Cuma, 06 Mayıs 2022 14:51

1443 Ramazan ayının ardından

Rûmî 1443 Ramazan ayını idrak ettik, bayramı da yaşadık.  Hamdolsun.

2 yıllık aradan sonra nispeten geniş katılımlı teravih namazları eda edildi, cemaatler, STÖ vb. topluca iftar programları yaptılar. Keza aileler ve dostlar arasında iftarlar yapıldı. Bunlar özlenen ve güzel gelişmeler.

Ramazan ayında imkân sahiplerinin  güçlerince verdikleri fitre, zekat ve sadakalar ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürdü. Allah devamını nasip etsin inşallah. İhtiyaç sahiplerine yapılan yardımlar Kur’an ifadesiyle her hâlde en kârlı yatırımlardır. Kur’an: “ Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır…” (9/111) Ayetinde de görüldüğü gibi infak, zekat ve sadakalar karşılıksız kalmayacaktır. Siz bakmayınız bazılarının biz cennet için değil ,Allah’ın rızası için çalışıyoruz demelerine, bunlar laf ü güzaftır. Zira Allah razı olacağı kullarına cennet vaat ediyor.

Araya giren pandemi sonrası nispeten güzel bir ramazan ayını, bayramı geride bıraktık. Acaba  yakın ve uzak coğrafyalarda insanın, Müslümanın dertleriyle ne kadar dertlendik. Ya da hemen yanı başımızda dün birlikte olduğumuz, aynı yönetim merkezinden yönetildiğimiz Filistin, Bilâd el-Şam (Kuzeyin Toprağı) yani Suriye, Lübnan, Ürdün,Filistin ile ne kadar ilgilenebildik. Ya da dün Baas rejiminin zulmünden kaçarak ülkemize sığınan sığınmacılara karşı ortaya konulan ötekileştirici-dışlayıcı politikalar ne kadar doğru?Yemen’de olup bitenler, Mısır, Kuzey Afrika bizi ne kadar ilgilendirdi. Afganistan ilgi alanımıza girdi mi? Kanaatimce bahsi geçen topraklarla, insanlarımızla yeterince ilgilenemedik. Hatta öyle ki Ramazan ayını idrak ettiğimiz günlerde Kur’an İfadesi ile etrafı  mübarek kılınan Mescid-i  Aksa’ya yapılan Siyonist saldırılara da yeterince tepki koyamadık. Hani çocukluğumuzdan beri  her vesile ile işittiğimiz bir hadis var: “Komşusu aç yatarken kendisi tok yatan bizden değildir” diye. Ve yine:  “ Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta, birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vucudun bir uvzu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlarda bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” buyrulmakta (Buhari,Edeb/27)Yani uzuvlarımızla yeterince ilgilendik mi?

Konuyu dağıtmadan Filistin, Kudüs meselesine getirmek istiyorum. Malum Filistin özellikle Kudüs; Hristiyanlığın, Yahudiliğin ve Müslümanlığın mukaddeslerinin bulunduğu yerlerdir. Hristiyanlar için Kudüs Beytül lahim’den sonra en kutsal şehirdir. Doğuş Kilisesi de ordadır. Bu nedenle her yıl Batı Şeria, Nasıra, Hayfa ve Akka’dan binlerce Hristiyan Kudüs’e gelir. İsrail yani Yahudiler için ise Süleyman Mabedi, Ağlama Duvarı gibi önemli ziyaret ve ibadet yerleri vardır. Keza Müslümanlar için Mescid-i Aksa, Kubbet-üs Sahra önemli ibadet ve ziyaret yerleridir. El-Halil’de bulunan İbrahim Camii ise Hz. İbrahim, Hz.Yakup, Hz. Yusuf gibi peygamberlere ev sahipliği yapmanın yanında Sara Validemizin de metfun bulunduğu yerdir. El-Halil Kentinde bulunan İbrahim Camii’nin girişinde “La ilahe illallah İbrahim halilullah” İfade aslında ortak bir paydayı vurgulamaktadır. Zira Hz. İbrahim bir İslam Peygamber’i, her ne kadar adına Hristiyanlık, Yahudilik dense de bu dinlerin de ortak Peygamberi  Hz. İbrahim’dir. Müslümanlar Bakara sûresi 285. Ayette de görüldüğü üzere peygamberler arasında bir ayrım yapmazlar. El-Halil kapısında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yazdırılmış olan yukarıdaki ifade aslında barışın, kardeşliğin adeta simgesi gibidir. Bu cümleden hareketle Hz. İbrahim’i tanımlarken:  “ İbrahim, ne Yahudi idi ne de Hristiyan. Fakat o Hanif bir Müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan değildi.” buyrulmakta.  (3/67)

