Uyarı

JUser: :_load: 989 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Çarşamba, 11 Nisan 2018 11:27

Nükleer Caydırıcılık

Değerlendirmelerime, Roma’lı General Vegetius’ın tavsiyesi ile başlamak istiyorum; "Barış istiyorsanız, savaş için hazırlıklı olun."

Araştırmamın konusu “Caydırıcılık/Nükleer Caydırıcılık” devletlerin yöneldiği strateji hakkında olacak. Soğuk savaş döneminin askeri-siyasi (ideolojik) alandaki rekabet biçimi olan nükleer güç yarışının, günümüz küresel dengelerine ve güvenlik politikalarına yansıması konumuzun ana eksenini teşkil eder.

Bu konuda yaptığım araştırmalarda ulaştığım kanaatimi sizlere arz edeceğim.

Nükleer güce sahip ülkeler, nükleer güce sahip olmayan ülkelerin nükleer güce sahip olmasına neden engel olmaya çalışmaktadırlar?

O zaman şu soruyu sorduğumuzda; bazı devletler 1945 yılından beri kullanılmayan, kullanılması ve üretilmesi uluslararası antlaşmalarla yasaklanan, nükleer güce-silahlara neden sahip olmak isterler?

Gelişmiş “ Nükleer güce, silahlara sahip” ülkeler, gelişmekte olan “Nükleer güce sahip olmayan” devletlere karşı nükleer gücü bir baskı ve şantaj aracı olarak diplomaside kullandığı artık bilinen bir gerçektir.

Nükleer güç “Silah” sahibi ülkeler diplomasi masasındaki rakipleriniz daima bu hususu gözeterek davranmak durumundadırlar. Şüphesiz bu durum, nükleer güce erişim noktasındaki kısıtlamaları da beraberinde getirmektedir. Bu gücü ve üstünlüğü elinde tutan ülkeler; mevcut ayrıcalıklı statülerinin ve dolayısıyla uluslararası sistemdeki kazanım ve rollerinin devamı için, sahip oldukları avantajı paylaşmak istememektedirler.

Nükleer gücü elinde bulunduran ülkelerin askeri ve siyasi baskısı altında kalan, gelişmekte olan devletler, “caydırıcılık” adına “nükleer güce” sahip olmaya iten sebep aslında ileride “nükleer silahlara” da sahip olabileceklerinin bilinmesidir.

‘Savaş Üzerine’ adlı eserinde ünlü Alman stratejisti Clausewitz; savaşı şöyle tanımlamaktadır: “Savaş politikanın şiddet yoluyla devamıdır ve savaşta esas amaç hasmı mücadele etme iradesinden alıkoymaktır.” Nükleer silahların sahip oldukları imha kapasitesi göz önünde bulundurulduğu takdirde; bu gücü elinde bulunduran ile bulundurmayan devletlerin savaşması halinde eşit şartlardan söz edilmesi imkânsızdır. Bunun tecrübe edilmiş örneği ABD ile Japonya arasında II. Dünya Savaşı’nda vuku bulmuştur. ABD nükleer gücünü kullanarak hasmının mücadele irade ve azmini yok etmeyi başarmıştır. Bu bakış açısından hareketle şu çıkarsamada bulunmak yerinde olacaktır: Çünkü Nükleer silahlar; ülkenin güvenliğini sağlar, siyaseten ülkenin üzerindeki dış baskıyı kaldırır. Dışarıdan gelecek saldırıları planlayan güçlerin saldırılarını “engeller-caydırır”, çatışmaları önler. Rakip devletin tehdidini savaşmadan etkisiz kılar. Kısaca nükleer silahlar bir ülkenin askeri alanda güvenlik “şemsiyesi-kalkanı” olur.

Soğuk Savaş boyunca, iki süper güç arasındaki yoğun rekabetten ötürü küresel düzeyde caydırıcılık bir kriz yönetimi pratiği gibi uygulanmıştır.[1]

Soğuk Savaş döneminde nükleer gücün barışı sağladığı inancı her hangi bir bilimsel veri olmamakla birlikte doğru kabul edilebilir. 1962 de Küba Füze Krizinin dünyayı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiş olması, çatışmacı bir ortamdan ziyade ABD ve SSCB arasında diyalogların arttığı bir “yumuşama” döneminin başlangıcı olmuştur.[2]

Soğuk Savaş'ın bitişiyle birlikte “Nükleer caydırıcılık” kısa bir süre çekiciliğini kaybetmiş ve hatta ölü bir kavram olarak adlandırılmıştır.[3]

Fakat gerek 11 Eylül sonrası ilan edilen terörizm karşı küresel savaş, değişen tehdit algıları, gerekse de Doğu Avrupa’da Rusya endişesi, Orta Doğu'da yaşanan kargaşa “caydırıcılık” olan nükleer güce ilgiyi yeniden artırmıştır.[4]

