Cuma, 01 Temmuz 2016 17:52

Türkiye artık sizin bildiğiniz o eski Türkiye değil

Öncelikle Atatürk Hava Limanı’na yapılan menfur saldırıyı lanetliyorum. Bu saldırıda hayatını kaybeden insanlarımıza ve diğer milletlerden olan misafirlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine baş sağlığı diliyorum.

            Türkiye ne zaman başarılı bir iş yapsa, büyük bir projeye başlasa, diğer devletlerle önemli bir anlaşma sağlasa mutlaka bir terör eylemiyle adeta terbiye edilmeye çalışılıyor. Bizimle uğraşan üst akıl şunu hala öğrenemedi:“Türkiye artık sizin bildiğiniz o eski Türkiye değil!”  Otur dediğinizde oturacak, kalk dediğinizde kalkacak, sizin istediğiniz ülkelerle dost, istemediklerinizle düşman olacak; değil iç, dış politikasını bile sizin isteklerinize göre belirleyecek bir ülke hiç değil. Geçti artık beyler! Öyle yağma yok artık!

            Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştıracak projeleri açıkladığı zaman adeta çıldırdınız ve içerde yandaşınız ne kadar hain varsa ayaklandırarak en büyük oyununuzu oynadınız, “Gezi Olayları”nı gerçekleştirdiniz. Sonuç sizin için fiyasko! 17-25 Darbe girişimi, Tayyip Erdoğan’a suikastlar, Güney Doğu’da Hendek kazmalar, şehir şehir işgal denemeleri, vs. Allah bütün oyunlarınızı boşa çıkarttı. Siz şunu asla bilemediniz: “Oyun kuranların en hayırlısı Allah’tır.” Allah inananlarla birlikte ve şuan Türkiye şeksiz şüphesiz O’na inananlar tarafından yönetilmektedir.

            Son bir haftadır uluslar arası ilişkilerde Türkiye kendi lehine adeta fırtına estiriyor. Önce Mavi Marmara gemisi olayıyla çıkmaza giren Türkiye-İsrail ilişkilerinin anlaşmayla ve Türkiye’nin zaferiyle sonuçlanması, sonra Rusya ve Mısır’la kurulan diyaloglar neticesinde ilişkilerin normalleşme seyrine girmesi. Dünya nefesini tutmuş Türkiye’yi izliyor.

 İsrail’in Türkiye’nin istediği ‘özür, tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması’ koşullarını kabul etmesi ile normale dönme yolunda çok önemli bir merhale kazandı. Bu netice elbette bir anda ya da bir günde alınmadı. Bu; altı yıllık bir diplomasinin sabırla ve akıllıca yürütülmesi ile Erdoğan’ın bu haklı davada kararlılıkla durması neticesinde kazanılan diplomatik bir zaferdir.

            Bu dava sadece Türkiye’nin değil, Filistin’de İsrail tarafından uygulanan abluka nedeniyle açlıkla, susuzlukla, hastalıklarla, ilaçsızlıkla, kısacası insanca yaşamak için lazım olan her şeyin yokluğu ile inim inim inleyen mazlumların davasıydı. Bunun bilincinde olan Erdoğan ve Türk Hükümeti görüşmelerin her aşamasında Filistinli yöneticilerle istişare etmiş ve onların taleplerini hep ön planda tutmuştur.

            Şimdi birileri çıkmış “vay şöyle olsaydı da böyle olmasaydı, yardım gemileri yine İsrail limanına girecek, özür resmi yazıyla dilenmedi, Erdoğan’dan başka duyan olmadı” diyor. Bütün bu olaylara sebep olan ve Türkiye ile İsrail’i neredeyse savaşın eşiğine getiren Mavi Marmara gemisinin organizatörü IHH Başkanı Bülent Yıldırım’ı hayretle dinliyor ve izliyoruz. O’na göre sanki hep kazanan İsrail, kaybeden ise tamamen Türkiye. Konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümetin tamamen aksine ortada bir zafer veya başarı olmadığını tamamen başarısızlık olduğunu ifade ederken, lafı ‘madem böyle olacaktı altı yıl neden beklendi, İsrail bu sonuçlara zaten baştan razıydı’ya getiriyor.

