Pazartesi, 09 Mayıs 2011 16:22

Helal Gıda Hatıraları - 3

Liseden sonra yurt dışında yüksek öğrenim yapmak üzere açılan imtihanı kazanarak 1416 sayılı kanuna göre İngiltere’ye gidip orada üniversite lisans öğrenimi ve ardından da doktora yaptıktan sonra benim bulunduğum Karadeniz Teknik Üniversitesine gelen bir öğretim üyesi, yurt dışına ilk gidişinde, o zamanki helal gıda bilgisiyle kendi kendine sadece alkollü içkilerin ve domuzun Müslümanlar için haramlığını dikkate almış ve domuzla alâkalı da İngilizce’de yalnız “pig” kelimesini bildiğinden, “‘Pig’ yememeğe dikkat etmeliyim” diye kendi kendine karar vermiş olduğunu bana anlatmıştı.

O öğretim üyesi arkadaşım, yiyeceği her şeyi sorgularken: “Bunda ‘pig’ var mı?” sorusunu İngilizlere soruyor; onlardan aldığı cevaplarda ve ambalajlı yiyeceklerin içindekiler listesini kontrolünde ‘pig’ kelimesi olmadığını görürse, ‘helaldir’ zannederek onu yiyormuş. Ancak yıllar sonra, domuzun dişisinin, yavrusunun, yağının, peynirinin tereyağının ve çeşitli domuz ürünlerinin İngilizce’deki isimlerini ve yurtdışında, gayrimüslim bir ülkede helal gıda seçimiyle ilgili diğer bilgileri  öğrenebilmiş; fakat o zamana kadar da, bilmeden çeşitli domuz ürünlerinden, içinde ‘pig’ olmadığını öğrendiklerini (?) ‘helal’ zannıyla yemiş!

Onun bu helal gıda hatırasından, lise mezunu olarak yurt dışına giderken helali aramak arzusunu  bir köylü çocuğu olarak parasız yatılı okullarda liseyi bitirinceye kadar okurken taşıdığı, fakat bununla ilgili yeterli araştırmayı ihmal ile, yurt dışına gitmeden ve   yurt dışına gittikten sonra da öncelikle bu araştırmayı yapmayı ihmal etmiş olduğu anlaşılmaktaydı.

Fakat bu, onun saflığına atfedilerek gülüp geçilebilecek basit bir anekdottan ibaret değildir. Bu anlatılanla ilgi kurulabilecek mühim bazı gerçekler de vardır: Ülkemizde ilkokula 7 yaşında başlandığına göre, yeni liseden mezun olmuş bir kişi, en az 18 yaşında olur. Bu, onun en geç 15 yaşında  başladığı kabul edilen mükellefiyetinden sonra üç yıl dinî bakımdan mükellef olarak yaşamış olması demektir. Her mükellef,  “İlim öğrenmek, kadın-erkek her Müslüman’a farzdır” hadisine göre, öncelikle kendisine farz olan ilmihalini öğrenmeli ve o öğrendiklerini hayatında tatbike çalışırken, farz-ı kifaye olan ilimlerden birini tahsile çalışmalıdır.

Helal gıda mevzuu, her Müslüman’a farz olan ilmihalinin içinde yer almaktadır. Mükellefiyet yaşını en az üç yıl geçmiş 18 yaşındaki bir genç, kendisine farz olan ilmihalini bilmeden, sanki gıda meselesinde İslâm’ın yasakladığı sadece alkollü içkiler ve domuzmuş gibi, domuzun da etinin veya herhangi bir ürününün değil kendisinin İngilizce’deki karşılığı olan “pig” kelimesini hafızasına almakla, helal gıda meselesinde kendine lâzım olan bilgiyi edinmiş olamaz. İnsan bu dünyaya ilim ve dua ile tekemmül etmek, ebedî bir âhiret hayatını kazanabilmek için Allah (c.c.) gönderilmiş olduğundan, eğitiminin okullarda verilmeyen daha mühim ve öncelikli olan bölümünü okul dışında almağa çalışması icap eder.

Bu mesele vesilesiyle, birçoklarının üzerinde gereği gibi durup manâsını iyi anlamağa çalışmadığı “İlim öğrenmek, kadın-erkek her Müslüman’a farzdır” hadisiyle ilgili, ülkemizde yakın geçmişte cereyan edenlerden bir vak’aya alınması gereken dersler bakımından öneminin devam etmesi sebebiyle temas etmekte de fayda vardır:

12 Eylül 1980 askerî darbesi sonrasında kurulan ve halen de varlığı devam eden YÖK (Yüksek Öğretim Kurulu)’ün ilk başkanı olan Prof.Dr.İhsan Doğramacı döneminde kızların üniversitede başörtüsüyle okumaları tartışmaları hararetlenmişti. Askerî darbeciler, demokrasiyi askıya aldıkları ve kendileri de halkı halk için idare etmeyip halkın manevî değerleriyle de tam barışık olmadıklarından, ellerine geçirdikleri iktidar döneminde Türk toplumunu yeniden istedikleri tarzda şekillendirebilmek imkânlarını da aramışlardı. Kadınlarda ve genç kızlardaki başörtüsü, İslâm’ın işaretiydi; bundan rahatsız oluyorlar ve belki de Tunus’ta Burgiba rejimi zamanındaki gibi başörtüsüne yasak getirmek istiyorlar fakat buna Müslüman Türk halkının göstereceği tepkiyi bildiklerinden bir yol bulamıyorlardı.

