Salı, 16 Mayıs 2017 11:21

Kudüs ve Ortadoğu'yu Nasıl Kaybettik?

Kudüs’ün kaybı ve sonrasındaki dehşetli bozgun yakın tarihimizin en acı yenilgilerinden bir tanesidir. Ne yazık ki bunun müsebbibi olan komutanlar yargılanmak şöyle dursun kahraman ilan edilmişlerdir. Bundan daha bir yıl önceki Kut zaferini anlamak için 100 yıl geçmesi gerekti. Peki, 1917-1918 yılları arasındaki bu olayların anlaşılması için kaç yıl geçecek?

Filistin’de çok kan aktı ve halen de akıyor. Hâlbuki ecdadımız, Yavuz Sultan Selim Han’dan beri bu topraklarda 500 sene adaletle hükmetmiş ve insanların huzur ve güven içinde yaşamasına muvaffak olmuştu.

İngilizler I. Dünya Savaşı esnasında Fransızlar ile gizli anlaşmalar yapmış Osmanlı Devletini parçalara ayırmak istemişti. 1915 yılının Haziran ayında yapılan Sykes-Picot Anlaşması bunun bir delilidir. Aynı zamanda Kasım 1917’de Belford Deklârasyonu ile Filistin’de İsrail devletinin kurulması öngörülmüştü.

Bu amaçla İngilizler defalarca Filistin’e saldırdılar. 1. ve 2. Gazze Savaşlarında ağır yenilgi aldılar. Lâkin 31 Ekim 1917’de Birüssebi’de Osmanlı Ordusunu yenmeyi başardılar. Bi’rüssebi’nin düşmesi ile birlikte Gazze her taraftan kuşatıldı ve teslim oldu. Bu savaşta Cephe Komutanı (Yıldırım Orduları Grubu) Alman Von Falkenhayn ve cephe komutanı Von Cress, 7. Ordu Komutanı General Fevzi (Çakmak) ve Bi’rüssebi’yi 3. Kolordu ve Komutanı Albay İsmet (İnönü) savunuyordu.

Başkomutanlık tarafından yenilgiden Von Cress sorumlu tutuldu. Fakat o da Albay İsmet’i suçluyordu. Evet, sorumluluk büyüktü zira 2. Gazze Savaşından sonraki beş aylık süre içinde tekrar saldırıya geçeceği bilinen İngilizlere karşı etkili bir savunma düzeni kurulamamıştı. Bu kayıp esnasında insanın canını yakan en feci olaylar ise Berlin’de cereyan etmişti. Almanlar gavurluğunu yapmış birlikte savaştığımız halde Kudüs’ün Hristiyanlar tarafından kurtarılması ile ilgili olarak törenler yapmışlardı.

İşte kahpeliğin böylesi tarihte az görülmüştür. Bu nedenle işbirliği yaptığınız hangi ülke olursa olsun bunlara tam manası ile güvenmemek gerektiğinde ülke menfaatlerini korumak için tedbir almak gerekir. Hele hele Batılı Hristiyan ülkeler tam bir kalleştir. İnsanın en zor zamanında böğrüne hançer sokmaktan utanmazlar…

Evet, yenilgi ve başarısızlıklar komutanlara yöneltilir, başarı ise milletin malıdır. Bu çok önemli gerçek ne yazık ki bugün dahi yeterince anlaşılamamış tam tersine mağlûbiyet millete galibiyet ise komutanlara verilmeye çalışılmıştır. Buna ne denir ki? Allah yöneticilerimize akıl, fikir ve izan nasip etsin…

3. Gazze Savaşından sonra 9 Aralık 1917’de Kudüs düşmüştü. General Allenby komutasındaki İngilizler şehre girdiler. Bu tarihte Kudüs, farklı dinlere mensup milletler tarafından 34. defa el değiştirmiş oluyordu.

Bu tarihten itibaren Şeria’da Temmuz 1918’e kadar savaşlar devam etti ve İngilizler Lut Gölü ile Akdeniz kıyısındaki Yafa arasındaki sınır boyunca durduruldular. 19 Eylül 1918 tarihine kadar İngilizler yığınak yaptılar. Osmanlı Ordusunda ise komuta kademesi değişmişti. Yıldırım Ordular Komutanlığına Mareşal Liman Von Sanders atandı. Emrindeki 8. 7. ve 4. Orduların komutanlığına da sırasıyla General Cevat (Çobanlı), General Mustafa Kemal ve General Cemal (Mersinli) atandı. Mustafa Kemal’in 7. Ordu Komutanlığına ikinci kez ataması yapılıyordu. Hasta olan General Fevzi’nin yerine 7 Ağustos 1918’de tekrar 7. Ordu’ya Komutan yapılmıştı. Nedense savaşmaktan çekiniyordu. Emrinde Albay İsmet’in komuta ettiği 3. Kolordu (1. ve 11. Tümenler), General Ali Fuat (Cebesoy)’un 20. Kolordusu (26. ve 53. Tümenler) bulunmaktaydı.

İngiliz Generali Allenby’nin savaş raporuna göre 19 Eylül 1918’de başlayan İngiliz saldırısı çok hızlı gelişmiş 25 Eylül’de Şam’a girilmişti. General Liman Von Sanders ve Ordu Komutanları çok acele ile cepheyi terk etmişler başsız kalan üç ordu, sadece 57 bini esir olmak üzere ağır kayıplar vermişti. Komutanlar Adana’ya gelmişler bozgunun faturasını birbiri üzerine atıyorlardı. Karşılarındaki Allenby’nin komutasında toplam 67 bin asker mevcuduna karşı böyle büyük bir bozgun yaşanmıştı.

