Perşembe, 31 Ağustos 2017 18:16

28 ŞUBAT CUNTASI ve FETÖ 28 Cuntasının TSK'da İşbirlikçileri mi Var?

BASIN DUYURUSU VE RAPOR

28 ŞUBAT CUNTASI ve FETÖ

28 Cuntasının TSK'da İşbirlikçileri mi Var?

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, 103 sanığın yargılandığı 28 Şubat davasının 85. duruşması 15 Temmuz Hain FETÖ darbe teşebbüsü ertesinde 18 Temmuz 2016 tarihinde yapılmıştı. BÇG mensubu 28 Şubat Postmodern darbe sanıklarının 89. duruşması da tam bir yıl sonra 18 TEMMUZ 2017’de yapıldı ve 90. duruşmanın 6-7-8 Eylül 2017 tarihinde yapılmasına karar verildi.

Son celseye, 88. duruşmada bir sonraki duruşmaya hakkında zorla getirilme kararı verilen, rahmetli Necmettin Erbakan'ın Başbakanlığında kurulan dönemin Refahyol Hükümetinin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, eski Başbakanlardan Tansu Çiller İstanbul'dan SEGBİS aracılığıyla katıldı.

Eski Başbakan Tansu Çiller 28 Şubat'ı bir süreç olarak değerlendirip, yaşadıklarını da açık yüreklilikle ifade edip soruları da aynı şekilde cevaplayarak 28 Şubat için; "daha önce 28 Şubat darbedir dedim. Bugün ikinci kez huzurunuzdayım. Aynı şeyi ifade ediyorum. Belki alışılmış bir darbe değildir. Bir postmodern darbedir. Bu darbe içerisinde çeşitli unsurların, silahlı ve silahsız kuvvetlerin bulunduğu bir koalisyonun icraatıdır. Kimi medyamız içinde vardır. Kimi Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, kimi yargı üyeleri, kimi sendikalar, kimi sivil toplum örgütleri, kimi dış odaklar vardır. Korku, şiddet, baskı icra ederek, hükümeti yok etmekle sonlandırılmıştır" demiştir. Sayın Tansu Çiller'in samimiyetini, cesaretini ve  tabir yerindeyse "Devlet Adamlığı"nı bir kere daha takdir ediyorum.

28 Şubat postmodern darbe sanıklarının, 18 Temmuz 2016 tarihindeki 85. celseden itibaren, yeni bir taktik geliştirerek, savunmalarını kendilerinin de "FETÖ mağduru" oldukları tezine oturtmaya çalışmaları dikkat çekicidir. 86, 87 ve 88. celselerde de bu teze tutunmaya çalışan ve ısrarla eski Başbakan Tansu Çiller'in duruşmaya getirilmesini isteyen darbe sanıkları, Sayın Çiller'in samimi ifadeleri karşısında paniğe kapılarak, işi AK Parti Hükümetlerini suçlamaya kadar getirmişlerdir. 28 Şubat Cuntacıları, söz konusu davanın iddianamesini hazırlayan savcının ve o zamanki bazı mahkeme üyelerinin FETÖ üyesi olmalarından hareketle, kendilerinin de FETÖ mağduru olduklarını ifade etmektedirler. 28 Şubat sürecinde,   kararlarına yargı yolu kapalı olan YAŞ(Yüksek Askeri Şura) ile TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulan vatanperver, milliyetçi, mütedeyyin subay ve astsubayların çoğunun o zamanki adıyla "Fetullah Cemaatı" mensubu olduğunu ve AK Parti iktidara geldikten sonra YAŞ kararlarına Milli Savunma Bakanı ve Başbakan'ın muhalefet şerhi koyması sebebiyle bunları TSK'dan atamadıklarını iddia etmişlerdir. Bu iddialarını da Ankara FETÖ/PDY Çatı İddianamesinde yer alan "Genelkurmay Başkanlığınca verilen bilgiye göre 1983-2014 yılları arasında Fetullah Gülen Grubu mensubiyeti dolayısıyla 400 TSK personelinin YAŞ kararıyla TSK'dan ilişiği kesilmiştir." cümlesini dayanak göstermişlerdir.

