Pazartesi, 19 Ocak 2015 10:32

Devlet Kurumlarında Cemaat Ve Takiye,

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Müminler hep bir baskı altında kaldılar. Sürekli medeniyetin takozu olarak gösterildiler. Allah’ın emrettiği Namazlarını dahi doya doya istedikleri kıyafetle kılamadılar.

            Haliyle o günlerden bir ürkeklikle yetişen nesil çocuklarına; “Aman yavrum dinle, namazla alakalı sakın konuşma. Kuran bildiğini belli etme.” Diye nasihatte bulundu. Ürkek bir toplum olmuştuk.

            Din gizli gizli yaşanmaya başlanmıştı. Evlere ayakkabılar elde giriliyor. Merdiven Lambaları yakılmıyordu. Kapı sesiz sessiz tıklatılıp, tek tek girilip, tek tek çıkılıyordu.

İnsanlar tanınmamak için kendi semtlerinde camiye dahi gitmiyorlardı.

Askeri okullara girilemedi. Mülakatlar da pantolonda diz izine ve ayaklarda nasır izine bakıldı. Namaz kılanda alametifarika arandı.

Ortam puslu idi. Nesil dini eğitimden mahrum kaldıkça Batılılaşma ve kötü madde bağımlılığı, alkol artmaya başlamıştı.

Aileler evlerinde binalara kerpiç koydukça okulda, çevrede bu kerpiçler daha hızlı yıkılmaya başlamıştı.

Gözlerinin önünde yanan evlatlar insanları bir araya getirdi. Cemaatleşme şuuru canlandı. Aileler çocuklarını dış ortamlarda da maneviyat yüklü ortamlarına eğitmek ihtiyacı hissettiler.

Tabii o baskıcı dönemi hatırlamayan üçüncü nesilde bunu yadırgamadı. Bilakis huzur bulmuşlardı. Manevi ortamlarda aldıkları eğitim, ahlaki gelişme onları saygın bir kişiliğe kavuşturmuştu. Cemaatleşme çok hızlı kabul gördü ve yayıldı.

Artık Tevhidi Tedrisat Kanunu delinmiş her cemaat bir eğitim yuvası halini almıştı. Bu gelişmeyi fark eden rejim yanlıları ani bir refleksle baskı kurmaya başladı.

Fakat artık çok geçti maya tutmuştu. Gelecek nesiller için fedakârlık yapmaya hazır bir grup vardı karşılarında.

İnananlar baskılar sonucu yeni bir yapılanma içine girdi. Askeri okullarda namaz kılanlar pantolon değiştiriyor. Ayaklarında nasır izi oluşmasın diye gözle namaz kılıyorlardı.

Asırların helaları abdesthane olmuştu. Hamamlarda mescit. Tuğlaya değil pantolona teyemmüm devri bile başlamıştı. Alkol almadığı halde elinde dolu bardakla poz verenler mi yoktu.

Allah’ın selamı kesilmişti. Alınacak sevaplar feda edilmişti. Müminler bir yerlere gelmeliydi.

Herkes kendisini sorguluyordu. Acaba bizler açıktan namaz kılmakla Allaha karşı sorumlu muyuz?

Eşlerinin başlarını açmayan subay ve astsubaylar kendisini mesul hissediyordu. Allah’ın dinini hâkim kılmak için bu tavizi bu fedakârlığı vermeli miydik? Diye düşünüyordu.

Mümin ikilem yaşıyordu. Arada kalmıştı. Cemaat bastırıyordu. Sizinle aynı düşünceleri paylaşmayan devlet yöneticilerine karşı takiye yapın ve güçlü ortamı elde edinceye kadar kendinizi gizleyin deniyordu.

Halk ordudan ayrılanlara; “yanlış yaptınız kardeşim” diye sitem ediyordu. Ordu şimdi inançsız insanlara teslim edildi. Sen kalmazsan, o kalmazsa kim kalacak? Müminlerin evlatları kime emanet edilecek? Deniliyordu.

Bu toz duman arasında Cemaat mensuplarını takiyelerle ilerletiyordu. Tek tek makamlar işgal ediliyordu. Bu makamlara gelirken namazdan, abdestten vs. tavizler havada uçuşuyordu.

Nihayet dininden taviz verenlerin hatırına mı, yoksa ebedi hayatlarını müminlerin dünya hayatı için feda edenlerin hatırına mı olduğu bilinmeyen bir iktidar göndermişti Allah Teâlâ.

Herkes rahatlamış, insanlar arasında inanç barışı sağlanmıştı. Üniversiteler, kamu kurumları, sokaklar tam mutabakata varmış insanlar el ele yaşamaya başlamışlardı.

Görüldü ki halkın kendi arasında sorun yokmuş. Sorun sadece devlet benim diyenlerdeymiş.

Herkes artık camiler dolacak. Cemaat pantolonda iz bırakacak, abdesthaneler şenlenecek derken Cemaat yine tedbirle devam ediyordu.

Bir anda İslam’ın temel değerleri yerini Cemaat değerlerine bırakmıştı. İnsanlar geçmişte yapılanları sorgulayınca ikilem yeniden ortaya çıktı.

Gelinmek istenen nokta burası değil miydi? Yoksa medenilere yanaşmak için Müminlere karşı alınan bir takiye miydi bunlar.

Yani aslında biz medenilerle değiliz. Öyle görünmeye gayret ediyoruz diyerek,  Müminlerden uzaklaşmışlar mıydı?

Diğer cemaatlerden ayrı bir İslam modelimi hedefliyorlardı?

Batı ile yan yana bir İslam.

Öyle ya Allah birdi dinde birdi. O halde adı İslam olmuş Hristiyan olmuş fark eder miydi?

Bugün gelinen nokta hiçte iyi bir nokta değil. Müminler karşı karşıya kalmıştır.

Ehli küfrün yaptığını şimdi Cemaat Cemaat illa Cemaat mi yapacaktı.

Risale-i Nurdan aldıkları ilham bu muydu? Yoksa oda mı bir takiyeydi…

Şunu göz ardı etmemek lazım. Herkes Allah’ın huzuruna tek başına çıkacak ve filancayı kendisine şahit gösteremeyecek.

Ortada bir yanlış varsa herkes birbirinden kaçacak.

Yok, doğru ise mesele de yok.

Herkes sevdiği ile olacak.

Ancak önemli olan sönmemiş vicdanların ne dediğidir?

Bence ona kulak verelim.

 

                                               18.01.2014

Ersan Ergür

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...