Salı, 11 Ekim 2016 01:29

Medeniyet Değerlerimizin Korunması ve Geliştirilmesi İçin Teklifler

MEDENİYET DEĞERLERİMİZİN KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİ İÇİN TEKLİFLER

 

  Çalışma ve teklifler, bir süredir üzerinde inceleme yaptığım, Milli Güvenlik, Milli Güç, Psikolojik Harp/Harekât, Sosyal Barış, Türkiye’nin etki ve ilgi alanları konularında yaptığım etütlerin sonucudur. Ülkemizde halen bu kavramlar kurumsallaşamamıştır. Ya da mevcut kurumların uygun senkronize edilememesinden dolayı çalışmalar, paralel, atıl, verimsiz ve sonuçsuz kalmaktadır. Oysa oluşan açıkları kapatmak, organizasyon eksikliği, çokbaşlılık, koordinasyon zafiyeti, paralel ve farklı eksenli planlamalardan kaynaklanan Milli Kayıplara engel olmak için bir kuruma görev verilmeli ya da yapılanmaya gidilmelidir.

Çalışma tamamen şahsi kanaat ve tekliflerimi kapsar. Malumları Soma’da bir felaket yaşadık. Madenlere düzenli olarak müfettişler gitmiş, kayıtlar tam, sunumlar uygundu. Ancak bu felaketin sorumluları nerede? Evrakla ve kitapçıklarla aldığımız tedbirler yeterli mi? Bizi kurtaracak olan ise; elimizle koyduğumuz bir direk, sağlamlaşmasına katkı sağladığımız bir yapı vesilemizle kurtulan bir hayat değil midir?

Sosyal Bilimcilerin Psikolojik Harekât/Harp dedikleri kavrama, Medeniyet Değerlerimizin Korunması ve Geliştirilmesi demeyi uygun buldum.

Bu inceleme nedenleri ile somut önerileri içermektedir.

1. NEDEN MEDENİYET DEĞERLERİMİZ ve MİLLİ GÜÇ;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son 12 yılda verdiği mücadele ile dünyada ve bölgesinde büyük güçlere karşı STRATEJİK DENGE’yi sağlamıştır. Girdiği YENİ TÜRKİYE yolunda dış güçlerin etki alanı olmaktan her anlamda kurtulmuş, karar verici bir güç olmuştur.

Gelinen süreçte, tutunmak ve daha da etkin olmak GÜÇ’le alakalıdır. Güç birkaç yönü ile geleceğe yön verecek ve katkı sağlayacaktır.

1. Toplumda ORTAK İRADE VE KARARLILIK oluşmasını sağlayacaktır. Milli Birliği temin ve idame eder.

2. Toplumun, kendisine ve ülkesine güvenini ve bağlılığını artıracaktır.

3. Toplumsal kriz, spekülasyon, kargaşa çıkmasına kısmen yada tamamen engel olur.

4. Medeniyet Değerlerini (Ortak Değerler) geliştirir, bu da toplumsal hassasiyet ve otokontrolü artıracağından suçu önlemeye katkı sağlar.

5. Dünya Siyasetinde ve çevre coğrafyada ülkeyi etkin ve güçlü kılar.

Milli Güç ya da Medeniyet Değerlerimizin geliştirilmesi anlamında, akla ilk gelen toplumun yeniden dizaynı çalışmalarıdır. YENİ TÜRKİYE söylemi çok değerlidir. Peki, bu söylemin içini kim dolduracak? Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın her seviyede her şeyi söylemesi uygun mudur? Elbette hayır! Üst seviyede adeta önemir gibi algılanması gereken birleştirici, kucaklayıcı, mazisi ile barışık duruşun içinin icracılar tarafından doldurulması gerekir. Genel esaslar belirlendikten sonra eksen değişmeden uygulanacak, bunların bölgelerde uygulanmasında, alt başlıklar ve sıklet merkezleri değişebilir. 

