Akşam işten eve geldim, günün yorgunluğunu atarken haberleri izliyorum.
Oğlum, çekingen bir tavırla yanıma geldi.
“Baba…”
“Söyle oğlum.”
“Şey..!”
“Ne oldu oğlum ?”
“Şeyi soracaktım da..!”
“Neyi oğlum ?”
…
“…Baba, sen dindar olduğun için ordudan atılmamış mıydın ?”
“Evet..! Ne oldu ?”
“Ama baba…”
“Hıı..!”
“Ordudan dindar olduğu için atılanlara hakları verildi. Ama sen..!?”
“….!?”
Yarabbi, bu kadar ağır ve katmerli bir imtihanı ben daha ne kadar çekeceğim ?!
Ailem ve dört çocuğumla Yüzbaşı rütbesinde, çaresiz sokağa bırakıldığım zamandan beri, on beş yıldır anama, babama, eşime, dostuma …çevremdeki her Allah’ın kuluna binlerce defa ezile büzüle “masum olduğumu, sadece dindar olduğum için işimden, aşımdan ve çok sevdiğim mesleğimden edildiğimi…”daha ne kadar anlatmak zorunda kalacağım?
Tam, gasp edilen haklarımızın ve insafsızca karalanan itibarımızın iade edileceğini, nefesimi kesmiş umutla beklerken ikinci hayal kırıklığı ile yeniden yıkıldım.
Televizyonlar barım barım bağırıyor, gazeteler manşetlerden veriyor; “Namaz kıldığı, eşi başörtülü olduğu gibi gerekçelerle ordudan atılanlara iade-i itibarları yapıldı.”
Haklarını alan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) mağduru “yaş zede” kardeşlerim için duyduğum sevincin tarifi mümkün değil.
Fakat, her türlü takdiri hak eden hükümetin çıkardığı 6191 sayılı yasada , aynı durumdaki bizlerin kapsam dışı bırakılması beni bir kez daha yıktı. Unuttuğum, yüreğime gömdüğüm acılar tazelendi. Şimdi çok daha kötü bir durumla yüz yüze kaldım.
Karşılaştığım dostların, ”hadi hayırlı olsun haklarınızı aldınız” tebriklerine mi yanayım ?
“Yok, bildiğin gibi değil..!?” diye başlayıp arkasını getirmekte zorlandığım, anlatmaktan bıktığım açıklamalara mı kahredeyim,
Haklarımı aldığımı düşünen ve bu konudaki haberlerle haklı olarak kesin kanaat sahibi olanlardan bazılarının;
“Yoksa sen başka nedenle mi atılmıştın ?” diye gelen soruları altında ezildiğime mi yanayım..?
Oğlum bile şüpheye düşmüş;
“Baba…yoksa...!”
Bana sen yardım et Yarabbi..!
Millet nerden bilsin bu darbecilerin kıyımının çeşit çeşit olduğunu ?
Sorunlarımı ilettiğim bir milletvekili de karşılaştığımızda “Hadi hayırlı olsun, haklarınızı verdik..!” dediğinde, “Hayır, ben alamadım, YAŞ mağdurlarına verildi ama benim gibi KARANAME ile atılanlar maalesef faydalanamadı..!” cevabım karşısında sanki mağduriyetlere biz sebep olmuşuz gibi, “Kardeşim ne bitmez dertmiş sizinki..!” diye azarlarcasına tepki vermişti. O da öyle biliyordu..!
Dün TSK içindeki BÇG’ çetesinin alnıma vurduğu damga ile gezerken, şimdi ikinci bir damgayı taşımak zorundaydım.
Ya patrona ne diyeyim. Yüreğim ağzıma gelmişti geçen gün yanına çağırdığında.
“Hayırlı olsun, haklarınızı aldınız. Senden çok memnunuz…” diyerek başladığı cümlenin sonunun nasıl biteceği yüreğimi yerinden hoplatmıştı.
“Hadi kardeşim, bugüne kadar sana sahip çıktık, ama artık devlet haklarını verdi, çalışmana da ihtiyaç kalmadı.” deyiverir diye adeta eridim. Çoluk çocuk ne yapardık? Pazarcılık, çaycılık, simitçilik… Bu işi buluncaya kadar ne işler yapmıştım. Yine mi sokağın kapısı görünecekti yoksa !?
“Biz yine seninle çalışmaktan memnun oluruz, aman bizi bırakma !” deyince sevincimden ağlamamak için kendimi zor tutmuştum.
Ona da uzun uzun izah etmeye çalıştım. Ne kadar ikna oldu bilemiyorum?
“Ne ağır imtihandır başındaki Sakarya..!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya ?”
Ya Rab, Sen biliyorsun. Bu zalimler, TSK’da binlerce masumun hayatını zindan etti. Yaş zedeler bir yanda, benim gibi binlerce kararname mağduru bir yanda, atılan askeri öğrenciler, en verimli çağında istifa ve emekliliğe zorlananlar bir yanda, sivil memurlar, uzmanlar…Allah…Allah..!
Artık benim mecalim kalmadı. Sen her şeyi bilen ve takdir edensin. Benim ulaşamadığım gönüllere ve bilhassa Başbakan’a sen ilham eyle. Beni ve bütün mazlumları altında ezildiğimiz bu ağır yükten kurtar. Muhakkak ki Sen her şeye kadirsin…Amin..!
(Bir mazlumun dilinden..)