26 Ekim 1994’te İsrail ile Ürdün arasında Arava anlaşması imzalandıktan sonra dönemin İsrail Başbakanı maktûl Rabin: “ İbrahim’in çocukları nihayet barıştılar.” cümlesini kullanmıştı. Aslında Kanuni’nin İbrahim Camii’nin girişine yazdırdığı kitabe ile Rabin’in söyledikleri birbirini tamamlıyor.

Hz. İbrahim’in ve diğer peygamberlerin kabrinin bulunduğu yer ve Kudüs barış kenti, kardeşlik kenti olması gerekirken maalesef tarih boyunca birçok çatışma ve kuşatmaya maruz kalmıştır. Belki de tarih boyunca hiçbir kent Kudüs gibi 118 kez kuşatmaya ve çatışmaya muhatap olmamıştır. İlk Haçlı Seferinden (1099) günümüze birçok badireler atlatan bir coğrafyadan bahsediyoruz. Yakın tarihe geldiğimiz zaman da, bilhassa 2 Kasım 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı olan Arthur Balfour’un ismiyle anılan Balfour deklarasyonundan günümüze Haçlı istilalarını ve katliamlarını aratmayan Siyonist işgal, katliam ve yağmalara neden olan bir coğrafya Filistin ve şehirleri. Hele de 14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kurulmasından sonra Siyonist işgal ve katliamlar hız kazanarak devam etmiştir. Nitekim Rûmî 1443’ün Ramazan ayını Siyonistler Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da zehir ettiler. İsrail güvenlik güçleri 15 Nisan 2022’de Mescid-i Aksa’ya yaptıkları baskın sonrası 158 Müslüman yaralandı ve 400 Filistinli gözaltına alındı ve yirminin üzerinde Filistinli de öldürüldü. İsrail Güvenlik Güçleri, bir taraftan Filistinlileri öldürürken diğer yandan fanatik/Siyonist Yahudiler gerek Batı Şeria’da gerekse Mescid-i Aksa’da Müslümanları sürekli tahrik ettiler ve etmeye devam etmektedirler. Aslında Bennett-Lapid koalisyonu Netenyahu hükümetini aratmamakta. Hatta hükümetin üç önemli aktörü Bennett, Gantz ve Lapid hükümetin devamı için Likud’dan daha radikal kararlar alıyor ve uyguluyor. Mescid-i Aksa baskınları, katliamlar, gözaltına almalarının yanı sıra Filistinlileri tecrit duvarı olarak da bilinen 700 kilometrelik duvara ek duvar inşaası kararı da aldılar. Hasılı bizler Türkiyeli Müslümanlar rahat bir Ramazan ayı geçirirken Filistinli kardeşlerimiz kan, katliam, gözaltı ve ıstırap ile dolu bir Ramazan ayı geçirdiler.