            Yıldırım açıklamasında; "Doğrusu biz İHH olarak, şehit yakınları bu konuda biraz şaşkınız. Bunu bir zafer olarak görmüyoruz. İsrail'in kazançlı çıktığını düşünüyoruz. Zaten özür de özür değil, tazminat da tazminat değil. Tazminat alındı sayılmaz. Bu İsrail'in işine yarayan sorumsuzluk bedeli. Bu tazminat bu şekilde kabul edilirse Amerika'nın, BM'nin kabul etmediği ablukayı resmi olarak Türkiye ve İsrail kabul etmiş oluyor. Gazze limanının açılmadığı gözden kaçmasın. Türkiye özürden sonra büyükelçi gönderseydi protokole gerek kalmadan aynı limanı kullanarak, konut hastane gibi yardımları organize edebilirdi.”

            Yani Türkiye bandıralı bile olmayan bir gemiye yardımsever aktivistleri doldurup  bir eylem yapacaksınız, bu eylem neticesinde 10 insanımız bir başka ülkenin askerleri tarafından öldürülecek, iki ülke savaşın eşiğine gelecek, Türkiye bölgede ve özellikle İsrail-Filistin arasında güvenilirliği nedeniyle en sıkıntılı zamanlarda “arabulucu” pozisyonda problemleri çözmek için sık sık müracaat edilen bir ülke iken bu rolünü kaybedecek ve yine bu sebeple Filistin’de yüzlerce masum insanın ölümüne müdahale edilemeyecek ve sadece seyredilecek, altı yıldır Türk ekonomisi ve Türk esnafı ticari ilişkilerin bozulmasından dolayı milyarlarca dolar zarar edecek, tam bunlar altı yıllık emek ve diplomasi ile  düzeltilme noktasına gelince “bir şey yapmadınız, olmadı, hep İsrail kazandı.” Hayret, hayret ki ne hayret!

            İşte bu tutum İslami ve insani hassasiyeti ne derece önemsediği ve kıymet verdiğini yakinen bildiğimiz Cumhurbaşkanımız’ın dahi sabrını tüketti. Erdoğan Bülent Yıldırım’ın sorumsuz açıklamalarına “20 milyonluk tazminatı alır ya da almazlar. Siz o yardımı götürürken dönemin başbakanına mı sordunuz?” şeklinde cevap verdi.

            Kendilerine bu kadar çok kıymet veren, fikirlerini önemseyen, faaliyetlerini ömürlerinde olmadığı kadar rahat ve büyük çaplı bu dmnemde yapabilen, Erdoğan kıymet verdiği için geniş bir Ak Parti tabanı tarafından kabullenilen ve desteklenen İHH’nın Erdoğan ve Hükümetin daha önce Suriye ve Mısır, şimdi de İsrail Anlaşmasıyla ilgili yürüttükleri politikaları bir muhalefet partisi mantığıyla yüksek sesle ve acımasızca eleştirmesi tam anlamıyla sukut-u hayale neden olmuştur.

            Hatta bir adım daha ileriye  giderek ‘hep yanlış yaptınız, şöyle yapmalıydınız’ gibi adil ve hakkaniyetli olmayan, eleştiri sınırlarını aşan ve “akıl verme” babından çıkışlar sergilemektedir. Adeta Hükümetin yerine dış politika belirlemeye kalkışmaktadır. Görüldüğü kadar Yıldırım hızını alamamış gidiyor, ama nereye gidiyor?

            Bu duruş ve görüntü hayra alamet değil. İnşallah yanılırım ama bir zamanlar Gülen cemaati de Ak Parti Hükümetleri döneminde hizmetlerinin en parlak dönemlerini yaşarken, bir anda güç zehirlenmesi yaşadılar ve kendilerini hükümetin yerinde görmeye başladılar. Sonuç Paralel Devlet olmaya kadar gitti ve tüm emeklerine, Türkiyemize ve bir sürü onlara safiyane inanan insanlara yazık ettiler.

            Aman dikkat edelim. Bu devletin bir başı var, bu milletin bir lideri var. Erdoğan sadece Türkiye’nin değil ümmetin de umudu. Ağzımıza geleni hesapsızca söylemeyelim. Bizim yapmamız gereken Cumhurbaşkanı'nın ve Hükümetin işine yardımcı olmak, zora sokmak değil.

Siz yine hayır hasenat işlerine devam edin ama bence siyaseti ve diplomasiyi gelin siyasetçilere bırakın!

            İşi ehline vermek lazım, vesselam..

Hakverdi ALTUĞ

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...