Perşembe, 09 Kasım 2017 15:11

Fetö travmasından 2019’un resmini çekmek

Bir Arkadaşım; geçenlerde gündemde olan mesele ile ilgili tespitini benimle paylaştı. Ben de hak verdim, çünkü ifade edemediğim bir mananın sûrete bürünmesi gibiydi. "Biz" dedi, "FETÖ'cülerin  birer aptal, birer ahmak, birer geri zekalı olduklarının söylenmesine itiraz etmeyiz, fakat ayırım yapılmaksızın her birinin ”terörist” olarak yaftalanması toplumdaki gittikçe azalan adalet duygusuna zarar veriyor.”

Hakikaten biraz böyle. Yaşadığım örnekten konuşayım: Arkadışı mızın biri  15 Temmuz sonrası vakıf hastanesinin  kapatılmasıyla tazminatı verilmeden işten çıkarıldı ben  üzüldüm mü? Vallahi "Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez!" kaidesiyle çok üzülmedim. Çünkü işin kötü bir yere gittiği belliydi ve biz ikaz ediyorduk.  Nasihat dinlemedi, ferasetli davranmadı. Eh, o zamandan beri işsiz, evde oturuyor, buna üzüldüm mü? Vallahi, yine yukarıdaki sırr-ı hikmetle, bunun 'âdil kaderin bir tokadı olduğunu' düşünerek canımı çok sıkmadım. Ama şimdi devlet bir gece gelip, derdest edip, bu arkadaşı cezaevine koyunca ağır geldi. Niye ağır geldi? Çünkü "O kadar da değil!" diye düşünüyorum. Bu ses vicdanımdan geliyor.

Dershane krizinden beri sapmalarını&sapıtmalarını ortaya koyan yazılar kaleme alarak bu azgınlığa karşı koymaya çalıştım& çalışıyorum. Fitnenin ilk günlerinden beri, özellikle nur talebelerini etki altına alma çabalarına karşı, Risale-i Nur'a dair muktesabatım ile karşı koymaya gayret ediyorum.

Doğru olanın bu olduğuna, müslümana bunun yakışacağına ve Risale-i Nur mesleğine uygun olanın da ancak bu olacağına inandığım için yaptım, o zaman başka bir görev için istanbulda iken  daha oradan Cumhurbaşkanımız çağrı yapmadan önce, arkadaşları arayıp ”Sokağa çıkmak lazım” diyen de benim. Elhamdülilah, bu tepkime  bugün de, mahşer gününde de hamdederim.                                                                                                                      

Şimdi ise farklı bir durumla karşı karşıyayız, hayret ediyoruz. Fakat şimdi korkuyoruz. Neden? Çünkü bilemiyoruz. Hani Kur'an'da Hz. Hızır (a.s.) ile Hz. Musa'nın (a.s.) kıssasında geçer. Hz. Hızır hikmetle der: "İçyüzünü bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin?" Durumumuz tam o.                                                                                         15 Temmuz'da haklı belliydi, hain belliydi. Ölsen şehit olacağını biliyordun. Şimdi ne olacağını da bilmiyorsun. Alınıp bir hafta tutulan var, bir ay tutulan var, bir yıl tutulan var. Hattında bylock olan adam salınıyor bazen. Bazen olmadığı halde içeride kalıyor. O-bu-şu hakkında "FETÖ'cüdür!" diye fısıldadığı için iyiliğinden başka bir şey işitmediğiniz insanların hayatları kayıyor da sonra iş hatayı düzeltmeye gelince "Hele sen bekle!" deniliyor. Şimdi insaf ehline soruyorum…Ya lütfen bir konuşun, bütün bunlar normal mi?

Böyle şeylerin olduğunun ilk söylendiği zamanlarda ben diyordum ki: "Devlet çok büyük bir badire atlattı. Kafası karıştı. Neyi/nasıl yapacağını bilmiyor. Kurt gövdeye girmiş durumda. Şok yaşıyor. Kendisini toplaması için zaman vermek lazım. Sabırlı olmak lazım. Hatta adaletine yardımcı olmak lazım."