İsrail’in aymazlığı, katliamları hep böyle mi devam edecek? Müslümanların, Hizbullah’ın, Hamas’ın ve diğer örgüt ve Arap yönetimlerinin etkin  tedbir almamaları halinde evet İsrail’in aymazlığı böyle devam edecektir. İsrail nasıl bir barış istiyor? Bu soruya İsrail’in yeni savunma bakanının ağzından cevap verelim: Tel Aviv merkezli Walla haber sitesine röportaj veren Gantz açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “İsrail ile Filistin arasındaki çatışma, İsrail tüm tarihi Filistin üzerinde güvenlik üstünlüğüne sahip olacak şekilde iki siyasi varlığın mevcudiyeti, iki tarafın coğrafi değil, siyasi açıdan ayrılması yoluyla çözülebilir. Geçmişteki  İsrail liderlerine bakın. Menahem Begin Filistinliler için özerklik isterken İzak Rabin de Filistinlilerin ‘eksik’ bir devlete sahip olmasını arzuladı. Ben ise İsrail Devleti'nin güvenlik açısından tüm bölgede üstünlüğe sahip olacağı iki siyasi oluşum gerçeğine ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim. Her birinin kendi işleriyle diğerinden ayrı bir şekilde ilgilendiği bir gerçek. Ayrı derken coğrafi değil, siyasi ayrılığı kastediyorum. Yani buna imkân sağlayan bir ulaşım altyapısına dayalı olarak Filistin hakimiyeti altındaki Filistin varlığının tam coğrafi yakınlığı için fırsat sağlanması anlamında...” (Sarkul Avsat 16 Nisan 2022)

Yani Gantz aslında Oslo mutabakatının  devamını ve uygulamasını istiyor.Bu konuda ilgili mutabakatın sadece bir maddesini paylaşmak isterim:’FKÖ,İsrail’e karşı basın hamlesini durduracak.Ayrıca İsrail’i yıkmayı ve İsrail vatandaşlarını öldürmeyi hedefleyen ittifak karşıtı Filistinlilerin faaliyetlerini yok etmek üzere çalışmayı taahhüt eder.’(13 Eylül 1993 Washington Mutabakatı  Siyasi İttifak Anlaşması Madde 2)

Evet,halkı Müslüman olan ülkeler içerisinde Filistin konusunda elini taşın altına sokan neredeyse tek üike Türkiye.1 Mayıs 2017’deki;’Hamas Siyaset Belgesi’ Türkiye’nin yoğun katkıları ile oluştu.Adı geçen belgeye göre,daha önce Hamas’ın kırmızı çizgisi olan ve merhum Ebu Cihad’ın.İbrahim Gudde’nin ve Halid Meşal gibi Filistin cihadının öncülerinin ısrarla üzerinde durdukları İsrail’in 1948 öncesi varlığının kabulü revize edildi ve 1948 yerine 1967 öncesi İsrail’in işgal ettiği topraklar kabul edildi.FKÖ’nün 1982’de Fez doruğunda kabûl  edilen İsrail’i devlet olarak tanımaya  da evet dediler. Daha da önemlisi Filistin sorununun çözümü konusunda Fetih örgütü ile aralarındaki ihtilâflı konular çözüme kavuşturuldu.Pekiy! Mısır,Suriye,Suud-i Arabistan ,Ürdün,İran ne yaptı?Hiç bir şey.İran için bir parantez açarsak,Humeyni zamanı ve Humeyni sonrası İran’ın Filistin yaklaşımını tahlil etmemiz gerekir. Humeyni on yıl boyunca Filistin için elinden gelen her fedakarlığı yaptı. Daha devrimin ilk günlerinde Ramazan’ın son Cuma’sını Kudüs günü ilan etti .Hizbullah’ın kuruluş öznesi olarak Kudüs’ün istiklâlini öne çıkardı. Ne var ki Humeyni sonrası İran için ve Hizbullah için aynı sözleri söylememiz mümkün değildir.

