Çarşamba, 31 Temmuz 2013 12:26

Cemaat, Kürtlerin kalbini kırmamalı

Hem savaşın ağırlığını, karanlık yüzünü anlamak için Türkiye'de geçmişte yaşananlara bakmaları da gerekmiyorken, Mısır, Suriye, Tunus, Lübnan'da yaşanan katliamlar, savaşlar, çocukların ölümleri, yaralı görüntüleri bize savaşı en çıplak haliyle anlatıyorken, barışa bir şans vermemek neden bu kadar zor, anlamakta güçlük çekiyor insanlar.

29 Ekim 1995 sabah 03:00 sıralarında Mardin Dargeçit'te bir evin kapısı askerler tarafından çalınır. 13 yaşındaki Seyhan ile 9 yaşındaki Hazni gözaltına alınırlar. Aradan günler geçer ve anneleri Asiye, çocuklarının akıbetini öğrenmek için Dargeçit'teki tabura gider, sonuç alamaz. Ama yılmadan oğullarını sormaya devam eder. Bir ara kendisi de gözaltına alınır ve 11 gün işkence görür. 9 yaşındaki oğlu Hazni serbest bırakılır ama Seyhan'dan bir daha haber alınamaz. Ama Asiye Doğan yine vazgeçmez, yıllarca Cumartesi Anneleri›nden biri olarak meydanlarda oğlunu bekler, en azından kemiklerini. Ama anne yüreği bu beklemelere dayanamaz ve hayatını kaybeder. Daha sonra baba Ramazan alır oğlunun fotoğrafını ve nöbeti devralır. Oğlu gelirse karşılasın diye bekler Galatasaray Lisesi›nin önünde. 2010 yılında babanın kalbi bu bekleyişi daha fazla kaldıramaz ve o da tıpkı eşi gibi Seyhan diye diye son nefesini verir.

Çocuklarının geleceği günü bekleyerek son nefeslerini veren bu anne babanın Seyhan'ı, onların ölümünden sonra, Temmuz 2013'te yani geçtiğimiz hafta bulunur. Bu kez Seyhan gelmiş ama onlar yokturlar. İnancımız o ki, bu dünyada en son çocuk olarak gördükleri Seyhan'larını ahirette yetişkin bir evlat olarak görecektir anne ve babası. Seyhan'ın kemikleri bulunduktan sonra yengesi Neriman Doğan Galatasaray meydanında şunları söyler: 'Kayıplarımızın kemiklerini verin. Tüm bunlara rağmen barış istiyoruz.'

KORKU ANALİZLERİ

Bu acıları tek tek yazamam. Burada değinmek istediğim bir husus var ki, o da bu acıların tekrar yaşanmasının önüne geçebilme şansımızın ilk defa bu kadar net bir şekilde belirdiğidir. Yukarıdaki hayat hikâyesini okuduğunuzda içinizde oluşan o karanlık hissin yerini, aydınlık bir umut ışığının alması için bu ülkede cesur ve vicdanlı bir Başbakan tarafından bir çözüm süreci yürütülüyor. Görüşmeler, müzakereler, adımlar, demeçler, çekilmeler, jestler, mimikler. Hepsi Seyhan ve ailesinin ve diğerlerinin yaşadıkları acıların bu topraklardan ebediyen silinmesi için yapılıyor. Aylardır tek bir gencin burnu kanamıyor, annelerin gözlerinden tek damla yaş düşmüyor.

Üniversite yıllarına kadar Diyarbakır'da yaşamış bir Kürt olarak Cemaat ile ilişkim neredeyse hiç olmadı. Üniversite yıllarında ve sonrasında bazı dostlarım vasıtasıyla tanıdığım Cemaat'e saygım bu dostlarımın gönül diliyle konuşmaları sayesindeydi. İlk kez onlardan dinledim Adem Tatlı'nın Diyarbakır'daki, Batman ya da Mardin'deki bir öğretmenden farklı olmayan cefakar hayat öyküsünü. Ülkelerinden binlerce kilometre uzakta Afrika'da, Asya'da ve nice ülkelerde, hastalıklardan dolayı hayatını kaybeden inançlı insanların, çok cüzi maaşlarla çalışan öğretmenlerin yaşadıkları zorlukları hep dostlarımdan öğrendim. Diyarbakır'da yaptığı Türkçe Olimpiyatlar sayesinde, Afrikalı Nicholas Bixa'nın Kürtçe öğrenmesini, sahnede Kürtçe şarkılar söylenmesini Cemaat'in bu ülkeye kattığı değerlerden biri olduğunu heyecanla düşündüm. Eminim, Cemaat bu çalışmalarıyla birçok Kürd'ün sempatisini, saygısını da kazanmıştır. Çalışmalarına, fikirlerine katılmasa da Diyarbakır'da kapısını çaldığı her ev Cemaat'e kapısını sonuna kadar açar. Çünkü Cemaat dendi mi akla gönül dili gelir. Cemaat dendi mi akla konuşmak, diyalog gelir. Çünkü Cemaat, dünyanın öteki ucunda bile barış için, insanların huzuru için çalışır.

YIKMAK KOLAY YAPMAK ZOR

Ancak ne hazin ki, Cemaat son zamanlarda, medyadan tanıdığımız isimlerin barış süreci ile ilgili duydukları şüpheler ve korkular ile anılıyor. Türkiye'deki acılardan bihaber olması mümkün olmayan kişilerin, barışı hafife almaları her geçen gün insanları daha çok şaşırtıyor. Hem savaşın ağırlığını, karanlık yüzünü anlamak için Türkiye'de geçmişte yaşananlara bakmaları da gerekmiyorken, Mısır, Suriye, Tunus, Lübnan'da yaşanan katliamlar, savaşlar, çocukların ölümleri, yaralı görüntüleri bize savaşı en çıplak haliyle anlatıyorken, barışa bir şans vermemek neden bu kadar zor, anlamakta güçlük çekiyor insanlar.

Barış süreci mecrasında ilerliyor ve ilerlemeye devam edecek. Çünkü akan suyun önünde bir şey duramaz. Kürtler barış istiyor ve bu ilk defa bu hükümet ve bir Başbakan tarafından karşılık buluyor. Cemaat, Seyhan'ın onca acıya rağmen hala barış isteyen yengesinin kalbini artık daha fazla kırmamalı. Cemaat barışı arzulayan onca acılı insanla gönül köprüsünü daha fazla atmamalı. Bu saatten sonra gönül koymaya başlayacak insanlar. Bunca emek, bunca fedakarlığa yazık olacak. Yıkmak kolay, yapmak gerçekten zor. Bunu da en çok, gönül köprüleri işçileri, yani samimi Cemaat gönüllüleri bilir. Barışa, Erdoğan'a ve Seyhan'ın yengesine destek olmak için hala geç değil.

İdris Kardaş

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...