Milletimizin devletin nezdinde üç temel eğitim kurumu vardır. Bunlar Mektep-Cami-Kışla diye asırlardır ifade edilmiştir. Doğrudur. Ancak aile ve sosyal çevre de yadsınmamalıdır. Ayrıca basın-yayın ve Sosyal medya da etkisini teknoloji ve bilgi çağı ile çok artırmıştır. Turuncu devrimler, Gezi Parkı Olayları, ülkemizin birçok yerindeki Kutlu Doğum Etkinlikleri toplumun yönlendirilmesi ve algısını etkilemenin sonuçlarını görme açısından değerli örneklerdir.

Ülkemizde toplumsal sorunlarımız şunlardır;

- Etnik sorunlar (Türk-Kürt),

- Mezhep Farklılıkları (Alevi/Şii-Sünni),

- İdeolojik ayrımcılık ve dayatmalar,

- Ekonomik sorunlar ve gelir dağılımındaki dengesizlikler.

Anadolu’da medeniyetimizin ana temeli Dinimizdir. İkinci temel de gelenekler, örf ve değerler manzumesidir. Peki, Anadolu’daki etnik kimlikler birbirinden kopuk ve toplum ayrışmış mıdır? Baktığınızda ayrışmış toplumların iki temel görüntüsü vardır.

- Ayrışmış toplumlar kız alıp vermezler.

- Ayrışmış toplumların mezarlıkları ayrıdır.

Ülkemizde de en geniş Medeniyet Coğrafyamız Osmanlı Medeniyet Topraklarında da böyle bir ayrışmışlık söz konusu değildir. 

Genel anlamda sosyal dokuyu yakınlaştırmak ve halkın uyumluluğu, etnik ve dinsel ayrımcılıkların yapılmaması, ideolojilerden bağımsız Milli durabilme, tüm vatandaşların devleti ve bayrağı benimsemesi her anlamda çok önemlidir. Burada genel bilgi olarak Stratejik bir tanımdan söz edeceğim.

Millî güç, “Bir devletin millî menfaatlerini sağlamak ve millî hedeflerine ulaşmak için kullanabileceği maddî ve manevî unsurların tümüdür.” şeklinde tanımlanır. Bu tanım Milletin Maddi, Manevi tüm varlıklarını içermektedir ki, millî güç unsurlarının; politik, ekonomik, askerî, coğrafî, demografik, psikososyal ve kültürel, bilimsel ve teknolojik güç olmak üzere yedi grupta toplanması genel kabul görmektedir.  Milli Gücün tek bir kaynağı vardır ki O’da milletin kendisidir esasında. Ancak son dönem stratejistler bir tanım ortaya atmışlardır ki; bu “Ortak irade/Milli Kararlılık Katsayısı”dır.

Ortak irade/Milli Kararlılık Katsayısı

  Strateji uzmanları bir ülkenin Milli Gücünü hesaplarken, Maddi gücünüzü bir katsayı ile çarpıyorlar. Sonra da Milli gücünüzü buluyorlar. Ortak irade/Milli kararlılık katsayısı.. Bu katsayı Yunanistan için bir, İsrail için iki, Türkiye için 0,5 yani yarım olarak belirlenmiş. Maddi gücün içinde, nüfusunuz, askeri, ekonomik, siyasi gücünüz var. İhracatınız, üretiminiz var. Düşünün tüm bunlar toplanıyor. İsrail’in Milli gücünü bulmak için maddi gücü iki ile çarpılıyor. Sizin Milli gücünüzü bulmak için Maddi gücünüz ikiye bölünüyor.

Nedir bu Ortak irade/Milli kararlılık katsayısı?

Ülke insanının tüm manevi değerleri, bu değerlere ve birbirine bağlılığı, gelecekte birlikte yaşama azim ve kararlılığı, ülkedeki siyasi birlik ve kararlılık, katılımcılık, vatandaş memnuniyeti…. İnsanların ülkenin geleceğine, siyasilere duyduğu güven ve itimat… İşte tüm bu manevi değerler, anlayacağınız Çanakkale’de etten duvar olan iradeye biz Ortak irade/Milli kararlılık diyoruz. 

Başbakanımız Ahmet Davutoğlu da “Stratejik Derinlik” adlı eserinde şöyle formülize etmiş.