Ankara FETÖ/PDY Çatı İddianamesinde yer alan bu bilginin hangi verilere dayandırıldığı, Genelkurmay Başkanlığınca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ne zaman ve kim ya da kimlerin imzasıyla gönderildiği ayrı bir araştırma ve inceleme konusudur. Çünkü 28 Şubat sürecinde FETÖ ile hiçbir ilgisi olmadığı halde bazı subay ve astsubayların fişleme evraklarına "Fetullah Cemaatı mensubu" yazıldığı, Adaleti Savunanlar Derneği(ASDER) tarafından yapılan ilk araştırmada, 1995-1997 dönemine ait 206 kişilik fotoğraflı fişleme belgelerinde "Fetullah Cemaati mensubu" olarak fişlenmiş 46 kişiden 29 kişinin kesinlikle hain FETÖ yapılanmasıyla ilgisi olmadığı tespit edilmiştir. Kalan 17 kişinin kimliği  belirlenememiş olup, bunların çoğunun da bu hain yapılanmayla hiçbir ilgisinin olmadığı tahmin edilmektedir. Aradan uzun yıllar geçmiş olması sebebiyle araştırmalar devam etmektedir.

O süreçte TSK ile ilişiği kesilenler neyle suçlandıklarını ve hangi gerekçe ile TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulduklarını bilmiyorlardı. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra YAŞ kararlarına yargı yolu açıldıktan sonra, bilgi edinme kapsamında yapılan müracaatlara, "suçlama ve ayırma işlemine tabi tutulma gerekçeleri" karartılmış olarak cevap veriliyordu. O zaman pek önemsenmeyen bu hususun aslında hain bir planın parçası olduğu ve kökü dışarıda olan "üst aklın" piyonları olan, 28 Şubat Cuntacıları ve FETÖ mensuplarının işbirliğiyle örtü ve gizleme amacıyla kasıtlı yapıldığı şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.

Sanıkların iddia ettikleri "YAŞ'a çıkarılan dosyalar titizlikle incelenmekte, 21 ayrı kontrolden geçmekte" gibi söylemler tamamen gerçek dışıdır. Basit bir örnek vermek gerekirse; Yaka düğmesinin bile emirle açıldığı TSK'da 59.Tümen Komutanlığınca(Kayseri) 30 Ocak 1996 da "üstün disiplin anlayışınızdan dolayı sizi takdir ediyorum" diye takdir belgesi alan Tbp.Kd.Yzb. H.Hüseyin Uludağ 6 ay sonra 04 Ağustos 1996 YAŞ kararıyla "disiplinsizlik" gerekçesiyle TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulmuştur. Üstelik öncesinde hiçbir disiplin cezası bulunmayan bu kişi "üstün disiplin anlayışından dolayı" takdir edildiği tarihle, ayırma işlemine maruz kaldığı 6 aylık süreçte de hiçbir disiplin cezası almamıştır. Bu Cuntacı zihniyetin yalanlarına ve uygulamalarına verilebilecek en basit örneklerden biridir. Güneydoğuda operasyondayken YAŞ kararlarıyla TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulanların hikâyeleri ise ayrı birer ibretlik belgedir.

Bu konunun mutlaka ciddiyetle araştırılması gerekmektedir. Zira planlı bir şekilde 28 Şubat Cuntacılarının Genelkurmay Başkanlığında ve/veya Milli Savunma Bakanlığında hamileri mi vardır? Üst aklın piyonları cuntacı damarlar, işbirliğine devam mı etmektedirler? Elemanlarını kurtarmak ve AK Parti Hükümetlerini suçlamak için belge mi üretmektedirler? Mutlaka ve ciddiyetle araştırılmalıdır. Kripto FETÖ mensuplarının TSK ve MSB'da Ulusalcı, Balyoz ve Ergenekoncu görüntüsünde ve işbirliğiyle ön almaya çabaladıkları iddiaları yabana atılmamalıdır.

Tüm İslam âleminin ve üçüncü dünya ülkelerinin umudu Devletimizin bekası için artık TSK'daki darbeci damarın ve işbirlikçilerinin yok edilmesi elzemdir. Bunun için de yetkililerin olayları iyi okuyup gerekli tedbirleri almaları en önemli görevleridir. Vebal omuzlarındadır.

Gelelim 28 Şubat Davası sanıklarının FETÖ ile mücadele iddialarına. TBMM 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun TBMM Başkanlığı'na teslim edilen ve kamuoyuna yansıyan raporunda yer alan hususlar ve istatistikî verilere göre 28 Şubat sanıklarının tıpkı FETÖ sanıkları gibi gerçekleri çarpıttıkları ve alenen bu konuda da yalan beyanda bulundukları açıkça görülmektedir.

