Pazartesi, 23 Ekim 2017 13:48

Toplumsal Sorumluluk

Hiçbir insan kendi kendine yeterli değildir. Tarzan türü yaşantılar artık masallarda kaldı. Bilim ve teknolojik gelişmeler ihtiyaçlarımızı artırdı ve toplumsal yaşantımızı hızlandırdı. Kendi kendine yeten küçük kapalı köy toplumundan, birbirimize ihtiyaç duyduğumuz mesleki ve teknik iş bölümünü yaşandığı açık toplum sistemine geçtik. Artık başkaları için mal ve hizmet üreten ve başkalarının ürettiği mal ve hizmeti tüketen açık şehir toplumunda yaşıyoruz. Tek katlı bahçeli evlerimiz; apartmanlar ve siteler haline geldi. İnsanlarla fiziki yakınlığımız arttı. Ancak bir arada yaşamanın gereği güçlü toplumsal ilişkiler kurabildik mi? Statü farklılıklarından doğan sosyal mesafeleri insani seviyelere taşıyabildik mi? Aile içinde bireyler olarak sorumlu ilişkiler geliştirebildik mi? Şehir hayatının kalabalık ortamında sağlıklı toplumsal ilişkiler kurarak gönül dostları kazanabildik mi? Yoksa kalabalıklar içinde yalnızlıklara mı mahkum olduk? Muhabbetli dost insanları gördükçe dostluk kuramamanın hüznü içinde “Bir dost bulamadım gün akşam oldu” şarkısı ile kendimizi teselli mi ediyoruz? Toplumsal sorumluluk alanını açıklayabilmek için bu tür soruları artırabiliriz. Her birimiz bu tür sorularla kendimizi sorgulayarak hayatımızı daha anlamlı hale getiremez miyiz?

En fazla toplumsal sorumluluğu olması gerekenler toplum yönetiminde görev alanlar olmalıdır. Nasrettin Hocayı hepimiz ibretli fıkraları ile biliriz, en çok da eşeğe ters binmiş heykel ve resimleri ile hatırlarız. Acaba kaçımız fıkraları ile bizi güldürerek ders veren Nasrettin Hocanın bu davranışı ile hangi dersleri vermek istediğini sorguladık? Nasrettin Hocanın hayatını incelediğimizde bir dönem Konya Akşehir ilçesinde kadılık yaptığı görülür. O zamanın kadısı zamanımızın hem Kaymakamı hem de hakimidir. Yani o beldenin en yüksek mülkü amiridir. Günümüzde olduğu gibi o günde mülkü amir olan kişi o belde de bulunan diğer kişilerin önünde yürür, her hangi bir araç varsa ve tekse yalnız o biner. Nasrettin Hoca da o günün mülkü amiri olarak önde gider ve makam aracı (eşeğe!) biner. Ancak onun önde yürümesini ve makam aracı sahibi olmasını sağlayan halka arkasını dönmez. Onları gözler, gözetir ve onlarla ilişkisini kesmez. Kendisinde bugünkü bazı yöneticiler gibi ‘hikmet-i Hükümet’ görmez, görülmesini de istemediğinden eşeğe ters binerek yöneticilere ve topluma tarihsel ve evrensel mesajlar verir.

2019 tarihinde ülkemizde Yerel, Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Partiler bu seçimleri kazanabilmek için çalışmalarını hızla sürdürüyorlar. AK Parti’de 2002 den beri kazandığı seçimlere yenilerini eklemek ve Türkiye’nin kazanımlarını riske atmamak için 2019 yılı seçimleri için hazırlıklarını sürdürüyor. İl, ilçe, belediye başkanları ile ilgili anket ve incelemeler yaptırdı. Toplumun beklediği sorumlulukları yerine getirmeyen veya getiremeyen ve giderek toplumdan uzaklaşan yöneticileri ‘metal yorgunluğu’ tespiti ile değiştirme ihtiyacını duydu. İstanbul Büyükşehir ve Niğde Belediye başkanları istifa ettiler. Yeni istifalar bekleniyor. Atalarımız ‘Makamlar baki insanlar fani ‘ ve ‘Mahkeme kadıya mülk olmaz’ gibi veciz ifadelerle yöneticilerimizin koltuğa yapışık kalamayacağını dile getirmişlerdir. Dünyadaki makamlardan yalnızca dünya değiştirerek ayrılmayacağımızı bilmemiz ve bu dünyadayken de dünyalıkları terk etme erdemine sahip olmamız gerekmiyor mu?

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız” ifadeleri ile toplum olarak bir arada yaşama bilinci taşımamız gereğine ve sosyal sorumluluklarımıza işaret etmiyor mu?  Her birimizin toplumsal sorumluluk içinde hareket etme sorumluluğumuz yok mu? Peygamberimiz “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” ve “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” ifadeleri ile toplumsal hayattaki sorumluluklarımızın ilkelerin bizlere anlatmıyor mu? Hz. Ömer “Fırat kenarında kapsa bir kurt koyunu gelir indi ilahi Ömer’den sorar onu” diyerek kendisine verilen yöneticilik yetkisinin hakkını verebilmek için geride nice adalet örnekleri bırakmamış mı?

Dün olduğu gibi, bugünde hangi konumda olursak olalım, her birimizin en yakın toplum biriminden bütün insanlığa uzanan sorumluluk görevimiz yok mu? ‘Ben bulunmaz Hint kumaşıyım’, ‘Herkes kendi bacağından asılır’ ve ’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ gibi ifadeler toplumda kötülüğün önünü açıyor ve yayılmasına neden olmuyor mu? Örneğin elimizde bir kova suyumuz varsa ve bulunduğumuz çevrede bir yangın çıkmışsa o yangını söndürmek için o yangının evimize gelmesini bekleme lüksümüz var mı? Geçen hafta’ Şiddet ve Toplum’ yazımda özellikle kadınlara karşı uygulanan şiddete yer vermiştim. Bir hayli olumlu dönüş ve öneri aldım. İlgisini esirgemeyen dost ve okurlarıma teşekkür ediyorum. Geçtiğimiz günlerde kadın cinayetlerine bir yenisi daha eklendi.17 yaşında bir genç kızımız daha katledildi. Bu kızımız sosyal medyada kendisini bir sapığın rahatsız ettiğini ve korkularını paylaşmış. Bu paylaşımı en az kaç kişi gördü? Bu kızımıza ‘Ne oluyor?’ ve ‘Nasılsın ?’ diye kaç kişi sordu? Bu çağrıda kendini sorumlu hissetti? Yardım etme isteğinde bulundu? Cinayet işlendikten sonra duygusal bir millet olarak üzülüyor, katile lanetler okuyoruz.  Ancak bu duygusallığımız genç kızımızı geri getiriyor mu? Toplumda işlenen her suça karşı hepimize sorumluluk düşmüyor mu? Toplum halinde yaşıyoruz. Başta idareciler olmak üzere hepimiz birbirimizden sorumluyuz. Sorumlulukta örnek insanların artması dileği ile örnek olan değerli insanlara selam olsun…

Mehmet İnkaya

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...