SV : Sabit Veriler (SV=t+c+n+k)

t   : Tarih

c   : Coğrafya

n   : Nüfus

k   : Kültür

PV : Potansiyel Veriler (PV=ek+tk+ak)

ek  : Ekonomik Kapasite

tk  : Teknolojik Kapasite

ak  : Askeri Kapasite

SZ : Stratejik Zihniyet

SP : Stratejik Planlama  Milli Kararlılık Değerleri 

Sİ : Siyasi İrade

G  : GÜÇ G = (SV + PV) x ( SZ x SP x Sİ )

Buradaki Milli Kararlılık Değerlerini nasıl geliştirecek ve büyüteceğiz? Bunu hangi kurumlar eliyle yapacağız? En önemli soru bu? 

Toplumun Ortak İrade ve Kararlılık İfade etmesi için ortak değerlerin ortaya çıkartılması ve eğitim kurumları aracılığı ile de topluma benimsetilmesi gerekmektedir. 

 Kazakistan Devlet Başkanı N. S. Nazarbayev (Nur Aga) “Tarihin Akışında” adlı kitabında diyor ki; “Bölgenin kaynaşması için zamanında Avrupa ülkelerinin sahip olduklarından çok güçlü önkoşullar mevcuttur. Dış tehditler, kültürel- tarihi kökler, din, toprak –coğrafi- birliği, medeniyet ve kültür birliği, Dünyaya aynı kapılardan çıkabilme ve açılabilme, ekolojik problemler vb. bu kaynaşma için gereken altyapıyı oluşturmaktadırlar. Avrupa Birliğinin mimarları böylesi kaynaşma önkoşullarını ancak hayal edebilirlerdi ancak Türkler bu koşullara kendiliklerinden sahiplerdir.”  Lütfen yukarıdaki unsurlara bir daha bakınız, okuyunuz. Dikkat ederseniz duygusal da değil, tamamen akılcı. 

- Dış Tehditler, 

- Kültürel-Tarihi Kökler, 

- Din, 

- Toprak–Coğrafi- Birliği, 

- Medeniyet ve Kültür Birliği, 

- Dünyaya Aynı Kapılardan Çıkabilme ve Açılabilme,  

- Ekolojik Problemler vb. bu kaynaşma için gereken altyapıyı oluşturmaktadırlar.” Burada ayrılıkçı Kürtler’in itirazı sadece Dil olabilir. Bakın N. S. Nazarbayev dilden söz etmemiş bile… Dil anlamında da bölgedeki Müslüman Halklar kesiştikleri mahallerde birbirlerinin dillerini konuşabilmektedir. Ben Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türkler’in yaşadığı her yerde Kürt olduğu bilinci ile ortak değer oluşturmayı örneklemek istiyorum. 

Ortak Değer Oluşturma anlamında ilave çabaya, ABD gibi değer yaratmaya ihtiyacımız yok. Sadece Eğitim Sistemimizin, geleceğe bakışımızın düzeltilmesi gerekmektedir. Çanakkale Harbi’ni yapanları düşünün. Onlar İstanbul’lu şehirli, Kosova’lı Arnavut, Balıkesir’li Tahtacı Yörük, Bitlis’li Kürt, Tunceli’li Zaza, Mardin’li Arap Artvinli Laz’dılar. Ama dedelerini tanıyorlardı, aynı ninnilerle büyüdüklerini biliyorlardı, düşmanlarının kim olduğunun daima bilincindeydiler. Bunları okullarda da öğrenmediler. Onlar iman sahibi ve ferasetliydiler. Bakmayın “Çarıklı Erkân-ı Harp” diye anıldıklarına. Çarıklı ve poturluydular ama şimdiki biz okullular gibi kafaları karışık, gönülleri bulanık, imanları mütereddit, vatana bağlılıkları menfaate dayalı değildi.

Ortak Değerler ;

Ortak değerler bir bilinç olarak insanımıza eğitim sistemi ile medyadaki potansiyel ile anlatılmalıdır.

1. Dış Tehditler; Yurdumuz ve Medeniyetimiz 1000 yıldır aynı düşmanların Haçlı’ların hedefindedir. Son yüzyılda petrol ve hammadde kaynakları ile jeostratejik konumumuz bölgemizi dünyanın hedefi haline getirmiştir. BOP ve benzeri projelerin amacı bölgeyi lime lime doğramaktır. 

