Çarşamba, 25 Ekim 2023 11:14

Gazze’ye karşı İsrail, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya… ve bütün Avrupa Bu neyin savaşı?

Gazze, küçücük bir kara parçası. 17 yıldır muhasara altında her türlü mahrumiyet altında yaşamakta olan 2,1 milyonluk bir halk. Buna karşılık İsrail 18 gündür hiçbir kural tanımayan, her türlü insanlık suçunu işleyerek ve bütün gücüyle ama öfkeyle saldırıyor. Öfke İsrail’in gözünü karartmış, ne yaptığını bilemeyecek hale gelmiş diyeceğiz ama o taktirde yaptığı pek çok şey anlaşılabilir hale gelir. Oysa öfkeyle kalkanın zararla oturacağını herkes bildiğine göre bu tür durumlarda dostlarının onu biraz yatıştırmaya çalışması gerekmez mi?

Ama dostları onu yatıştırmak şöyle dursun, öfkeyle yaptığı herşeyi teşvik etmek, onu irtikap ettiği insanlık suçlarında desteklemek üzere yarışa giriyorlar. Önce ABD Başkanı Biden, ardından İngiltere, ardından Fransa, Almanya, İtalya ve diğer Avrupa devlet başkanları öfkeden çılgına dönmüş İsrail’i ziyaret edip desteklerini bildirme yarışına girdiler.

Daha önce söyledik, bu manzara İsrail’in gücünün veya duruma hakimiyetinin değil batışının işaretidir. Öyle bir batış ki, yanında onu destekleyen herkesi de çekiyor. Son iki yüzyıldır Avrupa iddia ettiği herşeyi küçücük kara parçası Gazze’ye iki hafta içinde gömmüş oluyor. Olabildiğince asimetrik bir güç dengesi içinde İsrail’in nasıl bir yardıma ihtiyacı var da onun yardımına koşuyorlar? Savunmasız durumdaki Gazze şehrine, siviller üzerine bomba yağdırmak İsrail’in hiç zorlandığı bir durum değil. İnsanlıktan çıkmış olması yetiyor. Her bombardımanda onlarca çocuk, kadın, sivil insan ölüyor. Hastaneler, okullar, pazar yerleri bombalanıyor. Tarihin kaydettiği en vahşi, insanlık dışı ve alçakça insanlık suçları işleniyor ve buna dur demek konumunda olan ABD ve Avrupa olup bitenlere seyirci bile kalmıyor suçluya yardım ediyor, onu destekliyor.

Böyle bir suç ortaklığına bir ülke ancak bir zorlama belki bir şantaj altında razı olabilir. Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan beri bu şantajın rehini olduğunu bilmeyen yok. Bugün Almanya İsrail aleyhine en açık insanlık suçu karşısında bile sesini çıkarabilecek durumda değil. Peki diğer ülkelere ne oluyor? Onlar nasıl bir şantaja maruz kalıyorlar da bu kadar büyük bir suçun ortaklığına razı oluyorlar?

İngiltere’nin de zaten dünyanın başına siyonizmi bela eden ülke olarak hala İsrail ile derin bir hesabı olduğunu biliyoruz. Peki ya Fransa? İtalya? Kanada? Dünyanın en büyük, en güçlü ülkelerinin küçücük bir halkı yok etmek üzere bu kadar kalleşçe, insanlık değerlerini ayak altına alacak bir saldırganlıkta ittifak etmeleri, bir ayıp olarak, bir rezillik olarak kendilerine yedi nesil yetecektir. İşte Batı medeniyeti. Ona hayranlık duyanlara, bu hayranlıkla kendi kitaplarını bile eğip büken Müslüman modernistlere gelsin bu rezil manzara.