Askerî Darbe yönetimi, o dönemde başörtüsünün İslâm’daki hükmü mevzuunda Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş istemiş, Din İşleri Yüksek Kurulu da hanımların tesettürünün İslâm’daki yerini uzun ve mufassal bir kararla açıklamıştı.

Tunus’un şimdi devrilmiş olan lideri Burgiba’nın iktidarı döneminde Tunus’ta başörtüsü yasağı mevzuunda yaptığını Türkiye’de yapmanın kolay olamayacağını anlayınca, sanki hedefe kademeli olarak gitmek için, önce öğretim kurumlarındaki genç kızların ve onların öğretmeni kadınların, devlet dairelerindeki kadın memurların başörtüsünü yasaklamağa çalışmaktan başladılar.

Yapılan ilk seçimde Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal bu yasağı kaldırmakla ilgili bazı hukukî yolları kullandı. Uzunca hukukî hikayesi olan bu meselede bazılarına göre T.C. de yürürlükte olan hukuka göre başörtüsü yasağı halen yok iken, bazıları bu yasağın varlığı iddiasından vazgeçmemekte, İslâm’ın işaretlerinden olan kadınlardaki başörtüsü mevzuunda da, Hz.Âdem’den başlayan ve kıyamete kadar devam edecek olan iman-küfür savaşının ülkemizde ve devrimizde 40 yıldır devam eden bir manevî savaş cephesi bulunmaktadır.

Üniversite ve yüksek okullarımızın bağlandığı YÖK’ün başkanı olduğu dönemde İhsan Doğramacı’nın da bu manevî savaşa katılmasında, farzlarla ilgili İslâmî terminolojiyi kullanarak söyledikleri, bugün için de ibretle üzerinde durulacak mahiyetteydi. İhsan Doğramacı’nın çocuk doktoru olmasına rağmen, bu mevzudaki dinî gerçeğe uymayan ve yetkisiz olduğu halde fetva vermeğe çalışır gibi o garip beyanı medyada şöyle yer almıştı:

“İlim öğrenmek, kadın-erkek bütün Müslümanlara farz, başörtüsü ve örtünmek de kadınlar ve genç kızlar için farz ise, bu durumda üniversiteli kızlarımız ilim öğrenmek farzı ile başlarını örtmek farzından birini tercih etmek durumundadır. Bana kalırsa, ilim öğrenmek farzını başlarını örtmek farzına  tercih etmeleri daha doğru olur” (?)

İhsan Doğramacının o sözü söylerken bilmediği veya belki de bilmez göründüğü husus, her türlü ilmi öğrenmenin değil; ilmihalini öğrenmenin farz olduğu, diğer faydalı ilimleri öğrenmenin ise farz-i kifaye olduğudur. Üniversitelerde fen, mühendislik, sağlık, sosyal bilimler vd gibi çeşitli alanlarda öğrenilen dünyevî ilimler farz-ı kifayedir. Tesettür ise âyetle emredilmiş bir farz-ı ayn’dır. Farz-ı kifayeler eğer şartları mevcutsa farz-ı ayn’a dönüşür; fakat onlar farz- ayn’a dönüşmemiş ve farz-ı kifaye halindeyken hiçbir farz-ı ayn’a tercih edilemez. Hem, bir farzla başka bir farz arasında tercih yapılmak suretiyle, o farzlardan birini yapmanın mükellefiyeti kalkmaz; ancak mükellef olduğumuz fiillerin sırasındakilerden (ef’âl-i mükellefîn) iki tanesini de ayni zamanda yapabilmek imkânı yoksa, önem sırasında daha sonra gelen yerine daha önde gelen tercih edilir. Meselâ bir farz ile bir sünnetin birlikte yapılması mümkün olamıyorsa, farzın sünnete tercihen yapılması gibi.

Yıllar önce ölmüş bir insanın bu yanlış sözünden  bahsetmek, onun bu yanlış sözünü nefsinin hevâsına uygun geldiği için doğruymuş gibi kabul edenlerin bazı misallerine maalesef bugün de rastlanmakta devam edilmesi sebebiyledir. Şeriatı kendimize uydurmağa çalışmak yerine, kendimizi şeriata uydurmalıyız. Üniversitelerde hâla başörtüsü ile tahsiline kesinlikle mani olunan kız öğrenciler oluyorsa, onların yanlış bir fetvaya yapışmaktan başka  yapabilecekleri şeyler de vardır; bunun gibi yanlış fetvalarla kendilerini manevî tehlikeye atmamaları icabeder.

İhsan Doğramacı’nın çocuk doktoru olarak ve üniversite kurmak gibi diğer bazı maddî işlerdeki mahareti, onun manevî meselelerdeki hükmünü muteber saymayı gerektirmez. Bediüzzaman  eserlerinden “Muhakemat”ta da bu mevzuda şöyle demektedir:

“Maddiyatta mahareti olanın mâneviyatta hükmü hüccet olmasına sebeb olmadığı gibi, çok defa sözü dahi şayân-ı istimâ değildir”  (Maddî meselelerde mahareti olanın manevî meselelerdeki hükmü delil olmayacağı gibi, ekseriya  ona kulak verip dinlemeğe bile değmez).

Prof.Dr. Mustafa Nutku

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...