1. Kültürel-Tarihi Kökler; Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti Asli unsur olarak Müslüman Ahaliyi ifade etmiş, Süryaniler hariç gayrimüslimler azınlık kabul edilmiştir. Dolayısı ile kuruluştaki iradeye dönmenin özetle REDD-İ MİRASIN REDDİ gerekmektedir. Bu manada yapılması gerekenler ana başlıkları ile şunlardır. 

a. Tarihimiz etnik ve ırkçı anlayıştan kurtarılmalıdır. Örnek, Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 Türk Devleti var. Burada Altınordu var. Neden Kudüs Fatihi Kürt Selahaddin Eyyübi’nin Eyyübiler Devleti yok, neden Kıpçak ve Çerkez Kölelerin kurduğu Memluklular yok? Neden Kızılbaş Türklerin kurduğu Safaviler yok? Bakın S. M. Türkmenbaşı’nın Ruhname adlı eserinde bunların hepsini bulacaksınız.

b. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Ankara bir Selçuklu Başkenti olacak vurgusuna dikkat çekiyorum. Selçuklu’nun halkının tamamı Müslüman’dı. İlk kez Medeniyet Birliğini tesis eden Türk Devletiydi. Bu tezin içi de Medya ve akademik çevreler aracılığı ile doldurulmalıdır.  

c. Değerlerin ortaklığına vurgu yapılmalıdır. Türkülerin Türkçesi ve Kürtçesi vardır. Türklerde de Kürtlerde de Kurt dürüstlük ve özgürlük sembolüdür. SARI-YEŞİL-KIRMIZI VE GÖKMAVİ renkler tüm Türklerin ve Kürtlerin ortak renkleridir. Hatırlayın; meclise yemin töreni için bölücüler bu renklerle çıktığında, Türk Milliyetçileri protesto etmek yerine teşekkür etseydi! Bir gün sonra o zaman sağ olan D. Türkistan’lı İ. Y. Alptekin meclise, SARI-YEŞİL-KIRMIZI renkli Milli kıyafetleri ile gelip teşekkür konuşması yapsaydı, acaba PKK o renkleri ne yapardı?

d. Ortak tarihimiz anlatılmalıdır. Bu sadece Çanakkale’den ibaret değildir. Kürtler Malazgirt’te de vardı. Türkler Selahaddin’le Kudüs’te de vardı.

e. “Ayyıldızlı al bayrağımızda Kürt Atalarımızında kanı vardır.” vurgusu devamlı yapılmalıdır.

f. Ders kitaplarında, Türk ve Akraba Topluluklar Haritalarında, 2000 yıl önce tarihin bizden ayırdığı Yakut Türkleri gösterilmiştir. Ama 100 yıl önce ayrı kaldığımız Irak Kürtleri gösterilmez. Bu Türk Milliyetçiğinin ve sistemin ayıbının resmidir. Lafa gelince “Kürtler Türk.” Güzel. Ama aile resmi haritaya gelince “Kürt, sen kenarda dur.” Bu samimiyetsizlik en cahil Kürt vatandaşımızın bile gözünden kaçmaz. Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Haritaları’nda sadece Dış Kürtler yoktur. 

g. Değerler ortaya konarken, Dış Türkler kadar, Dış Kürtler, Kafkasya’nın, Balkanlar’ın Müslüman Halkları ve Osmanlı’nın Vatandaşı Müslüman tebaanın mirasçıları da dikkate alınmalıdır.

h. Resmi Bayramlar azaltılmalı, yerine Milli Bayramlar konmalıdır. Mesela Nevruz Günü tatil olmalıdır.

i. Bağımsız Türk Devletlerinin tamamında yerli Kürtler yaşamaktadır. PKK’nın ulaştığı bu Kürtler’e Türkiye kesinlikle ulaşmalıdır. Bu insanlar da medyada halkımıza gösterilmelidir.