İrticayla mücadele diyerek Post modern darbe yapan ve demokrasiye balans ayarı yaptık diyen cuntacılar, Fetullah Gülen ve teşkilatının kılına bile dokunamamıştır. Hatta cemaat en fazla bu dönemden sonra büyümüştür. Sürecin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, 1995 yılında o tarihteki cemaat ileri gelenlerini makamında ağırlamıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasete müdahale ederek 28 Şubat 1997 sonrasındaki uygulamaları, Refah Partisinin kapatılması, gençlik ve kadın kollarının feshi, imam hatip liselerinin eğitiminin zayıflatılması ve üniversite kapılarının kapatılması, en çok FETÖ'nün işine yaramıştır. Bu uygulamalar sonucu muhafazakâr kesimler çocuklarını cemaat okullarına göndermeye mecbur edilmişlerdir. Cemaat, bütün muhafazakâr ailelerin çocuk ve gençlerini insan kaynağı olarak elinde bulmuştur. İnsan kaynağı yanında ekonomik kaynakları da çeşitlenmiş ve genişlemiştir.

28 Şubat sürecinin doğurduğu ortam, devleti ele geçirmek üzere örgütlenen bu yapıyı güçlendirmiş, her kurumda kadrolaşmasının önünü açmıştır. İş dünyasındaki etkinlikleriyle  ekonomik güç oluşturmuşlar, dünyaya açılmışlar, eğitim faaliyetleri kapsamında yurtiçindeki dershane ve okullar yanında yurtdışında  da 160’dan fazla ülkede okul açmışlardır.

Fetullah Gülen örgütü, önceki askeri darbelerde olduğu gibi 28 Şubat 1997 darbesinin yanında yer almış ve desteklemiştir. 28 Şubat sürecinde antidemokratik girişimler, grubun medya organlarınca desteklenmiş ve dönemin hükümetini devirmeyi hedefleyen yayınlar yapılmıştır. FETÖ elebaşı, 28 Şubat 1997 sürecinde Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’e gönderdiği mektupta, yapılan müdahalenin çok doğru bir karar olduğundan bahsederek, örgüte ait tüm okulları hemen kendilerine devredilebileceğinden bahsetmiştir.

TSK seçimle gelen sivil hükümete darbe yaparak 28 Şubat 1997'de güya "irtica ile mücadele" başlatmıştır. O dönemde BÇG, İslam’a mensubiyetin bir gereği olan günlük namazlarını kılmak, eşi başörtülü olmak, düzenli olarak cumalara gitmek, içki içmemek, altın yüzük kullanmamak, eğlencelere katılmamak ve benzeri inanç ve ibadetlerini irticai tutum ve davranış ve dolayısıyla ihraç kriteri olarak kabul etmiştir. Bu süreçte mert, temiz ve dürüst dindar insanlar bu kriterler esas alınarak tasfiye edilmiş, dindar devletine bağlı ve siyasi hiç bir amacı olmayan muhafazakâr kesimler mağdur edilmiştir. FETÖ mensupları ise tedbir ve takiyye adı altında bu kriterlerden hiçbirini yansıtmayan, bilakis BÇG’nin güvenilir özellikler kabul ettiği bir yaşam tarzı ile TSK'da kendilerini kamufle etmişler; giderek TSK kadrolarında yayılarak, 28 Şubat Cuntacılarını gerek işbirliği yaparak gerekse kullanarak ileride yapmayı planladıkları darbeye engel olabileceklerini düşündükleri milliyetçi muhafazakâr subay ve astsubay kadrolarının TSK'dan tasfiye edilmesini sağlamışlardır. İleride gerçekleştirmeyi planladıkları darbe için kendi yandaşlarına alan açarak bu süreçte çok hızlı büyümüşler ve kadrolaşmalarını tamamlamışlardır.

15 Temmuz FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu Başkanı Burdur Mv. Sayın Reşat Petek bu durumu "28 Şubat kararlarında -o davayla çok yakından ilgilendiğim için söylemek istiyorum- ihraç edilenlerin içinde FETÖ’cü olanı ben görmedim daha. Hani gören varsa ismen mesela konuşsun. FETÖ’ye destek veren, öven veyahut yayınını takip eden, dindarlığı, dinî bağları nedeniyle ihraç edilenlerden FETÖ bağlantılı olan hiç görmedim ve 481 başlangıç müdahili arasında da FETÖ’yle bağlantılı olan, iltisakı olan kimse de görmedim." şeklinde dile getirmiştir.

TSK ise içerisindeki gerçek yapılanmayı görmek istememiş veya görmesi engellenmiştir. Bu dönemde FETÖ kadrolaşması ve yapılanması katlanarak devam etmiştir. Bu yapıdan olanlar kendilerini tedbir uygulayıp gizlediği için onlara hiç kimse dokunamamıştır.