Yine Soğuk Savaş süresince, nükleer caydırıcılık uygulayıcıları açık düşmanlara sahipken; bugün devletlerarası ilişkiler oldukça girift hâle gelmiş, çoğu devlet açısından diğer devletler düşman değil, farklı konularda rekabet edilen rakip ülkeler ve başka farklı konularda işbirliği hâlinde ülkeler konumuna gelmiştir.[5]

Bir diğer önemli fark, Soğuk Savaş boyunca sınırlı sayıda büyük devlet tarafından sahip olunan nükleer silahlar, beklenenin aksine, daha az yayılmış olsalar da; Kuzey Kore, Pakistan, İsrail ( İran) gibi kriz noktalarında küçük devletlerin envanterine girmiş durumdadır. [6]

İsrail, uzun bir dönem, nükleer güce sahip olduğu­nu inkâr etmişti, fakat artık canını bunu inkar etmekle sıkmıyor. Hindistan, Pakistan, belki Kuzey Kore ve Çin, diğerlerini kendi hayati çıkarlarını tehdit etmekten alıkoyan nükleer askeri gücü ellerinde bulundurmaktadırlar. [7]

UAEA verilerine göre 2016 Haziran ayı itibariyle dünyada toplam 448 nükleer re­aktör işler haldedir. Sayı olarak en fazla nükleer güç reaktörüne ABD (100) sahipken, onu Fransa (58), Japonya (43), Rusya (36) ve Çin (35) izlemektedir.[8]

Dünya­da nükleer reaktöre sahip ülke sayısı ise 30'dur. Stockholm Uluslararası Barış Araş­tırmaları Enstitüsü (Stockholm International Peace Research Institute-SIPRI) tarafından 2016 yılında yayınlanan rapora göre, Ocak 2016 tarihi itibari ile dünyada toplam 9 devlet yaklaşık 15.395 adet operasyonel nükleer silaha sahiptir.[9]

Bu devletler ABD (~7000) Rusya(~7290) Birleşik Krallık (~215) Fransa (~300) Çin (~260) Hindistan (~100-120) Pakistan (~110-130) İsrail (~80) K. Kore (~10)'dir.[10]

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Dwight D. Eisenhower' ın 1950 yılın­da yaptığı "Barış için Atom" konuşmasından ilham alan fizikçi Marvin Miller, "barış için atom" ile "savaş için atomun" siyam ikizleri olduğunu belirtmiş ve nükleer tek­noloji sıklıkla "iki yüzlü" (Janus-faced) ya da "çift kullanımlı" (dual use) bir tekno­loji olarak betimlenmiştir.[11]

Yukarıda kısaca değinilen 1962 Küba Füze Krizi sonrasında bloklar arası yumuşama döneminin somutlaştığı gelişmeler olmuştur. Bu bağlamda, devletlerin nükleer teknolojinin kontrol edilmesi amacıyla uluslararası alanda bir düzenleme arayışlarının en so­mut meyvesi olarak karşımıza 1970 yılında yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (The Treaty on the Non-Proliferation of Nuc­lear Weapons- NPT) çıkmaktadır.[12] Taraf devletleri "nükleer silah sahibi devletler" (nuclear weapons states) ve "nükleer silah sahibi olmayan devletler" (non-nuclear weapon states) olarak kategorize eden NPT, nükleer silahsızlanma amacının yanı sıra, nükleer teknolojinin bahsi geçen çift kullanımlı yapısını kontrol etme amacı taşıyan maddeler de içermektedir.[13]NPT özetle 1967 yılından önce nükleer test gerçekleştirmiş devletleri Nükleer Silah Sahibi Devlet­ler (nuclear weapon states-NWS) olarak tanımlarken, anlaşmaya taraf diğer devletleri Nükleer Silaha Sahip Olmayan Devletler (non-nuclear weapon states-NNWS) olarak tanımlamaktadır.[14]

Aralarında ayrıma gidilen iki devlet grubunun karşılıklı olarak verdikleri taahhütler ve altına girdikleri yükümlülüklerden ilişkin hükümler içeren NPT, üç sütunlu bir yapı üzerine oturmaktadır:

  1. Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi (nuclear non-proliferation),
  2. Nükleer enerjinin barışçıl kullanımı (peaceful use of nuclear energy),
  • Nükleer silahsızlanma (nuclear disarmament).[15]

Sonuç

NPT müzakerelerinde iki süper gücün temel amacının nükleer silah sahibi olmayan devletlerin bu silahları edinmesinin engellenmesi olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle ortaya çıkan nihai anlaşma metninin ABD ve Sovyetler Birliği'nin ortak çıkarlarını yansıttığı açıktır.[16]

Ancak bu antlaşmalara öncülük eden devletlerin nükleer silahsızlanma çağrısı yapmalarına rağmen nükleer güce sahip devletler olmaları ve bu güçlerini muhafaza etmeleri silahsızlanmanın önündeki engellerden önemli bir tanesidir.[17]  

Nükleer güç gerek enerji alanında olsun; gerekse askeri alanda olsun devletlerin nihai kertede elde etmek istedikleri bir kuvvet çarpanı olma özelliğini hali hazırda korumaktadır. Sahip oldukları yüksek imha kapasiteleri nedeniyle, nükleer silahları elinde bulunduran devletlerin askeri anlamda dokunulmazlık zırhına büründüğü aşikârdır. Bunun somut örneği, açlık ve sefalet sınırında yaşayan Kuzey Kore’nin ‘süper güç’ ABD’yi pervasızca tehdit edebilme cüretini kendisinde bulmasıdır. Hal böyle olunca nükleer güce ve nükleer silahlara sahip olabilmenin cazibesi önemini korumaktadır.