j. Kürt=PKK değildir. Bölücülerle mücadelede EN FAZLA ŞEHİT VEREN İL ŞIRNAK’tır. Sürekli PKK ile özdeşleştirilen Kürt’ün tepkisini Bursa’da Diyarbakırspor Başkanı “-Bursa’da vatansever olmak kolay, siz gelinde tehditlerin altında Diyarbakır’da vatanseverlik yapın.” diyerek ortaya koymuştur. Bu tepki doğrudur.

k. Kürtçe yargılanma, özel eğitim, basın-yayın serbest olmalıdır. Üniversitelerde Kürtoloji Enstitüleri olmalıdır. Kürt’ten korkmak, kendinden korkmaktır.

l. Güneydoğu’da Kürtçe ve Arapça tabelalar olmalıdır. Ama asla Ermenice olmamalıdır.

m. Köy adları Kürtçe ise eskiye dönmeli, Ermenice olanlara dönülmemelidir. Bu açıkça ifade de edilmelidir. 

n. Lozan’daki asli unsur vurgusu dikkate alınmalı, kurucu asli unsur iradesi ile azınlık hakları yan yana anılmamalıdır. Örneğin, Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Araplar vb. diye devam eden cümle doğru değildir. Ama bu yazılı olarak ifade edilmemelidir.

2. Din, halkımız Müslümandır. Kürtler’in tamamı Sünni’dir. Anadolu’yu irşad eden âlimlerin ekseri Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’ludur. Yeni rejim batıda tutunmuş, Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu’ya girememiştir. Şu anda mevcut iktidarın gücü de bu kesimden gelmekte olup, İstiklal Harbinin insan kaynağı da genel olarak Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu’dur. Medeniyetimizin direği dinimiz İslam’dır. Kürtler dindar bir halktır. PKK Kürt’ün imanını hedef almış ve maalesef kısmen de dininden koparmıştır. Bu işlenmelidir.

Diğer sorun da, Alevi-Sünni ayrımcılığıdır. Oysa mezhepsel ayrışmanın özünde itikadi ihtilaflar yoktur. İslam Tarihi içinde işlenen cinayetlerin sonucudur. Din sömürücülerinin istismarları ile sorun sürmektedir. Görünen o ki ihtilaf çözümsüzdür. Öyle ise azami müşterek alanlar oluşturulmalıdır. Diyanet bu süreçte ortak alanlar üzerinde durmalı, yayınlar basmalıdır. Ayrıca özellikle de hakperest Şii ve Alevi âlimlerden de yararlanılmalıdır. Bu konuda yapılacak en güzel şeylerden biri, Okullar açmaktır. Aleviliğin Kur’an dışında özel bir kaynağı yoktur. Bu manada yapılabilecek çalışmalara Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu’nu incelerken değineceğim.

Din, ırkçı tezlerin tahakkümünden de kurtarılmalıdır. Kavmini (Milletini) sevmekte bir mahzur yoktur, ancak kavmiyetçilik haramdır. Türk-İslam Sentezi olmaz. Tıpkı şu anda Kürt-İslam Sentezcilerinin de olduğu gibi. İslam önde olmazsa hep fitne ve ayrımcılık olacaktır.

3. Toprak–Coğrafi- Birliği; Selçuklu’dan bu yana, Malazgirt dahil Türk ve Kürt aynı coğrafyada ve yönetenin ırkına, mensubiyetine bakmaksızın birlikte yaşamaktadır. Dünyanın en kalabalık Kürt ne Diyarbakır, ne de Erbil’dir. İstanbul’dur.

4. Medeniyet ve Kültür Birliği; anlamında köklerimizde söz ettim. Burada sadece türkülerimizin, Medeniyet değerlerimizin, sazımızın, sözümüzün aynı olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu arada insanlar “-Türküm” ya da “-Kürdüm” derken sıkılmamalıdır. 

5. Dünyaya Aynı Kapılardan Çıkabilme ve Açılabilme. Bırakın Anadolu, Kürtler’ini, Azerbaycan, Irak, Kazakistan Kürtleri’nin de Türkler’inin de dünyaya açılacağı tek toprak Anadolu’dur. 