Bütün bunları kendi hevam’dan da söylemiyorum.Bediüzzaman hz.leri; Münazarat isimli eserinde diyor ki: "Evet, maatteessüf, daha yeni ve bulanık bir devlette ve cahil ve perişan bir millette, şöyle fena ve pis şeylerin vukuu zarurî gibidir. Eskiden daha berbadı vardı; fakat şimdi görünüyor. Bir dert görünürse, devâsı âsândır. Hem de büyük işlerde yalnız kusurları gören, cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Cerbezenin şe'ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip etmektir."

Ancak bir bakın 16(onaltı)ay bitmek üzere; Biraz ayağa kalkmış olmamız lazım. Birşeylerin yerine oturmuş olması lazım. Ayarlarımızın düzelmesi lazım. Bu bilinmezlik korkusuyla nereye kadar yaşanır? İnsan endişenin yükünü omzunda kaç gün tutar? Üstelik işin şöyle 'mağduriyet büyütücü' bir yanı da var:

Her içeriye alınanda az-çok bunlar oluyordur. Yani bir adam dışarıdayken sadece kendi mağduriyeti olan durumu, içeriye alınınca, herkese yayılıyor. Herkes üzülüyor. Bundan siyaseten AK Parti'ye ne fayda gelir?

Hatta iş öyle bir noktaya geldi ki: Arayıp bana atar yapan var. Niye atar yapıyor? Benim AK Parti'ye verdiğim destekten dolayı. Yani işin geldiği noktada, bırakınız siyaseten muhalif olmaktan, akraba veya tanışıklık muhabbetinden AK Parti'ye bir husumet filizleniyor

Arkadaşlar; Bu yanlış… Artarak ta büyüyen tehlikeyi görmek lazım.           Bu neden böyle oluyor? Bence şundan: İçeriye alınan adamın suçu nu netlikle ortaya koymuyor, açıklamıyor, yakınlarının vicdanını tatmin edemiyorsun ki, onlar da içyüzünü bilip sabretsinler. Beklenilen sadece anlayış. 'Acaba' demeyecek bir duruş. Hatta anlayış da isteyen yok.

İstenilen: "Kaderimse çekerim!" Fakat biz AK Parti'ye bundan dolayı destek vermedik ki. Biz AK Parti'ye bizi 'devletin soğuk dişlilerinin arasında ezilmekten kurtaracak' diye oy verdik. Nitekim geçmişte bunu başardı da. Neden şimdi de aynı şeyi başaramıyor? Halkı yeniden bu çarklara itmekten AK Parti'ye bir fayda gelir mi? Kaldı ki işte 2019 yaklaşıyor, o seçimde yüzde olarak; 0.5-1-veya 2 sayı ile her an bütün kazanımlar heder olup gider mazaalah.

Biz ihtilaflarla120 yılın kaybolduğunu; dolayısıyla da ittihadın kıymetini biliyoruz, bu ittihad kırılmasın istiyoruz. İttihad olmadan ümmete ferah yok. Ancak, suçu ortaya konulmadan, hatta bazen devletin de itirafıyla suçsuz yere, içeriye alınan insanların mağduriyetleriyle büyüyen bir yara var. Bu yara bir girdap gibi olayla ilgisiz bütün yakınlarını da içine doğru çekiyor.  Bu yakınların birçoğu 15 Temmuz'u ve sonrasındaki geceleri sokaklarda geçirmiş insanlar… Bu insanlar küstürmemeli…

Ne soruşturmaların, ne sorgulamaların, ne de FETÖ'cülerin peşine düşülmesin demiyorum; Hatta 15 Temmuz'u organize edenlerin idam edilmesi taraftarıyım. Ama tutuksuz yargılanması mümkün olan insanların nafile yere içeriye alınmasıyla giderek büyüyen yara görülmeli.                                                     

AK Parti ve hadiselerin çözüm merkezinde olanlar; bunu bugün görmezse sandıkta pek acı sonuçlarını görebilir. Biraz feraset, merhamet ve empati bizi bu girdaba düşmekten kurtarabilir. Bu treni kaçırmayalım. AK Parti'nin bize, bizim AK Parti'ye ihtiyacımız var.

Dua ile.

Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...