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti ile ilgili bilen- bilmeyen bir yığın insan yorum yaptı. Bu ziyaretin oluşumu ve arka planına ilişkin bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak şu hususu hatırlatmak isterim; devletlerin ebedi küslüğü ve ebedi barışı olmaz. Hz. Peygamber( as.) Mekke müşrikleri ile savaşırken bir başka müşrik kabile olan Gatafan’la saldırmazlık anlaşması yapmıştı. Türkiye’nin Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve İsrail ile yakınlaşmasını kınayan ve tenkit edenlere sormak isterim; sahi sizler Filistin konusunun Suriye tradejisinin, Arap baharının bölgemize tahmil ettiği sorunların bu ülkelerden ari olarak mı halledeceğinizi düşünüyorsunuz? Kabullensek de, redetsek de bölgemizde İsrail diye bir devlet var ve bu gerçeği FKÖ’de,Hamas’da kabüllendi. Var olanı yok farzederek çözüme gidemezsiniz. Aslında şu anda Türkiye’yi  İsrail ilişkilerinden dolayı kınayan İhvan’ın da basına sızan ifadeleri onların da İsrail ile ilişkilerini ortaya koyuyor. ‘Al Ikhtıyar 3’ dizisinde yer alan sesli ve görüntülü bir belgede Müslüman Kardeşler rehberlik konseyi üyelerinden Hayrat Eş-Şatır, batılı bir şahsa şunları söylüyor: İlk hikâye, gazete tarafından Amerikalı diplomat ve elçi Frederic Hof’un “Tepelere Ulaşmak” adlı bir kitabı hakkındaydı. Kitapta, 2009 ve 2011 yılları arasında Şam ve Tel Aviv arasındaki gizli görüşmelerin ayrıntıları açıklanıyor. Hof, 28 Şubat 2011'de Şam'da “güvenliğe ilişkin bazı referansları” tartışmak üzere Beşşar Esed ile yaptığı görüşmenin ayrıntılarını açıklıyor. Burada Suriye’nin İsrail güvenliğine tehdit oluşturan faaliyetlerini ve ilişkilerini sona erdirmesi amaçlı bir görüşme gerçekleştiriliyor. Görüşmede Esed Hof'a, “Suriye ve İsrail bir barış anlaşmasına varıldığını açıklar açıklamaz, Hasan Nasrallah'ın kurallara uyma hızına herkes şaşıracak” diyor. Yani barışa ulaşılması durumunda Nasrallah’ın ‘direnişin’ lideri pozisyonunu sürdüremeyeceği ifade ediliyor.

İkinci hikâye ise, geçen çarşamba günü yayınlanan ve Müslüman Kardeşler'in İsrail ile ilişkisini gösteren ‘Al Ikhtiyar 3’ dizisinde yer alan sesli ve görüntülü bir belgenin sızdırılmasını içeriyor. Dizideki bir klip, Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi’nin Muhammed Mursi döneminde Mısır'daki yönetimi, Hayrat eş-Şatır -kendisi Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal’i istediği gibi yönlendiren bir isimdi- aracılığıyla nasıl yürüttüğünü gösteriyor. Hayrat eş-Şatır Batılı bir şahsa şunları söylüyor: “Eğer devrimci bir açlık grevi olursa sizin çıkarlarınız ve İsrail'in projesi tehlikeye girer. Bugün insanlar İsrail sınırına gitmek istediklerini söylediklerinde ayağa kalktık ve hayır dedik.” Şatır sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Halid Meşal'i aradık, ona medyadaki bir yayından söz ettik ve yayının içeriğinde ‘Mısırlıların gitmesini istemiyoruz’ şeklinde yer alan sözden bahsettik. Ülkenin çöküşünü istemiyoruz, kaos istemiyoruz, onların çıkarlarına karşı sabotaj istemiyoruz. Biz kimseyle savaş halinde değiliz.” ( Meşal’den Nasrallah’a Tarık Alhomayed  17 Nisan 2022 Şarkul Avsat)

Hasılı Ramazan ayı münasebeti ile ele aldığım bu makale biraz uzadı. Ne yapalım, olayları tahlil ederken biraz etraflıca bakmamız gerekiyor. Bir tesbit olarak şunu söylemek isterim: Türkiye bölge ülkeleri ile yakınlaşırken hain değil, bu yakınlaşmaya karşı çıkanlar da masum değiller. Vesselam…Özellikle bir siyasi parti liderinin sığınmacılara ilişkin kışkırtıcı ve provakatif davranışlarını tasvip etmek mümkün değil.Keza sorumluluk mevkiinde bulunan bir bakanın da cevabî  mesajlarını şık bulmadığımı belirtmeliyim.Karadeniz’de yük gemisi  rıhtıma yanaşıyor,yükler indirilecek.Kaptan çalışanlara sesleniyor:’Uşağım siyasetle indurun!’diyor.Siyaset,kırıp dökmeden idare etme sanatıdır…

 

Süleyman Arslantaş

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...