Pazartesi, 26 Ocak 2015 09:16

YENİ TÜRKİYE’YE EMEK VEREN ESKİLER…

                                                   Yeni Türkiye’den ne anlıyoruz?

1923’lerde de birileri yeni Türkiye deyip maziyi her şeyi ile reddetmişlerdi. Oysa Milletlerin ve Devletlerin sürekliliği vardır. O günlerin; tarihimizi, iman, edep ve terbiyeyi reddedenlerinin tepe kadroları hariç büyük kısmı yalaka, çıkarcı, menfaatçi ve maalesef geçmişi idraksizce reddeden kesimlerdi. Bu reddiyeci, yeniler Osmanlı Harbiye’sinde, Mülkiye’sinde, Tıbbiye’sinde okumuş, Milletimizin tüyü bitmemiş yetim hakkı ile yetiştirdiği ekâbirlerdi. 2. Mahmut’la başlayan yenilik hareketleri, batı taklitçiliğine ve aşağılık kompleksine dönüşmüş, sonuç “Batılılaşma İhaneti” idi.

Direnen 2. Abdulhamid Han’lar tüm kesimlerce dışlanmıştı. Düşünün; Masonlar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, İslam Düşmanları, İngiltere, Fransa.. Bitmedi. İttihatçılar, Elmalılı Hamdi Yazır, Mehmet Akif, Said-i Nursi… Aklınız alabiliyor mu? Bu kadar batıcı, işbirlikçinin yanında İslam Âlimleri…

Tarihte süreklilik vardır. Genel anlamda sebepler ve sonuçları birlikte incelemek gerekir. Olayların arka planlarını dünden yüzyıllar gerisine mantık bütünlüğü içinde değerlendirmek icap eder.

28 Şubat Sürecinde dibe vuran asaletimiz, AKPARTİ İktidarı ile toparlanma sürecine girdi. Ancak, bu toparlanışı hazırlayan amiller vardı. Yeni süreç, eskinin topyekûn reddi üzerine olmamalıdır. Yeni, eskiden gelen mücadelelerin üzerine bina edilmelidir. Çünkü eskinin köhnesinin içinde yeşeren ümitlerin ve gelecek mülahazalarının temel dinamikleri istikbali yeşertmiştir. Eğer bu gerçekleri görmez isek, ellerimizle yeni kargaşaların, sorunlu alanların mimarı oluruz.

Haberler okuyoruz. Bir ilimizde Türkçe tabelalar sökülmüş, Kürtçe’leri konmuş. Kürtçe tabela konmasında bir sakınca yok. Ancak Türkçe tabelaların sökülmesi hem tarihi, hem insani hem de kanuni bir suç. Peki, neden gündeme gelmez? Oysa kendisini haklı olarak baş tacı ettiğimiz 2. Abdulhamid Han ne yapmış? Sadece Müslüman Halklarına bakalım Osmanlı’nın.. Arap Nüfus, Türkler’den çok. Başka; Kürtler, Arnavutlar, Çerkezler, Boşnaklar, Pomaklar, Gürcüler, Lazlar, bir kısım Acemler.. Peki uygulama;

II. Abdülhamid eğitim hayatında Türkçe konuşulması için emir yayınlamış, “Sözün güzel ve doğru söylenme kaidelerine uygun olabilmesi, diğer şartlarla birlikte alışılmamış kelimelerle söylenmeyişine bağlıdır. Yazı dilinde Arabî ve Farisi kelimelerin hepsi birden kullanılırsa bilinmeyen, alışılmayan birçok kelimeye rastlanmış olur. Mümkün olduğu kadar Türkçe kelimeler kullanılarak açık yazılmış sözler ise meramı ve maksadı tamamıyla anlatır. Böyle sözlerde daha ziyade kolaylık ve akıcılık bulunacağı meydandadır…” Tabii herkesçe bilinen Arapça ve Farsça kelimeler Osmanlı Türkçesinde var. Kast edilen yozlaşma…

Kanun-ı Esasi hazırlanırken 18. ve 68. maddeler devletin diline ayrılmış. 18. maddesinde "Tebaa-i Osmaniye’nin, hidemat-ı devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır." denilerek hem devletin resmi dilinin Türkçe olduğu belirtiliyor, hem de devlet kadrolarında görev alacak kişilere Türkçe bilme şartı getiriliyordu. Heyet-i Mebusan’a kimlerin seçilemeyeceği de 68. maddede sıralanırken “... Türkçe bilmeyen mebus olamaz.” deniliyordu. Genel olarak; Abdülhamid Han, Türkçe’den başka: hiçbir dil konuşmamayı ve yalnız namaz sûrelerini Arapça okumayı kaide ittihaz etmişti.