6. Ekolojik Problemlerimiz bile aynıdır.

7. Dil… Evet Bölücü Kürtler’in tek tutundukları daldır Kürtçe. Verin oyuncaklarını. Kürtçe’den korkmayalım. Birlikte yaşanan yerlerde Türkler Kürtçe, Kürtler de Türkçe biliyor. İşte Erbil, işte Kerkük, İşte Elazığ, Van vb. Dil tek başına birleştiremez ama bölemez de. Bölgedeki özellikle TSK mensupları Kürtçe bilen personel olursa daha uygun olur. 

“ÇAWANİ BAŞİ?” “-Nasılsınız?” diyen Birlik Komutanı bölgede devletle milletin kucaklaşmasına vesile olmuştur.

“Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?” Hangi ırk?

“Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!” Hangi Millet? Türk mü? Kürt mü? Çerkez, Boşnak, Arap, Arnavut? İstiklal Harbimizin şairi M. Akif Arnavut.. Doğru da İstiklal Marşında ifadesini bulan “Millet” hangisi? 

Biz son 30 yıla kadar, Alparslan, Selahaddin Eyyübi Türk mü, Kürt mü diye merak bile etmedik. Ecdad bildik. Saz kimin, davul, zurna kimin demedik, halay çektik. Kürt zannetti ki ben Kürt olduğum için aşağılanıyorum. Peki, Türküleri dahi yasaklanan, ecdad camileri bile yıkılan ahır yapılan, başındaki örtüden dolayı kamudan kovulan Türk’ü kim aşağıladı? Çözerken tarihi ve sosyal gerçekleri, sizi bir araya getiren çimento değerleri göz ardı ederseniz kavgaya ve sürtmeye devam edersiniz. UNUTULMAMALI Kİ AYYILDIZLI AL BAYRAK, ANADOLU’YU ANAYURT YAPANLARIN ORTAK MİRASIDIR. 

2. MEDENİYET DEĞERLERİMİZ ve MİLLİ GÜCÜ GELİŞTİRECEK KURUMLAR;

Aşağıda, bu manada çalışması gereken öncelikle kurumlara sonra, bakanlık ve başkanlıklara değineceğim. Ancak hepsinde ortak eksik, medeniyet değerlerinin idame, ihya ve geliştirilmesi, çevre coğrafya, ortak geçmiş ve akrabalık bağımız olan topluluklara dönük ortak ve sistemli bir çalışma alanlarının olmayışıdır. Ayrıca hiçbirinin bu manada yerel çalışma alanı da tanımlanmamıştır.

A. Milli Güvenlik Kurulu (Genel Sekreterliği): Başbakanlığa bağlı olup, asker ağırlıklı bir yapıdır. Toplum Mühendisliği, AR-GE ve yerellikle ilgili herhangi bir yapısı yoktur. Geçmişte de hükümetin önünü kesme gayretleri ile bilindiği için daha doğrusu Eski Türkiye’den kaldığı için toplum nezdinde şaibesini korumaktadır. Başbakanlığa bağlıdır.

B. Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu: Koordinasyon yapıyor. AR-GE ve yerel yapısı yoktur. Başbakanlığa bağlıdır.

C. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı: İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Öncelikle, İstihbaratın koordinasyonu için kuruldu. Yerel yapılanması yoktur. Ancak, bu kurum Psikolojik Harekât yani Değerlerin ihyası anlamında değerlendirilebilir. Koordinasyon kurumu haline getirilmeye en müsait kurum bu müsteşarlıktır.

D. TİKA; Çok güzel çalışmalar yapmaktadır. Ancak Değerlerin Ortaklaştırılması anlamında çalışma alanı oluşturamamıştır. Burada çalışmaların içine TSK sokulmalıdır. Düşünün “ORTAK KOMUTLAR” bile Ortak Dil ve kelimeler oluşturur. Başbakan Yardımcısına bağlı.

E. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı: Eğitim ağırlıklı faaliyetleri var. Başbakan yardımcısına bağlı.

F. TSK. Sivil Yönetimlerden bağımsız davranıyor. Yurt Sevgisi Eğitimi yapıyor. Ancak söylemler evrensel insanlık değerleri ve eski Türkiye değerleri üzerine.