İngilizler saldırıya geçmeden önce bir Müslüman Hintli Çavuş, Türk kıt'alarına sığınmış, İngiliz hazırlıklarını haber vermişti. Fakat gerekli tedbirler alınmamış, sığınan askerin aldatmak için gönderildiğini zannetmişlerdi.

Armageddon savaşındaki gibi bir bozgun Türk savaş tarihinde hiç yaşanmamıştı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesine kadar geçen 1 aylık sürede bütün Orta Doğudan ayrılmak zorunda kalmıştık. Suriye, Ürdün, Filistin ve Arabistan elden çıkmıştı.

Savaşın bu derece felâketle sonuçlanmasının bir sebebi neydi? Bunu “ulus devlet” açıklaması ile izah edebiliriz. Bazı komutanlara göre “Türk askerinin Arap çöllerinde ne işi vardı? Bir an önce Toroslara çekilip ulus devlet kurulması için çalışmak gerekirdi”. (Bu satırlar “M. Kemal ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına 58 Gün” isimli kitaptan alınmıştır)

Bu konuda eleştiriler dahi suç kabul edildiği için doğru dürüst bir tartışma yapılmamıştır. Lâkin Filistin’den ayrılışımızın acıklı hikâyesi çok kısa olarak bu şekilde özetlenebilir. Neden ve nasıl böyle bir bozgun yaşanmış? Yeterince araştırılmamıştır. Çünkü M. Kamal konusu tarihçilerin korkulu rüyasıdır. En ufak bir eleştiri ağır hakaretlere sebep olmakta yetmedi adamı kodese tıkmaktadırlar.

Özgürlük ve hürriyetleri daima savunagelmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan dahi bu konuda suskundur. Hükümet ise “Atam sen kalk ben yatam” nutukları arasında bu kadar önemli savaşın arka planı için cesaret edip iki söz söylemekten dahi korkmaktadır. Bu korkak ve pısırık yöneticilerle bir yere varılamayacağı açıktır. O halde bizde Necip Fazıl ve Bediüzzaman gibi haykırmaktan doğruları söylemekten geri durmayalım.

Derler ki; bu eleştirilerin sonu vahimdir. Cevabımız hazırdır. Ölümüm denizden olsun neticesi geniş bir kabirdir. “Yok, seni hapse atarız” diye korkuturlarsa, şunu söylemek icap eder. Bu dünyanın çok sefasını sürdük kalan birkaç senemizi de hapiste yaşarız. Hem sonsuzluk ülkesinde o dehşetli ruz-i mahşerde belki bu konuda söyleyebildiklerimizden dolayı Rabbimizin rızasını kazanmak nasip olur. Kim bilir?

Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Gazetesinde Armageddon yani Filistin Savaşı ile ilgili olarak ilginç tespitlerde bulunmuştur. “Dedektif X” ismi ile, İstiklal Savaşı esnasında Nafia Vekili olan ve bu savaşta Yıldırım Orduları Levazım Reisi olan Merzifonlu Miralay Ömer Lütfi Bey’e dayanarak, M. Kemal’in iki generale “Enver Paşa’nın idaresi orduyu ve vatanı her yerde felakete sürüklüyor! Bu vaziyetten kurtulmak için tek çare İngilizlerle anlaşmaktır! Başka hiçbir çıkar yol kalmamıştır” diyerek İngiliz Komutan General Allenby ile anlaştığını söylemektedir. İddia vahimdir hem de tarihin örtülmeye ve gizlenmeye çalışılan bir bölümüne ışık tutmaktadır. Ne olmuştur da 7. Ordu Komutanı M. Kemal sağında ve solunda bulunan 8. Ve 4. Ordu’ya haber vermeden birdenbire Bisan istikametinde geri çekilmeye başlamıştır?

İngiliz Kuvvetleri 42 gün süren harekât ile 550 km. ilerleyerek Kilis’e kadar geldiler. Günde 1. 25 km hızla son sürat ilerleyen İngiliz Ordusu daha bir yıl önce Kut-ül Amare’de tarihlerinin en büyük bozgununu yaşamış değil miydi? Bu işte bir bit yeniği yok mu?

Önlerinde bir engel olmamasına rağmen Kilis önlerinde durmaları da ilginçtir. Çünkü bu sınıra ulaşır ulaşmaz Mondros Mütarekesi imzalanmış Filistin, Ürdün, Suriye, Lübnan, Arabistan ve daha nice toprak parçası elden çıkmıştı.

Türklerin tarihinde bundan daha büyük bozgun yaşanmamıştır. Elbette bu bozgunun ardında “ihanet” olup olmadığı araştırılması zorunludur.

Resmi tarih belgelerinde Suriye’de yaşanan bozgundan çok az bahsedilir. Sanki böyle bir olay hiç yaşanmamıştır. Buna mukabil Batı dünyasında; Yahudiler ile Müslümanlar arasında yaşandığı ifade edilen son büyük savaş “Armageddon” tarih kitaplarında sık sık yer almaktadır.

El- Megiddo veya Nablus Savaşları ki ne ad verirsek verelim sonuçta çok büyük bir toprak parçası kaybedilmiştir incelenmeli başarısızlığa sebep olan komutanlar tarih önünde yargılanmalıdır. Aksi takdirde şanlı bir millet ve milyonlarla gazi ve şehit, hiç de layık olmadıkları bir yenilgiyi sahiplenmek durumunda kalmaktadır. Bu durum asla kabul edilemez. Zira mağlubiyetler tedbirsiz komutanların başarı ise tüm milletindir…

Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...