Bu gün geçmişimizin Milli kısmında genel olarak iki temel algılama var. İlk mecliste de böyleydi. İslamcılar ve Milliyetçiler. İslamcılar, Ümmeti kurtarmayı öncelemişler, Milliyeti reddetmemişlerdi. Milliyetçiler ise, Milleti kurtarmayı öncelemişler, İslam’ı reddetmemişlerdi. Temel dertleri geçmişin İman ve terbiyesini esas kabul ederek geleceği inşa etmek olan bu iki kesimden önce ilk meclisle İslamcılar, sonra da Milliyetçiler ve Türk Ocakları tasfiye edildi. Neden mi? İkisi de her türlü işbirliği ve soysuzlaşmaya karşıydı.

1960’lardan sonra MTTB ile yeniden örgütlenme başladı. Temeli MTTB olan yapı ilk mecliste olduğu gibi İslamcılar (Akıncılar) ve Milliyetçiler (Ülkücüler) olarak ayrıldılar. Ancak her ikisi de duvarlara “Hak yol İslam yazacağız.”  yazıyorlardı. İki gurubunda akıl hocaları ve konferansçıları aynı kişilerdi. O zamanlar bölücülük hiç yoktu, ya da Marksist solun içinde örgütleniyordu.

Şimdi, bölücülük ve mezhepçilik belası maalesef Dindar ve Muhafazakâr camiayı da böldü. Artık Kürt Ülkücüler yok. Kürt İslamcılar da hızla Türk İslamcılardan uzaklaşıyor. İşte bu büyük sorun. Yeni süreçte de mücadele; tıpkı İstiklal Harbi’nin temelinde olduğu gibi, tıpkı Malazgirt Meydanında olduğu gibi, tıpkı Çanakkale’de, Kudüs’te, Hicaz’da, Kanal’da, Balkanlar’da, Trablus’ta, Yemen’de, Kafkasya’da Kut-ül Amare’de olduğu gibi, İslam temeli ve kuşatıcılığında, Türk Milleti’nin Cihangirliği ve Liderliğinde olacaktır. Bunu Kürt Bilge ve Âlim Said-i Nursi Hz. de defalarca söylemiyor mu?

İçindeki Ermeni’leri ayıklayamayan entelektüel görünümlü sözde Alevi Siyasileri kazanacağız diye Cemevi’ni camiye alternatif kabul etmek, yine içindeki ateist, Marksist ve inkârcı hainleri kabullenmiş sözde Kürt Siyasetini kazanacağız diye Açılımı sarhoşluğa dönüştürüp Doğu Anadolu’yu kontrolsüz bırakmak büyük bir mes’uliyettir.

Cemevleri, Müslüman Alevi halkımız için dergâhtır. Kürtçe, Müslüman Kürt Vatandaşımızın anadilidir. Yaşatılmalıdır. Ancak birleştirici üst kimlik İslam tartışılamaz, Türkçe’nin resmi dil olarak kucaklayıcılığı reddedilip küçümsenemez.

Yeni Türkiye, eskinin reddiyesini reddetmeli, ancak; mazinin birleştirici ve kucaklaştırıcı temel değerlerini de sulandırıp küçümsememelidir. Bölgede Türkler görevlerini, Araplar vaktiyle yaptıkları kusurlarını, Kürtler, Türkler’le meczolmuş mazi ve istikballerini bir daha değerlendirmelidir. Türk, içinde bulunduğu Müslümanlara karışmakta yani Araplaşmakta ve Kürtleşmekte bir sakınca görmemiştir. Tersini iddia eden birisi gelsin de örnek göstersin. Dolayısı ile kaba ırkçılığa, istikbal boğdurulamaz. Irkçılık yapmayan Türk’ün karşısına ırkçılıkla çıkmak zulümdür. Tekrar söylüyorum; Eski Türkiye’nin tektipleştirme ayıpları Beyaz Kürtler’in, Beyaz Türkler’in ve Beyaz Aleviler’in ortak suçu ve ayıbıdır. Türk Milleti de aynı zulümlerden nasibini almıştır. Eski Türkiye’nin suçlarından Türk Milleti sorumlu tutulamaz.

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...