Dicle nereden doğup nereye akıyorsun?
Anadolu validen. Basra kabrin mi yoksa?
İsm-i Celal virdinle neyi haykırıyorsun?
Haykırışın, bizleri şikayetin mi yoksa?
Gece hüzn-ü edvarın(*) birden yadıma geldi.
Sinene atılan top, benim bağrıma geldi.
Sanki Gavs-ı Geylani birden yanıma geldi.
Lakayd uyuduğumu, ona dedin mi yoksa?
Civarındaki enkaz yüzbinler mevt-i mü’min,
Sesini bastıran ses akarib-i meyyitin.
Hele ayak altında çiğnenen iffetimin,
Bizler sağırı iken, sen inledin mi yoksa?
“Ana gibi yar yoktu; Bağdad’ın gibi diyar”.
Uğradığın yerlere örüldü kahpe duvar.
Duvarları örenler küffarla, ehl-i zağar,
Evlad-ı Osmanlıdan ümit kestin mi yoksa?
Hani vecd ile kulluk? nerede tazarrumuz?
Hani İttiba-i Nass ? Hani kulluk borcumuz?
Hani küffara izzet, mü’mine tevazumuz?
Secdende halimizi dillendirdin mi yoksa?
Süleyman Şah Gaziye anlatma evladını,
Sakın İmam’Azama duyurma feryadını,
Cüneyd-i Bağdadi’ye arz et inkıyadını.
Lakin bahsetme bizden. Sen bahsettin mi yoksa?
Rus’undan- İngiliz'e ne namert anlaşmalar,
Pers’inden-Yahudi'ye ne yalan dalaşmalar,
Kahrolası petrolü hala paylaşmadalar.
Diclem! Kanım, göz yaşım kabre indin mi yoksa?
Suyu kanla yıkarlar sen hep kanla yıkandın.
Ateş söndürmek varken, neden ateşte yandın?
Nasıl bunca, kahpelik-entrikaya dayandın?
Acıları yuttun da bildirmedin mi yoksa?
Mazlumların göz yaşı sende mi birleşiyor?
Atam Yavuz, Murat Han kıyında bekleşiyor?
Sinendeki şüheda haşre mi ekleşiyor?
Kıyamet koptu ama sen dinmedin mi yoksa?
Hayır üzülme Dicle’m, biz düşünmesek bile.
Seni gören Basir var, bizler görmesek bile.
Övün bağrında yatan veli-şühedan ile.
Kalpler paslı. Bizden medet bekledin mi yoksa!….
Hüzn-ü Edvar:Devirlerin,zamanların hüznü