Çarşamba, 03 Temmuz 2013 11:15

Kürt siyaseti Gezi’ye mi çıkıyor?

Laik kesim içinde bir grubun siyasete müdahil olamamaktan ötürü biriktirdiği enerjinin siyasete tahvil edilmesi, AKP muhaliflerinin bugün için en önemli hedefi.

 

Askeri bir müdahalenin mümkün gözükmediği, iktidarın ise yüzde elli oy aldığı ve büyük çapta başarılı bir idare gösterdiği şu durumda, hükümetin devrilmesinin tek bir yolu bulunuyor: Toplumsal bir kırılma yaratmak ve bu gerilim üzerinden hükümeti meşruiyetini kaybettirecek bir hamleye zorlamak. Gezi bunu mikro ölçüde gerçekleştirdi. AKP hükümetinin bu kendiliğinden oluşan küçük kırılmayı bile yönetememesi ise muhalefet koalisyonundaki umutları artırdı. Ne var ki karşımızda öğrenmeye eğilimli, bilgiyi siyasete tahvil etmekte de maharetli bir iktidar var. Dolayısıyla eğer AKP'yi devirmek istiyorsanız daha fazlasını yapmak durumundasınız. ‘Daha fazla yapmanın' en basit yolu ise muhakkak ki yanınıza Kürt siyasetini almaktan geçiyor. Çünkü bugün hükümeti ‘demokratik' ve ‘meşru' kılan en önemli özelliği aldığı yüzde ellilik oydan ziyade, Kürt meselesini barışçı yolla çözme iradesini ortaya koyması. Ne var ki Kürt siyaseti Gezi'den neşet eden ve başkalaşan harekete haklı olarak daha baştan çekinceli baktı. Bu olayların çözüm sürecine karşı olmasa bile, onun aleyhine olduğu kanaati çok yaygındı. Ancak daha sonrasında Başbakan'ın milliyetçi bir muhafazakârlığa davet çıkaran mitingleri kafaları iyice karıştırdı. Çünkü BDP/PKK için zayıf bir AKP çözüm sürecinin ilerlememesini ifade etse de, milliyetçileşen bir AKP'nin de çözüm açısından hayırlı bir durum olmadığı açıktı. Böylece ikircikli bir ara sürece girildi. Bu arada tecavüzcü askerler serbest kalıyor, Başbakan yeni bir paketin söz konusu olmadığını, barajın inmeyeceğini söylüyor, karakol ve baraj inşaatlarının meşruiyetini anlatmakta zorlanıyordu. Sonuç, BDP/PKK için denklemin yeniden kurulmasıydı: Eğer AKP Kürtlerin taleplerini yerine getirecekse çözüm sürecine destek verilebilirdi, ama eğer AKP bu talepleri ertelemekte ısrarcı ise Kürt siyaseti de Gezi'ye çıkabilir, hükümeti devirmeyi hedefleyen koalisyona katılabilirdi...

Geçen hafta BDP Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu bu atmosferde toplanarak “2. aşamayı ilerletmek en acil görevimizdir” başlıklı bir sonuç bildirgesi yayınladı. Dendiğine göre çözüm sürecinin 2. aşamasına geçildiği saptanmıştı ve artık adım atma sırası hükümetteydi. Bunlar arasında kimsenin ‘hak' ve ‘reform' bağlamında itiraz edemeyeceği TMK'nın kaldırılması, TCK'nın ilgili maddelerinin değiştirilmesi, toplantı ve gösteri hakkının genişletilmesi, uluslararası sözleşmelerdeki çekincelerin kaldırılması zikredilmekteydi. Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi de Kürt siyasetinin herkesin haklarının takipçisi olduğunu gösteren bir nişane olarak listeye eklenmişti. Bildirge buradan Gezi'ye geçiyor, bu ‘demokrasi ve özgürlük' itirazına karşılık hükümetin mitingler yaparak kendi tabanıyla ‘halkı' karşı karşıya getirmek istediği vurgulanıyordu.

Bu pozisyonun temeli ise “1. aşamanın başarıyla sürmekte olması, PKK'nın silahlı güçlerinin Türkiye sınırlarının dışına çekilmeye başlamasıydı”. Bildirgenin nasıl olup Cizre'deki ‘militan mezuniyetine' ve kaçırılan insanlara hiç değinmediğini sorgulayabiliriz. Ama daha kritik bir nokta var: 1. aşama ‘çekilmeye başlamayı' değil, ‘çekilmeyi' gerektirmekte. Aksi halde çekilmenin belirsiz ve belki de sınırsız bir zamana yayılması halinde, silahların susmasının çok güvenilir bir adım olmadığı belli. Bunun sonucu PKK güçlerinin çekilmesinin hükümet üzerinde bir Demokles kılıcına dönüşmesidir, ki bunun Türkiye'nin Kürt olmayan çoğunluğuna kabul ettirilmesi mümkün değil. Ancak asıl ilginci BDP'nin Gezi'de ‘halkı' bulması, AKP mitinglerini ise ‘halka karşı' olarak sunması... Bunun ‘samimi' bir siyaset olduğunu söylemek çok zor. Muhtemel bir açıklama BDP/PKK'nın kendi tabanını kontrol etmekte zorlanacağının, yani tam bir çekilmenin gerçekleşemeyeceğinin anlaşılması ve Kürt siyasetinin Gezi'den de yararlanarak viraj dönmeye çalışması... Sebep ne olursa olsun, umarım bu iyi düşünülmüş, sonucuna razı olunan bir hamledir. Çünkü şimdi seçimlere giderken gerçek bir kırılma yaşanırsa buradan çözüm değil, Kürt hak ve özgürlüklerinin sadece ‘ertelenmesi' çıkar. Polis müdahalesini savunmak mümkün değil, ama karşı tarafta başka hayallerin oluşmadığından da emin olmak zor... Belki AKP'nin ‘bu kez' devrileceği ve ulusalcılarla el ele Kürt özgürleşmesine doğru yürüneceği düşünülmekte. Her halükarda bu noktada Gezi'ye çıkmanın siyasi bedeli küçük olmaz ve üstü ‘münferit hata' ile de örtülemez.

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 03 Temmuz 2013 11:30
Etyen Mahçupyan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...