TSK içerisindeki Fetullahçı Cemaat yapılanmasına yönelik Genelkurmay Askeri Savcılığı 2006 yılında genel bir soruşturma başlatmıştır. Ancak yıllarca süren bu soruşturmada ciddi bir mesafe ve sonuç alınamamıştır. Bu soruşturmada TSK içerisindeki yapılanmayı ortaya koymak yerine basın ve yayın organlarında çıkan haberler toplanarak, bu haberleri yapanlar TSK'nun gücü kullanılarak susturulmaya çalışılmıştır. Soruşturmada hiç kimsenin şüpheli olarak ifadesi alınmamış, kimseye bu örgütlenme nedeni ile disiplin soruşturması dahi açılmamıştır.

28 Şubat sürecinin 1980li yılların sonunda başladığı ve 27 Nisan 2007 e-muhtırasıyla sonlandığı genel kabul görmektedir. TBMM 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Raporunda yer alan, FETÖ Darbe Girişimine katılmaları sebebiyle KHK ile TSK'dan ilişiği kesilen sadece Albay, Kurmay Albay ve generallerle ilgili veriler incelendiğinde 28 Cuntacılarının söylemlerinin aksine, bırakın FETÖ ile mücadele etmelerini, tam aksine FETÖ mensuplarını koruyup kolladıkları görülmektir.

FETÖ 1971 yılından itibaren TSK'de örgütlenmeye başlamıştır. TSK, güya ılımlı gördükleri bu gruba 12 Eylül 1980 sonrasında müsamaha ve müsadekar bir tavır sergilemiştir. Örgüt, bünyesindeki talebe imamları aracılığı ile örgüt evlerinde, okullarda ve öğrenci yurtlarında askeri lise ve harp okullarına öğrenci adayları hazırlanmıştır. Bu faaliyetler 1984 yılından itibaren hız kazanmış ve 1986 yılında askeri lise soruları ele geçirilerek, askeri liselere tamamen FETÖ mensubu öğrencilerin alımı sağlanmıştır. Bu tarihten sonra da FETÖ'nün, askeri liseler, harp okulları, harp akademileri, yurtiçi-yurtdışı kurslar,  GATA ve astsubay okullarına soru çalmak veya temin etmek de dahil değişik yol ve yöntemlere başvurarak kendi elemanlarını yerleştirme, kendinden olmayanları ise saf dışı bırakma faaliyetleri artarak devam etmiştir. 

15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimine katılmaları ya da FETÖ ile irtibatları nedeniyle 2 Orgeneral, 10 Korgeneral, 38 Tümgeneral, 146 Tuğgeneral, 395 Kurmay Albay ve 320 Albay KHK ile TSK'dan ihraç edilmiştir.


 

        TSK'dan(J.Gn.K ve SAHİL Güv.K. DAHİL) İLİŞİĞİ KESİLEN FETÖ İRTİBATLI PERSONEL BİLGİLERİ(25.01.2017)

         

RÜTBE

TOPLAM

1972

1973

1974

1975

1976

1977

1978

1979

1980

1981

1982

1983

1984

1985

1986

1987

1988

1989

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

2002

Org./A.

2

2

Korg./A.

10

1

3

3

2

Tümg./A.

38

1

1

1

1

5

3

5

10

9

2

Tuğg./A.

146

1

1

5

5

9

15

15

12

18

24

27

6

5

2

Kur. Alb.

395

2

2

3

10

12

21

43

72

128

50

36

16

Alb.

320

1

1

4

8

9

11

22

23

38

30

56

63

24

13

13

3

1

                                                                     

Daha öncede belirtildiği gibi 1990 ila 2007 E-Muhtırası arasındaki 17 yıllık 28 Şubat sürecinde, sadece YAŞ kararı ile güya "irticai" sebeplerle "disiplinsizlik" adı altında 1047 subay(394) ve astsubayın(653) TSK'dan ilişiği kesilmiştir. Ak Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından 2009 yılına kadar da 145 subay ve astsubayın aynı yöntemlerle TSK'dan ilişiği kesilmeye devam edilmiştir. TSK'dan ilişik kesme yolu sadece YAŞ değildir. Suç işleyen personel Askeri Mahkemelerde yargılanıp TSK'dan atılabildiği gibi, disiplinsizlik ya da başarısızlık sebebiyle olumsuz sicil alan personel, ilgili kuvvet komutanının teklifiyle üçlü kararname yoluyla da TSK'dan atılabilmektedir. Bu iki yöntemin YAŞ kararından farkı, atılan personelin birisinde Askeri Yargıtay'a diğerinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesine başvurabilmesidir. Malum olduğu üzere 2010 Anayasa Değişikliği Referandumuna kadar YAŞ kararlarına yargı yolu kapalı idi. Yani 28 Şubat cuntası FETÖ mensuplarını gerçekten atmak isteselerdi 2010 Anayasa Referandumuna kadar YAŞ kararı da dâhil olmak üzere,   kendilerine kimse engel olamazdı.

