüzüne çıkarmıştı. Hüzünle karışık gülümsedi. Bir simit gazoz için üç gün, okul çıkışlarında en az bir saat otobüs beklediği yıllar…   Giyemediği ayakkabılar, kıyafetler üzerinden aşağılandığını hissettiği o günlerde, kalbine atılan çizikler, gelmiş Korona’nın anılar volkanını püskürten dingin, içe dönük, kendine yakın durma  günleriyle birleşmişti…

Korona/Karantinanın bir iyiliği de sanal oyuncaklardan başını kaldırabilirse  insanın kendisine dönüşü olacaktı.   Dünyada hiçbir güç insanları eve kapanmaya ikna edemezdi. Belki de modern hayatı özgürlük zanneden insanların ilk kez düşünme fırsatları olacaktı. Akışa kapılmayan biri olmasına karşın hayatını topyekûn hatırlama, gözden geçirme, kendini seyretme, ölümle daha fazla yüzyüze gelme günlerine dönüşen Korona/Karantinadan hayli hoşnuttu…

“Sosyal Mesafe”ye / “Fizik Mesafe”ye uyun diyor uzmanlar… Televizyon programları, afişler, reklâmlar. Yoğun bir uyarı rüzgârı esiyor. Oysa düne kadar başörtülü / modern kadınların gencinden yaşlısına erkeklerle öpüşüp sarıldıkları günler vardı. Üniversite yıllarına gitti. Dinî değerleri miras/gelenek olarak değil, kitaptan öğrenmeye, yaşamaya çalıştığı ilk gençlik vakitleri.  Akraba hanımlarla, kızlarla tokalaşmadığı için annesi rahatsız oluyor, utandığını söylüyordu. Seksenli yıllar anılar istifinin ne zaman üstüne çıksa gülümsediği cevabı :"Dinde yeri olsa tokalaşmak değil sarılır öpüşürüm bile”…

Kitabın sünnetin sahih değerlerin benimsetemediğini, Hazreti Korona, ansızın ve tartışmasız kabul ettiriyor. Kimse bu durumun laiklikten ödün verme olduğunu düşünmüyor.  Sosyal mesafe sınırlarının, eskitilmiş unutulmuş itibarsızlaştırılmış davranış biçimlerinin aslında insan için doğal sınırlar  anlamına geldiğini hatırlatıyor Korona.

Ucunda ölüm olunca!

Düşen uçakta, uçuruma yuvarlanan otobüste inançsız kimse kalmazmış

Ucunda ölüm olunca!

Laik dindar hep bir ağızdan “Allah” dermiş…

Ucunda ölüm olunca!

Zengin ülkelerin büyük bir zevkle dolaşılan caddeleri, sokakları kedi ve köpeklere kalırmış

İnsan kaynayan yerlerden cesetler fışkırınca

Kibirli beyazlar güçlerinin kof olduğunu hissetmişler

Şimdi! Zengin ve müstağni gayrimüslim ülkelerin şehirlerinde

Yasak ezanlar okunuyor hoparlörlerden, Kur’an tilavet ediliyor meydanlarında

Kilise koroları ilahiler okuyor tevhit salat ve selam

Kendinden uzak yaşamamış, ölüm hep yanıbaşında yer almıştı. Ne ki, Korona, varlığı tahayyül edilen, anlık hissedişlerle zihni kaplayan ölümü, “başkasının ölümü” olmaktan çıkarmış, önüne koymuştu.

Kanser olan bir işadamı arkadaşının söyledikleri, içinin derin dip sularında dev dalgalara dönüşmüştü. Tedavisi yok ama kemoterapi öneren doktor: ”Altı ay- bir sene ancak yaşarsın” demiş, gözlerinin içine soğuk sıradan duyguların yansıdığı bir yüzle bakarak...

Gülümsemiş; “Allah’la bir sorunum yok. Sizin elinizde sürüneceğime, daha kısa sürede ölürüm” olmuş cevabı; kalple bütünleşmiş bir dille, doktorun şaşkın gözlerine bakarak…

Her şeyini, sahibi olduğunu düşündüğü ne varsa satmış. Fabrikayı işçilerine devrederek, almış başını bir ceketiyle, insan ayağının neredeyse değmediği dağlar ovalar vadiler ormanlar... On yıldan fazla zaman geçti, yaşıyor hâlâ…

“Allah’la sorunu olmamak”: Bir ömür teslimiyet, mücadele ve  “esas duruşu”n hasılası… Duyduğunda çarpılmış, iliklerine değin titremiş…

Korona’nın çok katmanlı farklı sorunların sonucu olduğunu tefekkür ederken, “Allah’la sorunum yok” cümlesi zihnine bir serlevha olarak asılmış…

Tarihin; insan kanı kadar, kitap mürekkebi akan ırmaklara şahitlik ettiği gelmiş aklına. Salgınların tanımlanamayacak yönleri vardır diye düşünürken, “tıpkı depremler gibi” sözü dökülmüş dudaklarından…

Sonra, “insanlar Yüce Yaratıcı’nın ne anlatmak istediğini düşünmüşler midir?” sorusu gelmiş çakılmış beynine…

Dünyada  virüs gibi yayılan acımasızlık, sapkınlık, bencillik, sömürü, inançsızlıkla nereye varılır? diye soruyor kendine. Batılı ülkelerde ölüm vakalarının çok yoğun olmasında, Mustafa Yıldız’ın ifadesine katılıyor: “Öldürmeye ayarlı olanlar, yaşatmayı beceremiyorlar”…

Korona: Üretilmiş biyolojik silâh, insanların sınavı, azgınlıkların karşılığı, ekonomik savaşların yeni yüzü, dünya devleti inşası ve benzer sebeplerin hangisi ile izah edilirse edilsin; nerede ve nasıl durması, ne yapması gerektiğinin önemli olduğunu düşündü.

İnsanın yaratıldıktan sonra başıboş bırakılmayacağını biliyordu. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa; evden okula, politikadan sanata, tatilden spora her şeyin yeniden gözden geçirilmesine dikkat çekmeliydi. 

İşyerleri kapandı. İnsanlar işsiz kaldılar. Yakından uzağa ihtiyaç sahiplerine el uzatmanın tam zamanıydı. Liste yaptı. İçine kapanmış, yoksulluğunu kimseye açamayan, kimseden bir şey talep etmeyen çaresiz babalar, üzgün anneler, boynu bükük çocuklarla nimetleri paylaşmanın vaktidir dedi…

Yüreği kabardı…

“İster salgın ister başka bir şey; benim ne yapacağım önemli… Şimdi eylem zamanı” dedi…

Not: https://www.hertaraf.com/koseyazisi-mehmet-yavuz-ay-korona-karantina-gunleri-anilar-volkani-1502 dan alınmıştır.

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...