Ama bu iğrenç manzara, insanlık suçları üzerine bu rezil ittifak, dünyada bundan sonra başlaması mukadder bir uyanışın da alarm zilini de oluşturuyor. Gazze’nin yiğit erleri birer Davut gibi Calut’un tam gözünün ortasına sapladılar taşlarını. Çıldırttıkları ve hem zaaflarını hem de gerçek yüzünü ifşa ettikleri sadece İsrail olmadı. Onunla birlikte onu koruyan, ona arka çıkanların da maskelerini indirmiş oldu. O yüzden 7 Ekim’in yeni bir dünyanın kuruluşunun miladı olması mukadder olmuştur. Belki acılar çekilecek, öfkeden çılgına dönmüş ve hiçbir kural tanımayacak hale gelmiş olan Batı medeniyeti hıncını masumlardan çıkarıncaya kadar elindeki bütün silah teknolojilerini, mühimmatlarını boca edecek. Ama karşısında her durumda, bütün silahlarına ve saldırganlığına teslim olmayan o Gazzeli yiğit çocukların direnişini görmekten kurtulamayacak: Biz ölürüz, şehit oluruz, korkmuyoruz ki bundan, bizden sonrakiler gelir, onlar da şehit olur, gideceğimiz yer cennet. Biz asla teslim olmayacağız ve bu vatanımızı terk etmeyeceğiz.

Bu direniş ruhunun karşısında İsrail’i, Amerika’sı İngiltere’si, Fransa’sı, İtalya’sı bilmem ne belası ne yapabilir? Sadece kendi rezilliklerini ortaya koymaktan başka.

Ömer Muhtar’ın direniş ruhu şimdi Gazze’de kendini gösteriyor. Hani kendisine ‘Bu halinle bize karşı 20 yıl direndin, kazanmayı düşünüyor muydun?’ diye soran İtalyan subayına verdiği muhteşem cevap: “Ben imanım için savaşıyordum ve bu bana yetiyordu, geri kalan Allah’ın elindeydi … Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız ya ölürüz. Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım.”

Geçtiğimiz Mart ayında Gallup tarafından ABD’de yapılmış bir araştırmaya göre Demokratların Filistinlilere yönelik sempatisi artış trendinde ve bu partinin daha büyük bir yüzdesi artık İsraillilerden çok Filistinlilere sempati duymaktadır. Rakamsal olarak Filistinlilere yönelik sempati % 49 iken şimdi İsrail’e karşı sempati % 38’e kadar yani İsrail aleyhine -11’e kadar açılmış durumda. Bu araştırma X, Y ve Z kuşakları arasında da karşılaştırmalı olarak yapılmış. Bütün kuşaklarda benzer bir trendin var olduğu ama bilhassa Z denilen kuşak içinde İsrail’e yönelik antipatinin daha da yükseldiği görülüyor. Son İsrail saldırganlığı karşısında bu eğilimin aynı istikamette daha da derinleştiği öngörülüyor. Aslında bu durum uzun zamandır İsrail’e adeta rehin haline gelmiş olan ABD’nin dış politikasına karşı giderek artan bir rahatsızlığın da dışa vurumu.

İsrail’in insanlığa, mertliğe, hukuka ve bir devlet karakterine hiç yakışmayan soykırımcı saldırganlığına kendi devletlerinin verdiği destek halklar nezdinde de kolay kabul edilebilir değil. İsrail bu olayda mağdur değil, mazlum değil, güçsüz değil, ama orantısız bir biçimde soykırım derecesine vardırdığı saldırganlığa Avrupa liderlerinin verdiği koşulsuz destek hiçbir rasyonalitesi olmayan bir durum ortaya çıkarıyor.

ABD’de rasyonalitesi olmayan bu tutumun yol açtığı kırılma net bir biçimde görülüyor. Avrupa’da ise bunun neye yol açacağını göreceğiz. Şimdilik elimizde bazı ülkelerde yapılan Filistin’e destek gösterilerine sağlanan geniş katılımdan başka bir veri yok.

Ancak rasyonel düzeyde anlamı bulunamayan bu desteğin asıl anlamını din ve inanç düzeyinde bulduğu da artık gün gibi ortada.

Yıllarca dünyaya sekülerlik, laiklik satan Batı’nın kendi koyduğu kurala uymasını beklediğimiz için son durumu anlamlandırmakta zorlanıyoruz, ama asıl görülmesi gereken tam da Avrupa’nın, ABD’nin, İsrail’in peşinde en bağnaz bir şeriatçılığın en bağnaz militanları haline gelmiş olduklarıdır.

 

Yasin AKTAY

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...