Perşembe, 05 Nisan 2012 08:33

Yarbay Şenol Özbek'in Ölümü

Başbakan, birçok konuşmasında özellikle ifade etme gereği hissediyor;

”Biz, bu yola kefenimizle çıktık..!”

Bu ülkede, hizmet etmekten başka bir niyet taşımayan insanlar, neden kefenlerini de yanında taşımaya mecbur kalıyor ?

İşte…Türkiye’nin içinde bulunduğu acı gerçek..!

Benzer durum diğer ülkeler için de geçerli muhakkak. Fakat Türkiye’nin durumu çok daha vahim…

Her şeye rağmen, gözünü budaktan sakınmayıp ülkesi ve insanlık için erdemli bir mücadeleyi göğüsleyebilen nadir kişiler er meydanına çıkmayı göze alabiliyor.

Zifiri karanlıktan aydınlığa doğru giden serüvenimiz bu yüzden kaplumbağa hızıyla yürüyor...!

Söyleyeceği çok sözü, yaşadığı derin tecrübeleri olan bir çok kişi bu yüzden sessiz kalıyor.

Karanlık odakların; sindirme, susturma girişimlerine pabuç bırakmayanları, profesyonelce planlanmış suikastlar, er meydanından musalla taşına gönderiveriyor..!

Karada, havada, denizlerde oluveren kazalar, zehirli gıdalarla veya ilaçlarla gelen ölümler, intihar görünümlü cinayetler, çatışmada hayatı yitirtilenler…vs.

Ölüm şebekeleri, keşfettikleri bin bir çeşit yöntemi uyguluyor.

Yakın tarihimizde bilinen onlarca cinayet var.

Turgut Özal, Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlu, Muhsin Yazıcıoğlu, Hirant Dink, Eşref Bitlis, Cem Ersever, Aydın Menderes, Bedri İncetahtacı, Esat Coşan, Kazım Çillioğlu…vs..vs..

Bu cinayetlerden sadece birkaç isim…

1 Nisan 2012 günü, kaza haberini aldığım zaman, merhum E.Yarbay Şenol Özbek kardeşimizin de benzer bir suikasta kurban gittiğinden şüphelenmiştim.

Zira Şenol Özbek, asker kökenli olmasına rağmen; Türkiye’nin demokratikleşmesi, askeri vesayet uygulamalarının kaldırılması yönündeki cesur yaklaşımlarını, devam eden Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı gibi ordu içindeki yapılanmalarla ilgili çarpıcı tespitlerini gözünü kırpmadan ortaya koyabilen yiğit bir kişiliğe sahipti.

Bu yüzden orduevlerine, askeri tesislere girişi yasaklanmıştı.

Tehditler aldığını da yakın çevresinden ve çalışma arkadaşlarından öğreniyoruz.

Karanlık odakların, ölümünden önce onu da sindirmeye, susturmaya çalıştıkları bir gerçekti.

Kazanın oluş biçimi, jandarmanın olaya müdahalesi, sağ kalan kazazedelerin ifadeleri bile bazı soru işaretlerine gebe…

Umutsuzca  geçmişin karanlığında kalan cinayetlerin aydınlatılmasını beklesek de, artık bu dönemde bu tür cinayetlere millet olarak sabrımız  kal-ma-dı..!

Merhum Şenol Özbek’in ölümüyle ilgili araştırmanın derinliğine yapılması ve gerçeğin ortaya çıkarılması, başta  İçişleri Bakanı olmak üzere Hükümetin namus meselesidir..!

Bu aynı zamanda kefeni sırtında gezen Başbakan’ın ve yakın çalışma arkadaşlarının teminatıdır..!

Ayrıca;

Kendilerinin bir talebi olmasa da, iç ve dış kaynaklı karanlık odakların hedefi olabilecek bu tür kişilerin, çalışmalarını aksatmayacak ve onları da rahatsız etmeyecek hatta hissettirmeyecek şekilde yakın takip ve koruma/gözlem altında tutulmalarının devletin görevi olduğunu düşünüyorum.

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir adl-i  ilahi sorar Ömer’den onu…”

Mısra’sının  şuurundayız diyen hükümet erbabına da bu hassasiyet yakışır..!

Şenol Özbek sustu, veya susturuldu. Ecelin  yegane sahibi olan Cenab-ı Mevla’nın takdir ettiği yer ve mekanda ruhunu Rabbine teslim etti. Mekanı cennet olsun.

Temennimiz başka Şenol’lar susturulmasın.

Konuşan çok, ama yalnız gerçekleri cesurca ortaya koyanlar nadir. Bu nadir insanlara, hele bu dönemde ülkemizin çok ama çok ihtiyacı var.

Nihayet 12 Eylül darbecilerinin yargılanma süreci başladı.

Darbecilerin Başkomutanı, “nu” resimler virtüözü(!) “Netekim Paşa” da diğer darbecileri gibi hastalık zırhına bürünme yollarını aramaya başladı.

Alayı dökülüyor zavallıların..!

12 Eylül Anayasa referandumu yapıldığı dönemlerde, ”yargılanmaktansa intihar etmeyi tercih edeceğini” söylüyordu zevat…

Ama, darbeciliğe kodlanmış “beyinciklerin” hesap edemeyecekleri önemli bir konuyu atlıyorlardı.

Asker kişilerin intiharı için bir silah ve bir de “kafa” gerekli…

Hadi, milletin zat-ı alilerine tahsis ettiği, onların her zaman namlusunu millete doğrulttuğu silah elinin altında, sorun yok…

Fakat, kurşunu sıkacak kafa nerede… ?

O zaman demiştim bunu yapamayacağını. Aynen vaki oldu.

Kendisi de fark etti kafanın olmadığını..!

Darbecilerde kafa olmaz zaten..!

Vesselam.

Mustafa Hacımustafaoğulları

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Ersan Ergür Perşembe, 05 Nisan 2012 09:12 yazan Ersan Ergür

    Önemli bir konuya parmak basmışsınız muhterem ağabeyim. Umarım bu yolda vefat eden şehadet makamına ulaşmış olurlar. Bu mücadele öyle bir mücadeledir ki elbette kefen sırtta yola çıkmak gerekiyor. kaleminize ve zihninize sağlık...Umarım bu çorap Allahın izni ile onların ellerine dolaşırda huzuru ilahiyeye huzurla çıkarız. İnşallah...

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...