Uyarı

JUser: :_load: 989 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Pazartesi, 06 Aralık 2021 10:51

Tarih ve İnsan Hakları Dersleri / Irak Devleti ve Gertrude Bell - 4

Dördüncü Bölüm

John Gray, emperyalizm ve insan hakları ilkeleri ilişkisi üzerine şunları not eder:

(…) Irak’ta zorbalığı devirmek sadece Ortadoğu’da hegemonyayı sağlamaya yönelik bir Amerikan girişimi değildi. Liberal insan hakları ilkelerinin rehberlik ettiği yeni bir emperyalizm türünün de başlangıcıydı. (s. 199)

Tüm işgaller, emperyal saldırılar, misyonerlik destekli sömürgeleştirme operasyonları; insanlık tarihinden iyi şeyleri çokça eksiltti. İnsan, toplumlar, ahlâkî zemin, ortak değerler zarar gördü. Ne var ki, John Gray’in ABD’nin Irak işgali için, sadece bir güç gösterisi değil “liberal insan hakları ilkelerinin rehberlik ettiği yeni bir emperyalizm türünün de bir başlangıcıydı” tespiti çok çarpıcı ve can yakıcıdır...

Evrensel olduğu ifade edilen ama aslında Batı’nın insan hakları ilkeleri olduğu aşikâr “Liberal İnsan Hakları İlkeleri”, başta ABD olmak üzere tüm işgalci güçlerin yağma, talan, yutma, insanî, ahlâkî değerleri aşındırma politikalarına kurban edilmiştir.

Hegomonik güçler, insan olarak görmedikleri “öteki”ler için insan hakları ilkelerinin öngördüğü sosyal, kültürel, idarî ve siyasî bir zeminin oluşmasını hiç istememişlerdir…

Çoğunlukla halkı Müslüman ülkelere karşı, liberal insan hakları ilkeleri Truva Atı gibi kullanılarak kirletilmiştir.

Tanrılaşan modern devletler karşısında son derece güçsüz kalan insanların haklarını  savunmak,  bu nedenle daha da zorlaşmıştır.

Ülkeleri yok etmeye ayarlı emperyalist girişimler, işgallerinin meşruluğunu liberal insan hakları ilkelerine bağlayınca, insan haklarını ülkelerin bölünmesinin/ yokolmasının  nedeni sayan despotik, işkenceci güçler eylemlerine devam etme gerekçesi  bulmuşlardır. “Sözde insan hakları”, “sözde insan hakları savunucuları” söylemi, sözkonusu kaotik ortamdan beslenmektedir.

 İroniktir, “demokrasi, kadının özgürleştirilmesi, modernleşme, bireyin mutlak özgürlüğü,  ” gibi sloganlarla ülkeleri işgal edenlerin, işbaşına getirdikleri tiranlar her türlü baskı, zulüm ve hak ihlâllerinin failidirler.

Bugün, insan hakları bildirgesi ve ilgili mevzuat gözardı edilmeden yeni yaklaşımlara yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. İnsan hakları mücadelesi veren kişi ve kurumlar, emperyalist hedeflere alet olmadan, dinsel ve kültürel istismarlarla da sicili karalanmış insan hakları ilkelerini teori ve pratiği ile kirlenmemiş bir zemine taşımak zorundadırlar.

Herhalde ilk önceliğimiz, insan haklarını savunmanın bölücülük, ülke/devlet düşmanlığı gibi algılanmasının önüne geçecek sağduyulu yaklaşımlar sergilemek olmalıdır… Tarihin belki de hiçbir döneminde birey ve toplumlar, organize  ve siyasal güçler karşısında bu denli güçsüz olmamıştır.

İnsanlığın geleceği için doğruları, insanı, ahlâkı, hakkı, adaleti isteme ve savunma bilinciyle örülmüş insan hakları mücadelesi hayatî önem taşımaktadır. Aziz İslâm dininin gayrimeşru gördüğü ilke ve eylemlere insan hakları kılıfı giydirmek kabul edilemez. İlkeler evrenselse kirletilmesinin önemi yoktur. Bunun yanında hangi düşünceyi savunursa savunsun; terör, şiddet, işkence, psikolojik baskı, alay, küfür, dinî ve kültürel aşağılama, ekonomik sömürü, cinsel taciz ve işkence, kin ve nefret, toplumsal tahrik olmadığı müddetçe, insanlar üzerinde baskı, zulüm, işkence cinayet, sürgün uygulamak asla meşru görülemez.

John Gray’in analizlerine dönelim:

“Yağmacılık hırsı Amerikan işgalindeki Irak’ta daha büyük bir ölçekte ve daha göze batan bir tarzda olmakla birlikte emperyal fethin genel bir özelliğidir”. (s. 211)

(…)”Irak’taki Amerikalı işgalciler, devletin birçok işlevini özelleştirerek, devleti yıkarak yarattıkları kargaşayı kurumsallaştırmışlardır. Amerikan destekli rejimin yapıları birer devlet kurumu değildir.

(…) ABD bu ülkeyi işgalinin yol açtığı anarşi karşısında âcizdir”. (s. 212)

(…)” Irak’ın yıkımı tarihe bir Otuz Yıl Savaşı’nın tetikleyicisi olarak geçecektir; sonucu bilmenin mümkün olmadığı ama bütün körfez bölgesinde devrimci bir ayaklanmayı gerektirecek ve dünyanın birçok yerinde yankıları olacak bir savaşın”.

(…) “İşgalden elde edilen servet bile ürkütücü bir niteliktedir. Irak’taki Amerika’yı tam olarak anlatan bir simge varsa eğer, bu geçmiş zamanın sömürge kurumları değil, geride bir şey bırakmadan buhar olan Enron’dur”. (s. 213)

(…)”Zorbalar yalnızca korku uyandırmaz, çoğu zaman sevilirler de. Devletler salt kendi çıkarlarını korumak için hareket etmezler; mitlerin, fantezilerin ve kitlesel psikozların da araçlarıdır”. (s. 244)

(…) “Bırakın ahlâk bakımından türdeş bir dünyayı, türdeş bir toplum olasılığı bile yoktur. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de otoriter devletler ve liberal cumhuriyetler, teokratik demokrasiler ve seküler zorbalıklar, imparatorluklar, kent devletleri ve birçok karma rejim olacaktır. Ne her yerde tek bir yönetim ya da ekonomi tarzı kabul görecek ne de tek bir uygarlık biçimi insanlığın tümü tarafından benimsenecektir.

Dinsel çeşitliliği kabul etmenin ve seküler bir monolitik yapı kurmaya çalışmaktan vazgeçmenin zamanı gelmiştir”. (s. 255)

(…) “Modern çağ, Ortaçağ’dan aşağı kalmayan bir boşinanç dönemi olmuş, bazı bakımlardan onu geçmiştir”.

(…)” Arkaplânda bilgi ve güç artışının olduğu bir ortamda modern çağın başlangıcındakiler kadar şiddetli savaşlar yapılmaktadır. Doğal kaynaklar için savaşla etkileşim içindeki inanç şiddeti önümüzdeki yüzyılı biçimlendirmek için hazır görünmektedir”.  der…

Kara Ayin/ Apokaliptik Din ve Ütopyanın Ölümü, John Gray, YKY Yayınları, İstanbul, Mayıs 2013

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...