Dolayısı ile 28 Şubat Cuntacılarının "biz FETÖ mensuplarını atıyorduk hükümet şerh koymaya başladıktan sonra atamadık" şeklindeki iddiaları tamamen yalan beyanlardır. Çünkü hükümet üyelerinin şerh koyması, sonucu belirleyici değildir. Tıpkı mahkeme kararlarındaki çoğunluk kararına şerh koyan üye oyu gibi sonuç üzerinde hiçbir etkisi olmamış, şerh konulmayan dönemlerdeki gibi ihraçlar askeri üyelerin oy çokluğu ile aynen devam ettirilmiştir. Ayrıca 28 Şubat cuntacıları FETÖ mensuplarını atmak bir tarafa, eşleri tesettürlü, mütedeyyin, milliyetçi, vatanperver subay ve astsubayları tespit ettirip ordudan atmak için, onlarla işbirliği yapmışlar, gelecekte uygulanacak gizli emeller için FETÖ mensuplarına alan açmışlar, FETÖ mensuplarını koruyup kollamışlardır.

TBMM 15 Temmuz FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu Raporunda yer alan yukarıdaki veriler incelendiğinde, TSK'daki yaklaşık 350 olan general kadrosunun yarıdan fazlasının(196) FETÖ tarafından ele geçirildiği ve neredeyse generallerin tamamının(183) 1990 öncesi, yine FETÖ mensubu albay ve kurmay albayların da tamamının1998 öncesi TSK bünyesine girdiği görülmektedir.

TSK bünyesindeki generallerden korgenerallerin yaklaşık üçte biri (Duhulü1980-81-82), Tümgenerallerin yarısı (Duhulü1982..1987) ve Tuğgenerallerin yaklaşık üçte ikisi (Duhulü1982..1993), FETÖ mensubu olmaları sebebiyle 15 Temmuz hain FETÖ darbesinden sonra TSK'dan KHK ile ihraç edilmişler ve halen yargılamaları devam etmektedir. 28 Şubat sürecinde atılmaları bir yana bu hainlerin hiçbirine dokunulmamış, bilakis sicilleri yüksek tutularak general olmaları sağlanmış ve darbe planlamasında kritik noktalarda görev almalarının ve NATO-FETÖ Darbe uygulama planı yapmalarının önü açılmıştır.

FETÖ mensubu olmaları sebebiyle 15 Temmuz hain FETÖ darbesinden sonra TSK'dan KHK ile ihraç edilen albay ve kurmay albayların tamamının duhulü ise 1985..1998 yılları arasındadır. Yani bunların hepsi de 28 Şubat sürecinde bırakın atılmayı tam aksine korunup kollanmış, 6 yıla varan erken terfilerle emsallerine göre rütbeleri yükseltilmiş, tamamına yakını yurtdışı kurs ve görevlere gönderilmiştir. Ağırlıklı olarak aldıkları yurtiçi kursun "Mülakat, personel, istihbarat ve güvenlik" kursu olması dikkat çekici bir başka husustur.

FETÖ mensubu kurmay albayların tamamı erken terfi almıştır. Kurmay olmaları nedeniyle bu normal görülebilir. Ancak bunların 171’inin 3 yıl, 146’sının 4 yıl, 36’sının 5 yıl ve 4’ünün 6 yıl erken terfi olması dikkat çekicidir. Albayların durumu ise daha da ilginçtir. Bunların da neredeyse tamamına yakını (294’ü, yani %92’si) erken terfi almış, bunlardan 52’si 5 yıl, 9’u ise 6 yıl erken terfi ettirilmiştir (diğer 73’ü 1 yıl, 91’i 2 yıl,47’si 3 yıl ve 22’si 4 yıl). 28 Şubat cuntacılarının FETÖ mensuplarını bırakın atmayı kanatları altında nasıl kollayıp korudukları ve yükselttikleri buradan da açıkça görülmektedir.

