Pazartesi, 05 Mart 2018 10:01

28 Şubat ve Unuttuklarımız

28 Şubat post-modern darbesinin 21. yıldönümünde acılar bir kez daha tazelendi. 28 Şubat 1997 yılında iktidarda olan 54. Hükümet’e karşı askerlerin çoğunluğu oluşturduğu ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlık yaptığı Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK), yirmi maddeden oluşan muhtıra verildi. Bu muhtıraya göre Türkiye’de irtica hortlamıştı (!), buna karşı Hükümet yetersiz kalmıştı, irticanın engellenmesi için acil eylem planı öngörülüyordu.

28 Şubat’ı izleyen günlerde irticaya engel olamayacağına inanılan (!) Hükümet’in düşürülmesi için düğmeye basıldı. Küresel güçler çıkar gruplarını organize ederek harekete geçirdi. Bu gruplar arasında kimler yoktu ki? Darbeci generaller, medya patronları, holding sahipleri, rektör unvanlı kişiler, sivil toplum kisvesinde esas duruşa geçen beşli çete mensupları vs… Bunlar trafik canavarını ormanda vurmaya giden avcılar gibi tam teşekküllü birlikler olarak harekete geçtiler. Medya patronları ve adamları toplumda algı operasyonunu üstlendiler. Sokaktan buldukları Fadime Şahin’i başörtülü kandırılmış kız olarak sahneye sürdüler. Müslüm Gündüz piyonunu adamları ile siyah sarık, cüppe ve kalın sopa görüntüleriyle servis ettiler. “Fadime Şahin’le Müslüm Gündüz’ü aynı yatakta yakaladık” diye medyaya pazarladılar. Ali Kalkancı diye bir rantçıyı yalan şeyh pozları ile ekranlara taşıdılar. Tankları Sincan’dan geçiren Genelkurmay ikinci başkanı Çevik Bir’in, “Demokrasiye balans ayarı yaptık” ifadesini manşet yaptılar.

Post-modern darbenin kurgulandığı sahneler ne yazık ki toplumun önemli bir kesiminde gerçek kabul edilmişti. Toplumda bu sahnelerin ortaya koyduğu kötü gidişin sebebi 54. Hükümet’tir ve bu gidişe dur diyecek kahramanlara ihtiyaç vardır algısı oluşturuldu ve bu baskılarla 54. Hükümet yıkıldı, 55. ANASOL-D Hükümeti kuruldu. Toplum bu süreçte algı operasyonları ile irticacılar ve laikler olarak ikiye bölündü. Başörtüsü irtica sembolü olarak kurgulandı. İnancının gereği başörtü takanlara karşı organize olmuş güçler, sistemli baskılar uyguladılar. Eşi başörtülü diye subay ve astsubaylar ordudan uzaklaştırıldı. Başörtülü kızlarımız üniversitelere ve imam hatip liselerine alınmadı. Okuma hakkını korumak isteyen kızlarımıza ve velilerine polis şiddeti uygulandı, yargı ile yıldırma ve cezalandırma yoluna gidildi. İllegal Batı Çalışma Grubu talimatıyla 6 milyon kişi fişlendi. Medya organları yapılan her şeyi haklı ve yasal bir süreç gibi göstererek haksızlıklara karşı toplumsal tepkileri en aza indirdi. Ordu içinde illegal olarak yapılanan Batı Çalışma Grubu (BÇG), yargı mensuplarına verdiği brifinglerle yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdı; birçok mahkeme bu süreçte sipariş üzerine karar verir hale getirildi.

Bütün bu baskılar 28 Şubat’ta soygunların önünü açtı. Bu süreçte 26 bankanın içi boşaltılarak ülke 50 milyar dolar zarara uğratıldı. “İrtica bahane, soygunlar şahane” ifadesi tam anlamıyla bu dönemi bize anlatır. İrticaya karşı mücadele veriyorum diyen kesimler, 28 Şubat sürecinde rant paylaşımıyla Türkiye’yi toplamda 400 milyar dolar zarara uğrattılar. Hazine’yi İMF’den gelen Kemal Derviş’e emanet ettiler. Günümüzde 28 Şubat post-modern darbesinin askeri kanadının duruşmaları ağır ceza mahkemesinde devam etmektedir. Savcı 60 sanık hakkında müebbet hapis talep etmiştir. 28 Şubat post-modern darbesinin diğer aktörlerinin de cezalandırılmasıyla ancak toplum vicdanı huzur bulacaktır. Bu nedenle halen açık bulunan mahkeme dosyasında 28 Şubat darbe sürecine destek verenlerin yargı önüne çıkarılması ve bu süreçte elde ettikleri haksız kazançlarına FETÖ terör örgütü mensuplarında olduğu gibi el konması adaletin gereğidir.

28 Şubat post-modern darbe sürecinde hakları ihlal edilenlerin haklarının verilmesi de kamuoyunun beklentidir. 28 Şubat’ta irtica uydurması ile ceza alan ve halen cezaevinde unutulanların 300 kişi civarında olduğu ifade edilmektedir. Bu kişilere adil yargılama yolunun açılması vicdani bir sorumluluktur. Silahlı kuvvetlerden irtica iftirası ile uzaklaştırılan subay ve astsubaylara haklarının verilmesi, özellikle üçlü kararname ile görevine son verilenlere bağımsız sivil mahkemelere başvurmaları için yasal düzenlemenin yapılması adaletin gereğidir. Türk milletini; şanlı tarihinden gelen kimliğinden, milli ve manevi değerlerinin oluşturduğu fabrika ayarlarından koparmak için emperyalist güçler tarafından kurgulanan 28 Şubat post-modern darbesi toplumun her kesiminde tahribatlar yapmıştır. Bir daha 28 Şubat’ların yaşanmaması, darbe heveslilerinin “28 Şubat bin yıl sürecek” naralarını atmamaları için 28 Şubat sürecinin unutulmaması ve unutturulmaması hepimizin görevidir. Evrensel hukuku kendi vatandaşlarına çok gören “Hak güçlünündür” diyen bir anlayıştan, “Güçlü olan haklıdır. Evrensel hukuk hepimizin hakkıdır” diyerek mücadelesini sürekli sürdüren mücahidelere ve mücahitlere selam olsun.

Mehmet İnkaya

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...