G. MİT, Operasyonel koordinasyonu, istihbarattaki gizliliği fevkalade başarılı. Ancak Psikolojik Harekâta katkısını tam değerlendiremiyorum.

H. Diyanet İşleri Başkanlığı. Son süreçte çok doğru bir çizgide faaliyetler yürütüyor. Ancak, diğer kurumlarla koordinasyon yok. TSK ve okullara dönük konferans, seminer ve eğitim programları icra edebilir. Halk Eğitimine dönük belediyeler ve müftülükler kanalı ile çalışmalarını artırabilir. Hutbeler daha sosyal olabilir.

İ. MEB. Eğitim önceliği Medeniyet Coğrafyamıza dönük olarak güncellenmeli. Ancak bunu tek başına yapmak yerine, diğer kurumlarla koordineli yapması uygundur.

J. İçişleri Bakanlığı (J. K.lığı+EGM+Sahil Güvenlik K.lığı)

K. Dışişleri Bakanlığı

Tüm bu icracı kurumların koordinasyona, ihtiyacı vardır. Ama bunun öncesinde, ülkenin geleceğe bakışı ve toplumun yönlendirilmesi, ortak değerlerin oluşturulması anlamında, oluşan değerler manzumesinin yerele ve icracı kurumlara aktarılması noktasında halen öne çıkartılmış bir kurum yoktur. Bunu yapmaya da en uygun kurum Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı görünmektedir. Bu manada Milli Güvenlik Akademisi elitist ve dışarıda kalmıştır. 

Esasında MGK’nun yapısı daha sivil olsa Medeniyet Değerlerimiz ile ilgili çalışmalar MGK Genel Sekreterliğine, Kamu Güvenliği ve istihbarat konuları da İçişleri Bakanlığı bünyesinde değerlendirilmelidir.

Ancak mevcut yapısal sorunlardan dolayı; Medeniyet değerlerimizin korunması ve geliştirilmesi ile ilgili faaliyetler Başbakan Yardımcılarından birinin koordinesine verilmelidir. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, TİKA, YTB aynı grupta değerlendirilebilir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile ilgili yaptığım çalışma EK’tedir. 

Son süreçte özellikle yeni dönem siyasilerin Liderlik Vasıflarının yüksek oluşu da toplumu, özelde fertleri yönlendirmede ciddi katkı sağlamıştır. Bu noktada hiyerarşik olarak devletin bütünsel bakışı ve duruşu çok değerlidir. Yani ülkenin başındaki tepe kadrolar farklı farklı davranırsa, aşağıya doğru farklı uygulama ve duruşlar ortaya konursa bu da yine toplumsal duruşta fertlere yansıyacak tutarsızlıklara, güvensizliklere, korkulara ve kaygılara neden olacaktır. 

Dolayısı ile Güvenlik Kavramı, Toplumsal Eğitimden, Milli Birlik’ten geçmektedir ki ülkemizdeki temel boşluk Milli Birlik ve Algı’dır. Sayın Cumhurbaşkanımızın 29EKİM1923 yerine, 23NİSAN1920 vurgusu, ilk meclisin verdiği mücadeleyi örneklemesi anlamlıdır. Miras anlamında da Selçuklu, Osmanlı vurgusu önemlidir. Hâsılı Güvenlik, Milli Güvenlik Kavramı içinde değerlendirilmelidir.

Son rehine kurtarma operasyonunun gerçek altyapısı da doğru okunmalıdır. Rehinelerin kurtarılmasının altındaki gerçek başarı, Türkiye Devleti ve Hükümetinin, öncelikle de Sayın Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’nun her yerinde en az Türkiye Halkı kadar sevilmesi ve kendisine duyulan güvendir.

Muhalefet özellikle Başbakanımızla ve O’nun gelenekçi, doktriner ve ilkesel duruşu ile dalga geçiyorlardı. “Komşularla sıfır sorun hedefi.” ile. Evet, bu rehine kurtarma operasyonu komşularla sıfır sorun hedefinin tuttuğunun bir sonucudur. Nasıl mı? 450 km. sınır ötesinde bir yolculukla rehineler ülkemize getiriliyor. Düşünün, yabancı istihbarat birimleri ve unsurlarının cirit attığı her yerinde kontrolsüz çatışmaların olduğu bir bölge. Siz adeta ateşin içinden kadın ve çocuklarında olduğu rehineleri burunlarını kanatmadan ülkenize getiriyorsunuz. 

