Salı, 10 Eylül 2013 17:04

ODTÜ'nün Doğan görünümlü Şahin faşizmi

ODTÜ'deki taciz görüntülerini izlemişsinizdir. Ellerindeki pankartları başörtülü öğrencilerin yüzüne tutarak sözlü saldırıda bulunan, kimlik soran, sabrettikçe dozu arttırılan bu vandal terbiyesizlikten bunalan başörtülü kadınlardan biri 'güvenliği çağırabilir mi biri' deyince, utanmadan üste çıkarak 'güvenlik gelsin bu cemaatçileri buradan alsın' diyebilen kişilerin olduğu videoyu...

Olanlar Türkiye'yi ayağa kaldırınca bu rezaletin savunucuları, 'O örtülüler 'ODTÜ yurtlarında fuhuş yapılıyor' diyordu, o yüzden sinirlenmişler' şeklinde o çok iyi bildiğimiz 28 Şubat ezberine geri dönmüşler yine. Oysa o videoyu izleyen herkesin çıplak gözle görebileceği kadar netti olup bitenler. Birileri başka birilerini kendi çöplüğünden göndermeye çalışıyordu ve ellerindeki pankartlarla şeytan kovar gibi örtülü kovmaya gelmiş o kadınların hiç de 'kendilerine hakaret edilmiş, o yüzden çok incinmiş ve tepki göstermiş' gibi bir hali de yoktu. O videoda 'eşitlik' yoktu her şeyden önce. O videoda başörtülülere yönelik kaba, vandal, aşağılayıcı, son derece üsttenci, iğrenç bir taciz vardı.

Bırakın uzak tarihi filan, sadece 15 yıl önce Türkiye'de yaşananları hatırlayan insanları, irrite eden de buydu.

Mesele cemaatçilerin kendi yurtlarına öğrenci kaydettirmesiyse bile; bu insanları engellemeye kalkmak, ODTÜ'yü kazanacak zeka kapasitesine sahip insanları kendi kararıyla seçim yapamayacak birer koyun yerine koymaktır ki, bu da başka bir üsttencilik, başka bir ayıptır ve bunun rejimin onyıllar boyunca sürdürdüğü 'halk için neyin iyi olduğunu ancak biz biliriz' zorbalığından zerrece farkı yoktur. Bunun ODTÜ gibi görece prestijli bir okulda yapılıyor olması, bu durumu daha sevimli kılmadığı gibi; kendilerine 'solcu' başkalarına 'faşist' diye diye gezenlerin, faşizmde geldiği 'ileri' noktayı göstermesi açısından da ilginçtir.

ODTÜ Rektörü'nün konuyla ilgili açıklama yapıp peşpeşe onlarca cümle kurarken, örtülü kadınlara yönelik bu nefreti kınayacak tek bir laf etmemesi ve Cüneyt Arcayürek'in güya yazı diye önümüze koyduğu ayrımcılık ve edepsizlik şahikası hakkında da kelam etmeye lüzum görmüyorum.

Sadece bu ülkenin yaşadığı belayı hatırlatmayı görev sayıyorum.

Zira 15 yıl önce bu ülke, üniversiteye gidemeyen başörtülülerin sadece okul kapısında oturma eylemi yaparken bile saçlarından tutulup sürüklendikleri bir ülkeydi. Bırakın barikat kurup Başbakanlık binasına saldırmayı, okulları önünde oturma eylemi yaptılar diye medya tarafından öcüleştirildiler; bugün başımıza özgürlükçü kesilen medya o dönem ellerinden alınmış somut hakları talep edenleri yola getirilmesi gereken asiler olarak kodlayıp devletin haksız şiddetini övmekle meşguldü.

15 yıl önce Türkiye, imam hatipli öğrencilerin narına bütün meslek liselilerin başı yakılırken, onların üniversiteye girişlerine katsayı engeli getirilirken; liseli öğrenciler 'eğitim özgürlüğümüz elimizden alınamaz' şeklinde bir bildiri okudular diye, o öğrencilere 'anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçlamasıyla dava açılan, o öğrencilerin idamla yargılandıkları bir ülkeydi. 15 yıl önce Türkiye, 'başörtüsünün parti kapatma gerekçesi olarak Yargıtay Başsavcısı'nın iddianamesine hakaretler eşliğinde yazıldığı' bir ülkeydi. 15 yıl önce bu memleket, Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyelerinin Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildiği bir memleketti.

15 yıl önce Türkiye, haklarını kamu binalarına saldırarak değil, meşru zeminde, hukuk içinde kalarak aramaya kalkışanların bile irtica tehdidinin failleri olarak idam talebiyle mahkemelere sevk edildiği bir ülkeydi.

15 yıl önce en tabii hakları cebren ellerinden alınmış insanların aklına 'seçim olmasın, erken seçim de olmasın, sadece Başbakan gitsin' diye diye sokakları savaş alanına çevirmek, küfürlü pankartlarla darbeyi çağırmak; bunu yaparken, kamu binalarına saldırıp, yolda gördükleri açıkları taciz etmek, arabalarına ellerindeki tavalarla vurmak' gibi eylemler gelmeyeceği gibi, gelse bile korkudan kimse buna yeltenemezdi bile... O dönem Başbakan Erdoğan gibi bir 'diktatör (!)' yoktu tabi...

Hem başörtüsüne bugün bile ayrımcılık uygulamaya yeltenip, hem de yüzsüzce, utanmazca 'ay bak yine mağdura yatıyorlar' diyenlerin, pekala bilip bilmemezlikten geldiği de ise şu: faşizm ölmez, sadece içinde tutarsın!

Bu yüzden bunu yapanların hukuk önünde ceza alması gerek; herkes iğrenç faşizmini içinde tutmayı öğrensin diye!

Özlem Albayrak

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...