Salı, 18 Ocak 2022 17:34

MEDENİYET MÜCADELESİ VE YAŞADIKLARIMIZ

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, Türk-İslam medeniyetinin yok edilmesi için mücadele sürdürülmektedir. Bu millete Osmanlı mirasını terk ve inkâr, yerine batı medeniyeti dayatılmak istenmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde yirmi yılı aşkın görev yapmış bir ferdi olarak, yaşadığım olaylarda bu medeniyet mücadelesinin neresinde olduğumu okuyucularıma bırakıyorum. Yıl 1986 olsa gerek. Amasya Tugay Karargahında İdari Şube Müdürlüğüne vekalet ediyorum. Bir hafta sonu Tug.Kh.ve Kh. Bl. Nöb. Sb.yım. Bütün birlikler içtima alanında toplanmış, Tug. Nöbetçi Amiri tekmil aldıktan sonra akşam sinema salonunda eğlence gecesi olacağını, bilet karşılığı erbaş ve erlerin katılmalarının teşvik edilmesini duyurmuştu. Bu eğlencenin ne demek olduğunu daha önce duymuştum ve etraflıca öğrendim, tüylerim diken diken oldu. Okuyucularımdan özür dileyerek ne olduğunu açıklamalıyım. Erlerin “aç aç” diye adlandırdıkları dışarıdan organizatörler vasıtası ile getirtilen kadınların yarı çıplak olarak mahrem yerlerini açarak erbaş ve erlerin karşılarında oynatılmalarıydı. Tahammül edemedim, kendi bölüğümü bir bölgeye aldım ve onlara özetle; “Para karşılığı kendi bedenlerini ve ayıp yerlerini teşhir edecek bu insanlar, sizin kız kardeşiniz, ablanız, teyzeniz, halanız olsa böyle bir manzaraya tahammül edebilir misiniz, bu bayanlar mutlaka birilerinin akrabasıdır. Kendinize yapılmak istenmeyen bir şeyi bir asker olarak başka birilerine yapılmasını kabul eder misiniz? Biz vatan ve namus için burada bulunmuyor muyuz dedikten sonra, yine de gitmek isteyenler Nöb. Çavuşuna isimlerini yazdırsınlar, ben onları gördükten sonra göndereceğim.” dedim. Bölükten gitmek için müracaat eden olmadı. Mesai başladığında konuyu karargâhta arkadaşlarıma anlattım. Onlardan bir kısmı “gelen kadınların mesleği bu ” demez mi? Hayret ettim. “Bir kadını bu şekilde oynatmayı, siz insan ve kadın haklarının neresine oturtuyorsunuz?” diye sordum. Tabi ki bana hak verenler de vardı. Bir zamanlar yabancı askerler kadınlarımızın başörtüsüne el uzattığında ülkemizde atalarımız kıyama kalkmışlardı, şimdi ise yukarıdaki gibi olaylar onların torunlarının ar damarını çatlatıyordu.

Yine aynı yıllarda subay ve astsubaylar büyük bir salona toplanarak “görgü kuralları” şeklinde konferanslar veriliyordu. Bir yemek salonuna nasıl girilir, masaya nasıl oturulur, kim kimin sandalyesini çekerek oturtur, çatal tabağın sol tarafına, bıçak sağ tarafına konulur, hangi el ile yemek yenir… İlgimi en çok çekenin ise çatalın elmaya takılarak el değmeden bıçakla nasıl soyulacağı izah edildiği bölüm olduğunu hatırlıyorum. Subay ve astsubaylara batı kültürünün nasıl uygulanması gerektiği anlatılıyordu.

Aynı yıllardı, bir gün Tugay Komutanının habercisi gelerek, Tugay Komutanım sizi çağırıyor dedi. Gittim geniş bir oda, buyur edip oturmamı istedi, oturdum. Genelde subay ve astsubay Tugay Komutanının odasına girdiğinde oturmaz, ayakta konuyu kendisine arz ettikten sonra odayı terk ederdi. Anne ve babamın sülalesinin nereden geldiğini, ne iş yaptığını sordu. Acaba bir şikâyet mi var diye aklıma gelmemiş değildi. Daha sonra eşime konuyu getirerek eşimin başörtülü olup olmadığını sordu. Komutan, çağdaş subay ve astsubayın eşinin başının mutlaka açık olması gerektiğini ifade etti. Benim kendisini ikna ederek başını açtırmamı telkin etti, eğer açtıramaz isen benim eşim ile tanıştır, O ikna eder dedi. Ben de kendisinin çocukluktan itibaren İslami eğitim ile yetiştiğini, hafızlık eğitimi aldığını, kendisinin doğal yaşantısı olduğunu, dolayısı ile başının açtırılması için çalışma yapmamın mümkün olamayacağını anlattım ve odasından ayrıldım. Benim ve eşimin yaşantımızdan dolayı “sakıncalı” konumda olduğumu biliyordum. Oysa böyle bir görüşmenin mesleğimde ilerlemek, yabancı dil bilgimi arttırmak, tahsilimi ilerletmek, ülkeme daha fazla fayda üretmek için yapılmasını beklerdim. 

Medeniyet değerlerimizi tekrar gözden geçirerek, bizi biz yapan doğrular üzerinde durulmalı, müfredatımıza alınmalı, gençlerimize anlatılmalıdır. Yoksa Fabrika Müdürlüğü görevinde bulunup da kendi çalışanının icat ettiği ve ürettiği silahla ilgili projeleri para karşılığı yabancılara gizlice satan veya TSK’nde uzun yıllar subay olarak görev yaptıktan, doktora tahsili yaptıktan sonra batılılar adına ajanlık yapan, gizli bilgileri para karşılığı satan kişiler yetiştirmiş oluruz.

İdeal ve hedefi olanlar dünyada hak, adalet, insanlık için mücadele etmelidirler. 15.01.2022

Son Düzenlenme Salı, 18 Ocak 2022 17:46
Reşat Fidan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...