Yine yukarıdaki çizelgede dikkat çeken bir diğer husus da hain FETÖ darbesinin omurgasını Harp Okulu 1994 ve 1993 devresinin oluşturduğudur. Kurmay albayların 128’i, albayların 63’ü 1994 devresidir. Bunları 1993, 95 ve 92 devreleri takip etmektedir. TBMM 15 Temmuz FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu Raporunda, 1986 yılında askeri lise sorularının ele geçirilerek askeri liselere blok halinde malum örgüt mensuplarının alındığı yer almaktadır. 1986 askeri lise girişlilerin harp okulu mezuniyet yılı 1994 yılıdır. Dolayısıyla rapordaki veriler birbiriyle uyuşmaktadır. 1986 yılında askeri liselere blok halinde öğrenci alınabilmesi için, en az 3 yıl ortaokul öğrencilerinden seçme yapılması ve öğrencilerin belirlenmesi gerekir. Bunun planlama safhası da düşünüldüğünde ve çizelgedeki albay ve kurmay albay sayısındaki artışların özellikle 1988 yılından itibaren tedrici olarak arttığı göz önüne alındığında, FETÖ'nün TSK'ya sızma faaliyetlerinin başladığı 1971 yılından itibaren hazırlıkların yapıldığı ve uygulama planının da 12 Eylül Askeri darbesiyle devreye sokulduğu açıkça görülecektir. Bu uygulama planı geleceğe dönük hazırlanmış NATO-FETÖ Darbesi uygulama planıdır. İddia edildiği gibi ilki 1984 yılında olmakla birlikte 1986 yılında ve devamında askeri lise soruları çalınmamıştır, çalınma kılıfı altında geleceğe dönük NATO-FETÖ uygulama planının bir parçası olarak TSK içerisindeki NATO uzantısı, NATO cuntalarının birer parçası olan NATO'nun postal yalayıcıları tarafından sorular FETÖ'ye teslim edilerek, önceden tespit edilen öğrenciler askeri okullara yerleştirilmiştir. Çünkü 1980’li yılların başında TSK'da FETÖ'nün soru çalabilecek yeterli gücü ve organizasyonu yoktur. Ancak takip eden yıllarda özellikle 28 Şubat sürecinde cuntacılarla işbirliği içerisinde TSK'da yeterli sayıya ulaşarak kadrolaşmışlar, kritik görevlere gelmişler ve askeri lise, harp okulları, harp akademileri, GATA, astsubay okulları yanında uzman erbaş ve er alımları dâhil tüm sınav kademelerini ele geçirmişlerdir.

Tüm sınav kademeleri mülakat komisyonları ele geçirildikten sonra Askeri lise ve harp okullarına FETÖ mensupları kitleler halinde alınmaya başlanmıştır. 2000 yılından sonra kendi örgütlerine mensup olmayan öğrencileri çeşitli bahane ve baskılarla, mobing uygulayarak güya "kendi istekleriyle" okuldan ayrılmak zorunda bırakmışlar veya okuldan atılmalarını sağlamışlardır.

GATA'da 2002-2003 eğitim öğretim yılında %32, 2003-2004de %58, 2004-2005de %55 oranında öğrencinin okulla ilişiği kesilmiştir. Takip eden yıllarda GATA'da FETÖ hakimiyeti kurulmuş ve bu oran %15-20 aralığına düşmüştür.

Harp okullarında 2007-2013 aralığında harp okullarında 2007 yılına kadar atılmış öğrenciden daha fazla öğrenci atılmıştır. Buna "paralel" olarak da harp okullarına en fazla FETÖ mensubu bu dönemde yerleştirilmiştir.

Askeri liseler, harp okulları ve harp akademilerinde FETÖ mensubu olmayanların tasfiye edilmesiyle ilgili şikâyetler o dönemde TBMM'ne de ulaşmış olmasına ve rapor hazırlanmasına rağmen bu şikâyetler TSK tarafından ciddiye alınmamış ve gereği gibi araştırılmamıştır.

Bütün bu kadrolaşma faaliyetleri 28 Şubat cuntası ve uzantılarının TSK’ya hâkim oldukları süreçte gerçekleşmiştir. NATO'nun uşakları bırakın FETÖ mensuplarını TSK'dan atmayı NATO'nun diğer uşağı FETÖ'yü TBMM'ne ulaşan ve rapor haline getirilen şikâyetlere rağmen koruyup kollamışlardır.