Muhalefet diyor ya, “IŞİD rehineleri teslim etti.” Kabul. Ne için? ABD’li gazeteciyi hayvan boğazlar gibi kesen sapkın militanların vereceği zararlardan 101 gün boyunca 49 insanı korumak acaba siyasi bir başarı değil midir? Yine, bu insanları büyük bir gizlilikle hatta sözde müttefiklerinizden dahi gizli topraklarınıza getirmenin zorluğunu düşünün. Mesela, bu operasyondan PKK’nın şahin kanadının haberi olsaydı? Mesela MOSSAD’ın CIA’nın haberi olsaydı? Ülkemdeki hain, işbirlikçi ve fırsatçılar neler yapar, yazar ve konuşurlardı? Peki, ABD başta olmak üzere, batı kendi rehinelerini kurtaramazken Türkiye bunu nasıl becerdi, beceriyor? Bu sorunun derin bir cevabı var elbette. Öncelikle bölge Osmanlı vatandaşı. Bu insanlar Anadolu’ya karşı derin bir sevgi ve saygı duyuyorlar. Daha da önemlisi, Anadolu’ya bağlılar. 

AKPARTİ iktidarı ile, R. Tayyip Erdoğan gibi köklerine bağlı, dirayetli bir siyasi liderle Türkiye bölgedeki Osmanlı Tebaası İslam Ahali üzerinde yeniden sevgi ve güven bağını oluşturdu. IŞİD’in başındakiler ve yönlendirenler açısından bölge halkının Türkiye’ye bağlılığı en büyük zafiyetleri. Ayrıca halk, Türkiye’ye yardımcı olmak, olabilmek için adeta seferber oluyor. Bu hem IŞİD hem de emperyalist batı için en büyük handikap. 

Düşünün, 1900’lü yıllarda İngilizler Van’da bile konsolosluk açıyorlar. Hakkâri bölgesi dâhil Kürt Aşiretlerine çok büyük paralar veriyorlar. “Osmanlı’ya karşı ayaklanın.” diye. Ama planları tutmuyor. İslam Kardeşliği ve 1000 yıldır beraber yaşanmış olmak, kader birliğimiz oyunlarını bozuyor.

Şimdi de Ortadoğu’da emperyalizmin, batının ve siyonizmin oyunlarını bozacak temel Medeniyet Köklerimizdir. Peki, bu kökler nasıl uyandırılacak? Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız gibi, köklerine riyasız ve menfaatsiz bağlı insanların liderlik ve duruşları ile. Bu duruşların alt kademelerce doğru anlaşılıp, halka yansıtılması ile. Evet, ülkem Milli İnsanlarca yönetilmektedir. Bu gerçeğe artık sadece yurdumun insanı değil, çevre coğrafyamızdaki komşu halklar da inanmıştır. Bu ülkemin Ortadoğu’daki en büyük gücüdür. 

Evet, işbirlikçiliğin her türüne alet olanlar, aklını ve imanını kiraya verenler.. Artık titreyin ve kendinize gelin. Unutmayın ki; rehineler sadece IŞİD’in elinden değil, MOSSAD ve CIA’nın da elinden kurtarıldı. Hava operasyonlarını düşünün. Rehineler kurtarılırken aynı anda Fransa Hava Harekâtı yapıyor. Gecenin bir vaktinde. 

Zoru başaran, sabırla, azimle ülkemi bu günlere getiren Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, hükümetimize ve MİT personeline, emeği geçen herkese bir Türk Vatandaşı olarak teşekkürü borç bilirim. “Allah devletimize ve Milletimize zeval vermesin.” 

Arz ederim. 24.09.2014

(E) Yb. Halil MERT

Strateji ve Yönetim Uzm.

 
Son Düzenlenme Salı, 11 Ekim 2016 13:07
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...