Soğuk Savaş sonrası dönemde bir türlü tesis edilemeyen uluslararası istikrar ve denge, cari güvenlik sorunlarının yakın bir gelecekte çözülebileceği ihtimalinin uzak olduğunu düşündürmektedir.

Günümüz küresel sisteminin belirsizlikleri, muğlaklaşan dost-düşman ilişkileri ve karmaşıklaşan güvenlik meseleleri göz önünde bulundurulduğu takdirde nükleer güç olabilmeye yüklenen anlam bir kat daha artmaktadır. Buna mukabil nükleer silahların sınırlandırılmasına ilişkin çabalar da samimiyetten uzak bir görüntü arz etmektedir. Esas itibariyle, bu çalışmaların bizatihi kendisi küresel emperyalist yarışın başka vasatlardaki yansıması olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Uluslararası hukuk açısından hala geçerli ve nükleer gücün yayılmasını önlemek adına atılan en somut adım olma özelliği ortada olmakla birlikte; NPT’nin fiiliyatta ne derece geçerli olduğu ve bunun hangi ayrıcalıklı ülkeler için ne şekilde görmezden gelindiği de ciddi soru işaretleri barındırmaktadır.

Nükleer silahı olmayan ülkenin nükleer caydırıcılığından söz edilemez.

Türkiye Nükleer tehditten kurtulmak için Nükleer enerjiye sahip-nükleer caydırıcı ülkeler safına geçmelidir. Ya da nükleer silahların saldırılardan korunmak için savunma sistemlerine yani füze kalkanı savunma projesini geliştirip işler hale getirmesi projesini işler hale getirmelidir.                                      

  

KAYNAKLAR

1 - Kenneth WALTZ, “ Uluslararası Politikanın Değişen Yapısı”, Uluslararası İlişkiler Konsey Derneği / Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt-5, Sayı-17 (Bahar 2008), ,Ankara.

2 - Erel TELLAL, “Kronik 20. Yy Dengelerine Neler Oluyor”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,62-4.

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/36022 (erişim tarihi, 29.03.2018)

3 – Çiğdem PEKAR, “ Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü Yapısı”, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt-15, Sayı-29, 2017/ Vol:15, No-29.

4 – Hakan MEHMETCİK, “21.yy İçin Caydırıcılık Teori ve Pratikte neler değişti”, Işık Ünv. Uluslararası ilişkiler Bölümü Dergisi, yıl 11, Sayı 22.

http://www.msu.edu.tr/GuvenlikStratejileriDergisi/dokuman/GSD_22/GSD_22_Art_2_102015.pdf (erişim tarihi, 29.03.2018)

5 – Samet IRMALI, Gülçin SAĞIR, “ Nükleer Silahların Uluslararası İlişkilerdeki Rolü “, Türksam Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi, 23 Ağustos 2016.

http://www.turksam.org/tr/analiz-detay/1295-nukleer-silahlarin-uluslararasi-iliskilerdeki-rolu (erişim tarihi, 29.03.2018)      

6- Tablo 8 adet; Doç. Dr. Ferhat PİRİNÇÇİ Tarafından Hazırlanan, katıldığım SETA Bahar 2018 döneminde, 6 Haftalık Güvenlik Araştırmaları Seminerinde, 20.03.2018 de Power-Point Sunum Görselleridir.

 

[1]-Mehmetcik Hakan, “21.yy için Caydırıcılık Teori ve Pratikten Neler Değişti”

[2]-Tellal Erel, “Kronik 20.yy Dengelerine Neler Oluyor”

[3]- Mehmetcik Hakan, “21.yy için Caydırıcılık Teori ve Pratikten Neler Değişti”

[4]- Mehmetcik Hakan, “21.yy için Caydırıcılık Teori ve Pratikten Neler Değişti”

[5]- Mehmetcik Hakan, “21.yy için Caydırıcılık Teori ve Pratikten Neler Değişti”

[6]- Mehmetcik Hakan, “21.yy için Caydırıcılık Teori ve Pratikten Neler Değişti”

[7]- Waltz Kenneth, “Uluslararası Politikanın Değişen Yapısı”

[8]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[9]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[10]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[11]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[12]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[13]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[14]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[15]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[16]- Pekar Çiğdem, “Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin İki Yüzlü”

[17]-Irmalı Samet, Sağır Gülçin, “Nükleer Silahların Uluslararası İlişkilerdeki Rolü”

TABLOLAR EKTEDİR

Çetin ZAMANTIOĞLU

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...