Pazartesi, 07 Ekim 2019 10:28

Yahudi-Musevi, Farisi-Şia

Cumhurbaşkanımızın ABD gezisinde bir gurup Musevi’de kendisi ile görüşmek istediler. Sözde İslamcı bazıları bunu fırsat olarak görüp hemen eleştiri yağmuruna tuttular.

Musevi Kim? Yahudi kim?

Yahudiler ve İslam Düşmanları tüm Musevi’leri Yahudi potasında eritip hepsini İsrail’e asker yapmaya çalışıyorlar. Maalesef siyaset ve Psikolojik Harp’ten daha da önemlisi İslam Tarihi’nden bihaber sözde İslamcılar da aynı şekilde davranarak Siyonizm’e katkı sağlıyorlar.

Yahudi olmayan Musevi’lerin çoğunu Hazaralar, Karaim Türkleri oluşturur. Peki özellikleri nedir?

Karaimler, Tevrat okur, Yahudi ve Siyonistlerin atası din adamlarının yazdığı Talmut’u okumazlar. Yahudiler ise Talmut okumayanları kâfir ilan etmişlerdir. Karaimler çoğunlukla Kırım’da yaşıyorlardı. Kırım Ruslar tarafından işgal edilince Osmanlı’ya gelmek istemişlerdir. Çünkü dilleri sadece Türkçedir. Kendilerine Musevi mezhebi Karay’a inandıkları için Karay da demişlerdir. Şimdiki Karaköy “Karay Köyü”dür aslında.

İsrail, son yıllara kadar Musevileri başta Türkler olmak üzere İsrail’e almamıştır. Son 10-15 yıldır almaya başladı. Maalesef bu zamana kadar “Biz Azerbaycan Türküyüz.” diyen Rusya Karaimleri maalesef şimdilerde “Yahudi’yiz.” demektedirler.

Özet, Yahudi ile Musevi’nin farkını bilmeyen biz, bu farkı büyütemeyen biz, ikisini bir görerek Siyonizme adam kazandırmaya devam ediyoruz. Bu gün dünyada bir tane din devleti var İsrail. İç kavga ile dağılmaya en müsait ülke de İsrail aslında. Partilerin çokluğu, aldıkları oyların oranlarına bakın. Bu bile sizde bir kanaat oluşturmalı aslında. Kullanılabilecek apaçık zaaflar yerine, “Kahrolsun İsrail!” pankartları ile kimse kahrolmaz. Biliniz.

Aşağıda, Siyonist bir İsrail Gazetesinin yorumunu da sizinle paylaşmak istiyorum. Siyonizm bize sadece R. T. ERDOĞAN olarak bakmıyor. Onlar Türk Milleti’nin tarihine bakıp, gelecek tasavvurunda bulunuyor. Ama bizler hala mezhepçiliği, meşrepçiliği, cemaatçiliği, tarikatçılığı, mikromilliyetçilik ve bölücülük belasını aşamıyoruz.

“İsrail, Jerusalem post- gazetesinden: Erdoğan’ın gerçek hedefi Yunanistan’da yaygara çıkartıp dikkati gereksiz onların üstüne çekiyor.

Aslında Erdoğan’ın gözü doğuda. Milli silahlarını İslam Ümmeti’nin silahları yapmak. Böylece İslam NATO'su kurmak. Pakistan ile nükleer silahlara kavuşmak. Suriye üzerinden hızlıca Kudüs'e girebilmek. YPG'yi bitirip Arap’larla bağlantı kurmak. Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz çıkartıp ekonomik ve siyasi büyük güç olmak. Kıbrıs üzerinden Gazze’ye çıkmak… Amerika’yı Orta Doğu’dan kovmak ve Halife ilan edilmek istiyor.

Suriye Savaşı İsrail’in hayatta kalma savaşıdır. Amerika Suriye’yi kaybederse Orta Doğuda cihad başlar. Türkler ve Ruslar mücahidlere silah verir. Amerika Irak’ı da kaybeder Mısır’ı da kaybeder, her yer Türk’lerin kontrolüne girer.

Türk’leri ancak hava savaşında durdurabilirdik, geç kalındı. Hava milli savunmalarını kurmak üzereler.

İlk temasları YPG ile oluyor ve YPG’yi İsrail silahlandırdı, varlık gösteremiyorlar. Türk SİHA’larıyla her gün 50 asker (teröristleri kastediyor) kaybediyorlar.

Geriye bir tek Akdeniz sahillerindeki Birleşik Avrupa Donanması kalıyor. Onlar da tehlikeli eşiğe gelmek üzereler. Bu birleşik donanma yakında Türk’lere yenilebilecek kritik eşiğe gelmiş olacak. İstendiği gibi varlık gösteremeyecekler. Türk’ler o donanmaya karşı da hazırlanıyorlar. Kıbrıs’a deniz üssü ve anti gemi füzeleri yerleştirdiler. Akdeniz sahilleri ve Kıbrıs’ta S-400 bataryaları kurdular. Yakında birleşik donanmanın da karşısına eşit güçte donanmayla gelecekler.

Türkiye bunları tek başına yapabiliyorsa, İslam NATO'su ile neler olmaz. Zaman Türk’lere çalışıyor ve artık düşmanımız oldu. Türk’leri yenersek İslam’ı da yeneriz. Türk’leri yenemezsek İslam’ı kimse durduramaz ve İsrail namaz kılar. Filistin’lilere itaat edersiniz. Şeriat ile size hükmedilir. Tel Aviv ve Kudüs’te, her yerde ezan duyarsınız. Tek bir Musevi bile bu topraklarda bırakmazlar. Kadınlarınız pazarlarda cariye olarak satılır. Çocuklarınız elinizden alınır, Mücahid olarak yetişirler. Tüm dünyada Musevilik yok edilmiş olur.