TBMM Raporunda dikkat çekici hususlardan biri de FETÖ darbe girişiminin omurgasını oluşturan 1986 askeri lise girişli 1994 devresine,  normalde yüzbaşı rütbesinde girilebilen harp akademisi sınavlarına üsteğmen rütbesinde giriş hakkı verildiğinin yer almasıdır. Yine bu devre TSK'da en çok kurmay çıkaran devredir.1993 devresinden 2015 YAŞ'nda 2 personel erken terfileri nedeniyle general olmuştur. NATO-FETÖ uygulama planı kendilerince öngörülen şekilde işlemiş olsaydı 2016, 2017 ve 2018 yıllarında 1993 ve özellikle 1994 devresindeki FETÖ mensuplarının hepsi general olacaklardı. 2016-2017 ve nihayet 2018 YAŞ'nda FETÖ mensupları TSK'da Genelkurmay Başkanlığı da dahil Kuvvet, Ordu, Kolordu ve Tugay komutanlıkları ile icracı karargah komutanlıklarını ele geçirebilecek sayı(tahmini en az 8 orgeneral, 15-20 korgeneral, Tümgeneral ve Tuğgenerallerin tamamı) ve etkinliğe ulaşarak "kurdela kesercesine" TSK ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetimini ele geçirmeleri mümkün olabilecekti.

Bu veriler ışığında geriye doğru baktığımızda hain FETÖ darbesinin anlık bir planlama olmadığı daha net görülmektedir. Bu darbe; prototipi olan 1960 darbesi gibi, 1971 Cuntası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat Postmodern darbesi, Balyoz ve Ergenekon cuntası gibi bir  NATO projesidir. 1980li yılların başında planlanmış bir NATO-FETÖ projesidir. AB Üyesi bazı ülkelerin ve ABD'nin 15 Temmuz Darbe girişimindeki tutumlarına bakıldığında bu NATO projesinin nihai amacının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin parçalanması olduğu açıkça görülmektedir.

Hiçbir şey tesadüfî değildir. Bu darbeye teşebbüs eden albay ve generaller 28 Şubat sürecinde öğrencilik dâhil tüm rütbelerde ve etkin görevlerde bulunmuşlardır. 28 Şubat sürecinde bırakın atılmayı bizzat 28 Şubat cuntasının içinde yer almış ve işbirliği içinde vatanını, milletini seven, eşi tesettürlü olan, dini vecibelerini yerine getirmeye çalışan mütedeyyin Müslüman vatan evlatlarının fişlenmesine katkıda bulunarak, atılmalarını sağlamışlardır. Amaç NATO-FETÖ uygulama planında kendilerine karşı koyacak "serdengeçti" vatan evlatlarını tasfiye etmektir. Kamuoyunda halkın nazarında YAŞ’zedelerin itibar görmesinden dolayı bu ispiyonaj ve fişlemeleri yaparken tıpkı namaz kılmama, oruç tutmama, eşlerinin başını açma, içki içme vb. takiyye yöntemleri gibi, kendilerinden olmayan bir kısım YAŞ’zede vatan evlatlarını "Fetullah Cemaati Mensubu" şeklinde çapraz fişleme yaparak, hem kendilerini kamufle etmişler, hem de amirlerinin gözüne girerek, sözde irtica ile mücadele saflarında olduklarını göstermişlerdir. NATO-FETÖ bu sinsi hareketiyle de hem vesayeti rahatlatmayı, hem de örgüte kamuoyunda itibar kazandırmayı amaçlamıştır.

28 Şubat cuntacılarının, Balyoz ve Ergenekoncuların FETÖ mensuplarınca kumpasa getirilmeleri ise tamamen uydurmadır. NATO'nun kendinden önce taşeron olarak kullandığı unsurları beceriksiz ve başarısız olmaları nedeniyle FETÖye talimat vererek cezalandırmıştır. Bunu yaparken de bu davalara, ilgili plan tatbikatlarına askeri hiyerarşi ve kültüre göre katılan ve davranan veya bahsi geçen planlamalarla hiç ilgisi olmayan ancak FETÖye tehdit oluşturabilecek kişileri de fırsattan istifade dâhil ederek, kendi elemanlarına alan açmışlardır. Balyoz ve Ergenekoncuların elebaşlarının yargılama süreci henüz sonlanmamıştır. Balyoz sanığı bir orgeneralin "İstanbul sokaklarına tankla gireceksiniz", "Müsamaha yok tepeleme var" sözleri unutulmamıştır. Onlar tankla sokaklara girememiş, caddelerde dolaştırmışlar ama arkalarından gelen FETÖ tanklarla, uçaklarla, helikopterlerle sokaklara girmiş ve 250 vatan evladını şehit etmiştir.

FETÖ mensuplarıyla 28 Şubat cuntasının eylem planı aynıdır. İkisi de sokaklara tankla girmeyi planlamıştır. İkisi de Türkiye Cumhuriyeti devletini bölmeyi amaç edinen NATO'nun projesi ve postal yalayıcılarıdır. İkisi de Devletimizi milyarlarca lira zarara uğratmış ülkemizi fakirleştirmiştir. Her ikisinin mahkemelerdeki tavrı da aynıdır ve uygulama planındaki "başarısızlık durumunda kendilerini kurtarma planı"nın gereği, her şeyi inkâr yoluna başvurmuşlardır. Mahkemeleri izlediğinizde, sanıkların ifadelerine göre sanki 28 Şubat Postmodern darbesi ve 15 Temmuz hain darbesi hiç olmamış zannedersiniz. Her iki davanın sanıkları da üst aklın ürünü inkâr yolunu kullanmaktadırlar.

Balyoz ve Ergenekon darbe planları, planlama aşamasını geçmediğinden ve bu davalara FETÖ'nün suçsuz kişileri de dâhil ettiği fark edildiğinden bir manada devlet, elebaşılar hariç beraat ve yargılamanın yeniden yapılması kararlarına pek ses çıkarmamış intibaı veriyor. Sanıklar da fazla ses çıkarmak istemiyor zira fazla şımardıkları takdirde duruma vakıf olan bazı generallerin ifade vermesi, yeni deliller ortaya çıkması ve yeniden sanık durumuna düşmeleri mümkün olabildiğinden duruma rıza göstermiş görünüyorlar.

Ancak darbeci damar Balyoz ve Ergenekon sanıkları gibi 28 Şubat cuntacılarını da kurtarmak için elinden gelen çabayı gösteriyor. Fakat 28 Şubat postmodern darbesi bizatihi icra edilmiş olduğundan, 40 yaş üstü her vatandaşın o süreci yaşamasından ve müşteki ifadelerinden dolayı "mızrağı çuvala sığdırma" imkânı bulamıyorlar. Son çare olarak, hala TSK içerisinde var olan ulusalcı vb. kılığa bürünmüş FETÖ-NATO artığı kişilerle işbirliği içerisinde 28 Şubat sürecinde YAŞ ile TSK'dan ilişiği kesilmiş vatan evlatlarına iftira atarak kendilerine güya "FETÖ ile mücadele etmiş" payesi çıkararak kurtulma peşindeler. Tıpkı FETÖ mensuplarının yaptığı gibi iftira ve yalan hayat tarzları olmuş durumda sağa sola kara çalmaktalar.

Sonuç olarak Genelkurmaydan gönderildiği ifade edilen belgenin mutlaka incelenmesi gerekir. Bu belge ve bilgiler bugüne kadar neden hiç gündeme getirilmemiştir. Bu belgenin darbeci damar tarafından üretilme ihtimali çok yüksektir. TSK'daki darbeci damar üst aklın talimatıyla ve kripto FETÖ ve NATO uzantılarıyla 28 Şubat cuntacılarını da kurtarma gayreti içerisindedir. Ancak gerçeklerin gizlenmesi mümkün değildir. Yukarıda ifade edildiği gibi 28Şubat sürecinde FETÖ mensuplarına sadece TSK'da değil hiçbir alanda dokunulmamış, tam aksine korunup kollanmışlar, her alanda kadrolaşmalarına fırsat verilmiş, yurtiçi ve yurtdışında özellikle eğitim ve ekonomik alanda teşkilatlanmaları sağlanarak devasa bir örgüt haline gelmelerinin önü açılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere liderinin arkasında tereddütsüz ölüme koşan Türk Milletinin gayretleriyle NATO-FETÖ darbe girişimini bastırmasını bilmiştir.

Darbelerin önlenmesinin en önemli yollarından biri darbecilerin hak ettikleri cezaya çarptırılmalarıdır. Bu konudaki yetersizlik devam etmektedir. 28 Şubat cuntası planladıkları darbeyi hiyerarşiyi sağlayamadıklarından yapmaya cesaret edememişler ancak postmodern darbeyle TSK, Kamu ve iş dünyasında geniş bir tasfiye hareketi yaparak, hükümet yıkıp hükümetler kurdurarak "yönetenleri yönetmek" şeklinde yeni bir uygulama icra etmişlerdir. Dolayısıyla gerçekler alenen ortadayken, beklentimiz 28 Şubat cuntacılarının artık hak ettikleri cezaya çarptırılmalarıdır. Darbecilerin hak ettikleri cezalara çarptırılmaları, TSK’daki darbeci damarın önlenmesinde önemli bir adım olacaktır.

                                                                                          Dr.H.Hüseyin ULUDAĞ

                                                                                            E.Tbp.Kd.Alb.(Araştırmacı-6191) 

                                                                                          Adaleti Savunanlar Derneği(ASDER)

                                                                                        Genel Başkan Yrd.

                                                                                          Ankara Şb. Bşk.

Son Düzenlenme Perşembe, 31 Ağustos 2017 18:25
ASDER Genel Merkezi

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...