Şunu da belirteyim; Türk’lerin yükselişi Erdoğan ile değildir sadece, Erdoğan sonrasında da aynen böyle bir süreç öyle yâda böyle devam edecektir. Bu Erbakan’ın doktriniydi ve süreci o başlatmıştır. Bunların bugün ya da yarın olmasının hiç bir hükmü yok. Türk’lerin hedeflerinden hiç bir şeyi de değiştirmeyeceğini İsrail’in artık görmesi gerekiyor.

Erdoğan gider, Türk’ler biter diye basite alırsanız hatayı burada yaparsınız. Türk’lerin geçmişine bakın, olaylar hiçte öyle olmuyor, doktrinleri sahipleniyorlar. Türkiye’deki muhalefete de güvenmeyin, zamanla o da kalmayacak. Dediğim gibi, zaman bizim düşmanımız derim size ve işler hiçte planlandığı gibi gitmiyor sanki bizim planlarımız üzerinde Allah’ın bir başka planı var.” Jerusalem post- İsrail

Bizi nasıl görüyorlar? Görün!.. Elbette iftiralar da var. Kadınlarını cariye yapmak, Musevi bırakmamak gibi. Unutmasınlar ki, İslam’ın enginliğinde bu günlere kadar vasr oldular. Acımasız Batı ve Papa’nın elinde yok olduklarını da unutmuşa benziyorlar.

Şia…

Kaç kısım olduğu bizi ilgilendirmiyor. Aslında Sünnilerin de kaç kısım olduğu, hangi tarikat, cemaat vs. olduğu da.

Bizi ilgilendiren şu.. Bizi bölmekte malzeme olan sözde hassasiyetler dış güçler tarafından ve ümmetin içindeki menfaat şebekelerince nasıl kullanılıyor? Bizi bu daha çok ilgilendiriyor. İşte Selefilik, DEAŞ, Boko Haram, El-Kaide, Haşdi Şabi vs. Bu örgütlere bakın sadece Müslümanları öldürüyorlar hem de “Allahüekber!” çığlıklarıyla.. Kim varlığı ile gerek Ülkemiz, gerek Ümmet içinde fitneye, bölücülüğe, dinimizi ve ahkâmı bozmaya sebep oluyor? Bizi bu ilgilendiriyor.

Tarihi sürece, Milli Güvenliğimiz yönü ile baktığımızda Şia iki kısım aslında. Birincisi, Osmanlı ya da Devlet-i Aliye Şiası, diğeri Farisi Şia. Evet, şimdi tıpkı Musevi, Yahudi ayrımında olduğu gibi, Şia’yı da emperyalist Batı ile el ele, Farisiliğin kucağına doğru itiyoruz. Düşünün IŞİD ve Suudi Arabistan bile bu manada kapanmaz yaralar açmıyorlar mı? Bu sayede Farisi güç ve unsurlar, Suriye’de, Afganistan’da, Pakistan’da, Yemen’de, Mısır’da hatta Medine’de. Dikkat edin İran’daki Şii duruşla hiç yan yana gelmemiş Zeydiler bile artık İran’ın kontrolüne girmek üzere.

Şia mezhebi mensuplarını Farisi hegemonyanın kucağına itmek, tıpkı Vehhabilik gibi İngiliz-ABD ve Papa ekseninin projesidir.

Maalesef, İran-Irak Savaşı’nın körüklediği kamplaşma, Irak’ın işgali ile Farisiliğin lehine dönmüştür. Çünkü ABD altın bir tepside Irak’ı İran’ın kollarına bırakmıştır.

Unutmayalım ki, Şia başka, İran başkadır.

Unutmayalım ki, İran 1040 yılından, 1921 yılına kadar Türkler tarafından yönetilmiştir. Yani 1000 yıl. Dolayısı ile İran’a dahi Farisi devlet olarak bakılmamalıdır. Maalesef Selçuklu dâhil, tüm bu Türk Hükümdarlıkları döneminde İran’da resmi dil Farsça’dır. Asıl dikkat edilmesi gereken de budur.

Doğu’da Babür, Sonra Safavi ve Kaçar Türk Devletleri, Batı’da Devlet-i Aliye.. Düşünün!.. Üç büyük Müslüman Türk Devleti. Hindistan’dan Viyana’ya.. Bu gün Babür’ün mirası Pakistan’da, Safavi ve Kaçar’ın mirası İran’da, Devlet-i Aliye’nin mirası Türkiye’dedir.

17 Mayıs 1639'da, Safavi ile imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’yla günümüzdeki Doğu sınırlarımız da belli olmuştur. Yani 400 yıldır savaş olmamış iki komşu devlet arasında.

Ancak, üç büyük Türk Devleti de İngilizlerin mahareti ile paramparça edildiler. Tabii İran ve Türkiye’nin küçülmesinde Rusya’nın da büyük payı var.

Gelecek tasavvurumuz için geçmiş iyi tanımlanmalıdır. Tıpkı şahsi hayatımızda olduğu gibi, devlet ve millet hayatında da İttihad-ı İslam Tasavvurumuzda da geçmiş deneyimlerden doğru sonuçlar çıkartılmalıdır. Düşmanlarımız 350 yıldır, bizi eritmeyi sürdürmektedir. Şimdi de mezhep, algı, hanedanlıklar, ihanet ve işbirlikçi çevreler aracılığı ile yok etmeye çalışmaktadırlar. Uyanık olmaktan, diri olmaktan, birlik ve beraberliğimizi büyütmekten başka çaremiz yoktur.

“Asr Suresi..

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.

Asra yemin olsun ki! İnsan mutlaka hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi, nitelikli işler) yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.”

Son Düzenlenme Pazartesi, 07 Ekim 2019 10:30
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...